Nerde kalmıştık, ha Öğretmenler Günü olmuştu, biz de tekaüt öğretmenler olarak "körler sağırlar, birbirini ağırlar" hesabı üç arkadaş buluşup Kitap Fuarı ziyareti gerçekleştirmiş, öncesinde de yemek yiyip kahve içmiştik, eh yeter bu kadar tekaüte :) Kitap Fuarı'nın açılış günüydü, çok kalabalık ve çok karman çormandı, fazla durmadık. Şöyle bir göz atıp çıktık, ben daha sonra bir kez daha gelmeyi planlamıştım, onu da bugün gerçekleştirdim ama o konuya daha sonra gelelim. Öncesinde dün Opera Sahnesi'nde izlediğim Guiseppe Verdi'nin "Aida" operası var ki gerçek anlamda görsel ve işitsel bir şölendi. İşin esasında opera biraz riskli bir seyir, kimi zaman çok uzun ve çok ağır tempolu olabiliyor. Biraz çekinerek gittim ama iyi ki gitmişim, üç saat boyunca soluksuz izledim. Müzikler, kostümler, dekorlar, ışık ve sahneye konuş şahaneydi.
Bugün nezlem iyice artmıştı aslında, sabah kazan gibi bir kafayla, hapşurup tıksırarak uyandım ama aklıma koymuştum bir kere kitap fuarına gitmeyi, kahvaltımı yaptım, ilacımı içtim, kitap kokusu şifadır dedim ve yola düştüm. Fuar yeni yapılan Kongre Merkezi'nde açıldı bu yıl. TÜYAP'ınki kadar kapsamlı olmasa da, önemli yayınevleri katılım yapmasalar da kitaplı bir ortamda olmak her şeye rağmen güzel oluyor. TÜYAP Antalya'da üç sezon kitap fuarı yaptı aslında, hele ilki pek kapsamlı, pek güzeldi ama sonuncuda meşhur Antalya yağmuru gürleyip Cam Piramit'in tavanından akan sular kitap standlarını havuza çevirince olay bitti 😀 8 yıldır sürüyür Konyaaltı Belediyesi'nin açtığı fuar, önceleri büyük bir çadırın içinde, daha sonra Cam Piramit'te ve son olarak da yeni açılmış Kongre Merkezi'nde ziyarete açıldı. Oldukça erken bir saatte gittiğim için henüz nefes alabilecek kadar hava ve rahatça geçebilecek kadar boşluk vardı, zaman ilerledikçe ikisi de azaldı. Önce şöyle genel bir tur attım, kafamda almayı planladığım üç kitap vardı, üçünü de bulamadım, onların yerine on tane başka kitapla çıktım mekandan. Zaten beni kitapçıya sokmasınlar, boş çıktığım vaki değildir. En dişe dokunur yayenevleri YKY, T.İş Bankası, Bilgi, Kırmızı Kedi, Everest, Doğan Kitap, Aylak Adam ve İnkılap idi ama bunlar da kısıtlı çeşitte kitapla katılmışlardı. İletişim, Metis, Ayrıntı, İmge gibi önemli yayınevleri yoktu. Beni en çok Aylak Adam Yayınları memnun etti, hem yüzde 50 indirim, hem de geçen yılki fuarda aldığım ve 50'ye yakın sayfası boş çıkan kitabı söylediğimde aynı kitabı hediye etmeleri hanelerine ekstra puanlar yazmamı sağladı. Hediye edilen dışında Macar Edebiyatı'ndan üç kitap olarak ayrıldım standdan.
İnkılap Yayınevi standında Zafer Algöz ve Can Yılmaz kitaplarını imzalıyorlardı. Gelmişken uğradım, kitaplarını alıp imzalattım ama yayınevini de hem orada kınadım, hem de burada kınıyorum. İndirim sıfır, sebep imza imiş, ilk kez böyle bir şey duydum. İmzadan önce ödeme yapsaydım kesinlikle almazdım.
Kırmızı Kedi standında İnci Aral'ın imza günü vardı, kendisini çok severim, aslında iki kez imza gününe katılmışlığım, hatta birinde tenha olduğu için uzun uzun sohbet etmişliğim de vardı ama yine de görmeden geçmek istemedim. Tüm kitaplarını okuduğum için evden yanımda getirdiğim kitabını imzalattım, küçük bir sohbet ettik. Derken arkamda sıra yüzünden tartışmalar çıktı, haliyle sohbeti fazla uzatamadık. Bir kolumda pardesü, bir elimde ağır kitap poşetleri, omuzumda çanta hamal modunda dolaşmaya devam ettim.
Ders kitapları, fasarya kitaplar, yemek kitapları, kapağı süslü içi boş kitaplar, klasikler, tarih kitapları vs vs çeşit çeşit standları arşınlayıp bir instagram fenomeni olan ve ironik yazılarına bayıldığım Hihieved'in kitabını imzalayacağı İndigo Kitap standına ulaştım. Hande Birsay gelmiş ve imzaya başlamıştı. İki sanal alem insanı olarak kaynaştık, imzalaştık, küçük bir sohbet gerçekleştirip fotoğraf için poz da verdikten sonra artık yapacak işim kalmamıştı. Eve gidip hastalığıma devam edebilirdim. Ama Hande Birsay'ın ne kadar sempatik ve canayakın bir insan olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Zaten kendiyle dalga geçebilen insanlara bayılırım. Kitabını da keyifle ve yüzümde kocaman bir gülümseme ile okuyacağıma ve kendi perişan taze annelik günlerime döneceğime eminim.
Çıkışta Kırmızı Kitap standında "Fuara Özel 5 lira" yazısına denk gelince mecburi bir mola verip üç kitabı daha ağır poşetlerime ekledim ve resmen kaçtım oradan, zira kendimi kontrol edemiyordum. Kapıdan çıkarken gözlerim yuvalarından uğradı, giriş kapısındaki kuyruk uzun bir S çizip taa ilerdeki karşı kaldırıma kadar uzuyordu. Türkiye'de bu kadar insan okumaya meraklıysa istatistikler yalan söylüyordu, istatistikler doğru söylüyorsa bu insanlar burada ne arıyordu? Derken anlaşıldı, uğramadığım alt katta Yılmaz Özdil imza şeettiriyormuş, herkeşler oraya gidiyormuş. Ah edebiyat, vah edebiyat diyerek beni eve ulaştıracak otobüs durağına müteveccihen (bu kelimeyi seviyorum arada bir kullanmam lazım :) yola düştüm.
Otobüs beni biraz bekletti, sonunda geldiğinde neyse ki oturacak yer vardı. 70+ yaşlarında, topluca, muhafazakar giyimli bir teyzemin yanına oturdum. Teyzem az sonra beni şaşırtacaktı, çantasından çıkardığı telefonunu açtı, ekranda beliren resimde hayli yaşlı bir adam göründü, üstünde ise "Aşkım" yazıyordu. Bastı ve konuşmaya başladı, eşiymiş. Bu vesileyle telefonumda sadece nüfus cüzdanındaki adıyla kayıtlı olan kocamdan özür dilerim 😀
Not: Şunu yazmayı unutmuşum, ben T. İş Bankası Yayınları'nın yalancısıyım, Türkay Şoray 10 liraya düşmüş bilginize 😋