Dün havanın gayet güzel ve güneşli olduğunu, kaç gündür ertelediğim birtakım işleri halletmek için dışarı çıkacağımı yazmıştım. Çıktım, akşam üzeri yorgunluktan dilim bir karış dışarıda, şahit olduklarımdan gözüm pörtlemiş ve yaz günündeymişcesine terlemiş olarak döndüm. İlk durağım müzeydi, yok onyüzmilyonbininci kere müzeyi gezmek gibi bir niyetim yoktu-ki yapabilirdim de ama zaman kısıtlıydı-derdim satış mağazasıylaydı. Arkadaşlarımın bende görüp beğendiği bir-iki objeyi hala kalmışsa onlar için almaktı niyetim. Ama kapıdan girip de satış mağazasına yöneldiğimde gözlerime inanamadım. Mağaza bir çöl kadar ıssızdı, raflarda tek bir ürün bile yoktu, hepsi silinip süpürülmüş ya da depolanıp kaldırılmıştı. İşletme değişikliği yapılacağını, bu nedenle ürünlerde indirim olduğunu biliyordum ama yeni yıl geldiğine göre yeni işletme devralmış ve yeni ürünler gelmiştir diye düşünüyordum. Yanlış düşünmüşüm, Ajda söylemiyle "Fakat ne yazık ki sokak boştu". Kös kös bahçeye çıktım, çardak altının ve bahçenin gediklisi lahitlere, mezar taşlarına, heykellere, küplere ve çıplak bir tanrı heykelini ilgiyle izleyen müze nüfusuna kayıtlı tavuskuşuna bir göz atıp ayrıldım oradan, ortama uygun melodi "Ellerim böyle boş, boş mu kalacaktı" oldu.
Müzenin önündeki durağa konuşlanıp beni gitmeyi planladığım alışveriş merkezine götürecek bir vasıta beklemeye başladım. Güneş, "beni çok özlemiştin, al bakalım" dercesine gözüme gözüme giriyor, otobüs gelmedikçe gelmiyordu. Refüjün üzerinde çiçeklendirme çalışmaları vardı, birkaç kasa hercai menekşeyi tarhlara ekmek için 8 işçi görevlendirilmişti, evet sayıyla da sekiz. Üşenmeyip üç kere saydım, soldan, sağdan ve tekrar soldan. Sonuç yine 8 çıktı, hatta az sonra 2 kişi daha eklendi. Benim durakta beyhude yere bekleyip sonra vazgeçtiğim 15 dakika içerisinde o 8 kişi 4-5 metrekarelik aynı yere hala menekşe ekmeye uğraşmakta idiler. Muhtemelen bugün de oradadırlar.
Durakta ziyan ettiğim 15 dakika sonunda yürümeye karar verdim, vermesem iyiymiş ama verdim. Manzaralı olsun diye tercih ettiğim park parkuru bana yol, su, elektrik olarak değil ama ter, diz ağrısı, ayak sancısı ve yorgunluk olarak geri dönüş yaptı. "Yaşlandın Leylak, bu kadar yürüyüş sana vız gelir tırıs giderdi, neneme döndün, yürüyemiyorsun bile, sen ne işe yararsın" diye kendimi üçüncü tekil şahıs olarak düşünüp söylenerek menzilime ulaştım. Bir çay, bir de sandviç kapıp yemek bölümündeki masalardan birine yerleştim. Vızıldayan bebeleri, hamburger ve patates atıştıran ergenleri, çeşitli tepsilerdeki çeşitli yiyecekleri aceleyle götüren yetişkinleri gözleyerek karnımı doyurup dinlendikten sonra alışverişe giriştim. Bir değişim işlemi gerçekleştirdim, bir arkadaşıma hediye aldım, mecburiyet kitapçısı D&R'a göz attım, birkaç alışveriş ve sonra biraz daha yorulmuş olarak kendimi ilk gelen otobüse atmak üzere durağa koşturdum. Şansıma tam da bizim caddeden geçen bir otobüs denk geldi, elimde poşetlerle zor bela bindim, kartımı çıkardım, makineye yanaştırdım ve enenenen, "yetersiz bakiye". Bir an panikledim ve normalde çok zor yapacağım bir şeyi yaparak hemen arkamdan otobüse binen delikanlıya dönüp "rica etsem benim için de kartınızı okutur musunuz, ben size ödeme yaparım" dedim. Genç itirazsız kartı makineden geçirdi, parasını verdim tam arkaya doğru yürüyecekken ön sıradaki koltukta oturan bir adam söylenmeye başladı: "Kartınızı kontrol etseniz de, yükleme yapsanız da, insanları meşgul etmeseniz de". İşte o an içimde bir yerlerde uyuyan canavar harekete geçti, adama "sana ne, sana ne?" diye öyle bir çemkirmişim ki kendimden korktum. Ben yorgunken bana bulaşmayın arkadaşlar, kurt kadına dönüşüyorum. Neyse arkalarda bir yer boşaldı geçtim oturdum. Bugünlük bu kadar vukuat fazla oldu diye düşünüyordum ki meğer devamı varmış. Ön taraftan bağrışlar yükselmeye başladı, kucağında küçük bir çocuk taşıyan genç bir kadın bağırıyordu: "Kucağımda çocukla bana niye yer vermiyorsunuz, bu koltuklar çocuklu kadınlara, hamilelere, yaşlılara, engellilere ayrılmış, siz yayılmış oturuyorsunuz" mealinde hiç bitmeyen yüksek sesli bir monolog sürdürürken muhatapları kıllarını kıpırdatmadan oturmaya devam ediyorlardı ki birden sol yanımdaki koltukta oturan kadın harekete geçti. "Kes sesini be kadın, burası babanın arabası mı, köşkten mi geldin, taksiye bineydin, sana yer vermek zorunda mıyım?" Hedef kitlede değildi halbuki ama nedense otobüsü sahiplendiği için çatlak seslere ağzının payını vermekle görevlendirmişti kendini. Karşılıklı bağırış çağırış, otobüsün içi karıştı. Derken solumdaki ayağa fırladı, "Benim asabımı bozma, şimdi gelir saçını başını yolarım, zaten canım sıkkın". Basbayağı gidiyordu ön tarafa tuttular, kimi kadını haklı buldu, kimi çocukluyu, derken çocuklu indi ama öteki söylevine devam etti. Kadın kadının kurdu arkadaşlar, kesinlikle emin oldum ve insanlık, merhamet, yardımseverlik, vicdan falan bir yerlere girip enikonu arazi olmuş, aradığımız kişiye ulaşılamıyor. Herkes hem etrafıyla hem kendiyle kavgalı, "hoşgörü" şarkılardaki gibi uzaklarda kalan bir his olmuş. Eve kendimi attığımda Yüzyıl Savaşları'ndan çıkmış gibiydim.
Vay be ne uzun yazmışım, buraya kadar sabırla geldiyseniz Çelinç 4'e geçelim bari:
-Etrafındakiler hangi sorunun çözümü için sana gelirler:
-En çok organizasyon için başvurulur bana. Bir toplantı mı olacak, arkadaşlar arası bir buluşma mı sağlanacak, bir kutlama mı yapılacak, genelde benim düzenlemem beklenir.
-Yine sanatsal faaliyetler çoğunlukla benden sorulur; sinema, tiyatro, bale, opera, nerede, ne zaman, seanslar, fiyatlar hakkında başvuru kaynağıyımdır.
-Ve siz de tahmin edersiniz ki kitaplar. Kitap tavsiyesi isteyen, kitap ödünç almak isteyen için resimdeki Lucy'nin yerine beni koyabilirsiniz, hem de ücretsiz olarak :)
-Bir de küçük çaplı sağlık hizmeti veririm hiç istemediğim halde, genellikle teşhislerim doğru çıkar, insanları rahatlatırım, tahlillerini okuyup yorumlayabilirim.
Evet, 4. günü de tamamladık. Dünkü sorunun cevabındaki ironiyi anlamamış bir takipçi demeyeceğim, zira takipçilerim beni iyi kötü tanımıştır, sıradan bir okuyucu bana bir yorum yazmış adsız olarak ve "Üff ne pis bir ego" demiş. Birazdan egomu kuru temizlemeciye götüreceğim, bunu da buradan duyurayım da rahatlasın. Haydi kalın sağlıcakla...