Yeni haftanız kutlu, mutlu, neşeli, huzurlu olsun sevgili dostlar, peşin söyleyim bu uzun ve bol görselli bir yazı olacak. Malumunuz üzere dün gece Oscar gecesiydi. Velakin biz Digitürk'ü olmayan fakir kullar ağız tadıyla izleme zevkinden mahrum bırakıldık. Yayın hakkını Digitürk'e verenler Oscar amcamın gazabına uğrasın derim de başka bir şey demem :) Sırf sizleri Oscarlı blog yazısından mahrum bırakmamak için durmadan kopan ve dakika başı reklam giren bir internet linkinden izledim töreni ama o kadar yorucu oldu ki ancak kırmızı halı bitimine kadar dayanabildim. O bile çekilir işkence değildi, bu fedakarlığımı unutmayın, sevildiğinizi bilin :)
Efenim, bilenler bilir geçen haftayı tadilatla geçirince Oscar komitesi nasılsa Leylak Hanım gelemez, işi vardır, yorgundur diye bana davetiye yollamamış. Ama kaçırır mıyım böyle etkinliği arsızlığımla düştüm yola. Malum davetiye yok, kaynak yapacağız ya aradan şık giyinmek lazım, "ye kürküm ye" meselesi. Çektim dünyaca ünlü moda markası LeCeWe'nin laci eşofmanlarını sırtıma, geçen yılkı burnu delik sofistike terliğim paralandığı için bu defa pul işlemeli kırmızı olanlarını geçirdim ayağıma, sinema alemine dalacağım için koca bir çanak mısır patlatıp yolluk olarak aldım yanıma, "Melekler korusun beni" diyerek düştüm Los Angeles yollarına. Kırmızı halıyı gördüm görmesine de davetiye yok neyleyeceğiz, baktım sarılar giymiş, yapılı üç adam dikiliyor halının başında, halden anlarlar belki diye döktüm içimi onlara, çıt çıkarmadılar. İngilizcem yetersiz ya ondandır dedim, bir daha sordum, bir daha sordum, Türkçe sordum. Taşta ses var onlarda yok, meğer heykelmiş ayol. Çaktırmadım kimselere, derken uzaktan parlak renkli, göz alıcı bir şey göründü. Aaa Gabourey Sidibe. Narçiçeği kostümünü Çıkrıkçılar Yokuşu'ndaki gelinlik mağazalarından almış belli, eh buradan bir yakınlık kurarız diyerek yanaştım yanına. Sempatik kızmış, "Hello"ma "Hello" dedi, uzattı kolunu, kolkola girip mısır atıştırarak adım attık kırmızı halıya:
İlk gözüme çarpan Lisa Minelli oldu, insan Milattan Önce'den bu yana hiç mi saç biçimini değiştirmez yahu? Çökmüş ama garibim, yine de perçemini kostümünün renginde boyatmayı ihmal etmemiş.
İlerlerde bir yerde kabarık siyah elbise giymiş eflatun saçlı bir kadınla gelinlik giymiş bir taze aralarına Gene Kelly benzeri bir adamı almışlar hababam debabam konuşuyorlardı, "Kim bunlar?" dedim Gabo'ya, "Sunucu ayol, hiç Oscar töreni izlememiş gibisin, gaf yapıp durma" diye tersledi beni, biraz hüzünlendim, sustum.
Kırmızı halının ilk heveslilerinden biri Christine Chenovet idi. Hac'a giden komşumuz dönüşte oğluma böyle yanardöner, sarı bir kalem getirmişti işporta işi, kostümünü ona benzettim.
Amanin o da ne, birileri çocuk bahçesi yerine Oscar törenine gelmiş. Acaba mı? Ya da yardımcısı ütülerken pantolonun dizden aşağısını yakmış da olabilir, kesip şort yapmış sonra.
Anneeem dayanamam, Somalili aç çocuklar var burda. "Bi dakka" dedim Gabo'ya koşturdum yanlarına, eksik İngilizcemle "Kamaan, kamaan, luk pop korn, iiit, iiit" diye mısır çanağını uzattım. Alık alık baktılar suratıma, "utandı garipler" dedim, ısrar ettim bu sefer Türkçe "ye annem ye, bak mısır, ellerimle patlattım, GDO'suz, çekinme" derken ızbandut gibi bir koruma geldi, "go hom" dedi. Zaten Gabo da yetişmişti o sıra, çeke çeke uzaklaştırdı beni. Meğer Tom Hanks'in korsanlarıymış ayol bunlar.
Derken bizim salonun pencerelerine yetecek kadar perdelik kumaştan diktirdiği tuvaletiyle neşeli bir hatun göründü. Sordum Gabo'ya Chrissy Teigen'miş, bunun babası da Çıkrıkçılar Yokuşu'nda perdeciymiş, oradan tanışıyorlarmış.
Ama artık benim de bildiğim meşhur birileri gelsin derken afet göründü kırmızı entarisiyle; Jennifer Lawrance:
Pek sade, pek şirindi ama sarsak bu kız yahu, yine düştü. Yürümeyi mi bilmiyor, kalsiyum eksikliği mi var anlayamadım gitti.
Jeno'nun rol arkadaşı Amy Adams lacivert tuvaletiyle hoştu. Filmde bol bol sergilediği memelerini bu defa epey kapatmıştı. Zaten ödülü de Cate'ye kaptırdı, oh olsun. O filmden nefret ettim ben yahu, izlerken sıkıntıdan patlamıştım, canıma değsin umduğunu bulamadı, ben de intikamımı aldım.
Bu yıl kırmızı halı hamileler cennetiydi, bu ilki.
Bu ikincisi...
Ve buyrun bu da üçüncüsü, zaten köşede bir ebe nöbette bekledi ha doğurdular ha doğuracaklar diye:) Ben çaktırmadan koltuk altından kafamı sokup baktım göbek mi, yoğurt torbası mı diye. Göbekmiş.
En iyi yardımcı kadın oyuncu adayı Lupita Nyoungo "olmayana ergi" yöntemiyle giyinmişti Oscar için. Olmayan memelerine derin dekolte, olmayan saçına taç. Sonuçta Oscar'ı kaptı ya ona bak sen.
Ve asıl kızımız göründü Cate Blanchett. Çıplak denize girmiş de çıkarken üstüne sedefli deniz kabukları yapışmış havası veren kostümü güzel miydi, tuhaf mıydı bilemedim. İnsan neden kendiyle aynı renk giyinir ki? Yoksa yavruda endam yerinde Allah için...
Ve "Blue Jasmine" de Cate'nin kızkardeşini canlandıran Sally Hawkins. Ailesi çok mutaassıp galiba, boynundan parmak ucuna kapatmışlar garibi. "Ne iş?" dedim Gabo'ya, meğer o da Çıkrıkçılar Yokuşu'ndaki gelinlikçiden almış kostümünü, kına gecesi bindallısıymış. İki tane alınca ikinciye yüzde 50 indirim yapmış mağaza. Gecikince saçını da Ulus'taki kuaförlerden birinde maşalatıvermiş.
Baktım Anne Hateway geliyor, kızçeme benzediği için pek severim kendisini ama sanırım karıştırdı, Oscar töreni yerine kıyafet balosuna geliyorum sanıp "pırlantalı Bülent Ersoy mikrofonu" kostümü giyinmiş.
Ve bence geçen yıl olduğu gibi bu yıl da gecenin bir numarası Charlize Theron; asil bir siyah lale gibi göz kamaştırıyordu. Gabo'yla yediğimiz mısırlar boğazımıza tıkandı hasetten.
Sandram Bullockum da Charlize'den geri kalmamıştı şıklıkta. Nefret ettiğim Gravity'yi unutturdu bana veletlik akan suratı ve enfes lacivert tuvaletiyle.
Penelopumuz sarındığı bol döküm kumaşla hamam peştemaline bürünmüş gibiydi, göğüs altındaki siyah kurdele ayrı bir tartışma konusu zaten.
Ehehe absürd ikili :) Brad tombullaşan yanakları ve gölgeli bıyıklarıyla giderek mahalle kasabına benzerken Angelina "nerden giydirdiler şu saçma tuvaleti bana, başlarım sponsoruna, bitse de gitsek" duruşundaydı.
Bir dalgalanma oldu kalabalıkta, baktık Gaga hanım insani bir kılığa girmiş kasıla kasıla geliyor. Oysa o çirkin sarı saçlarıyla vazoya hapsedilmiş Kibariye'nin annesine benzediğine bilseydi havası fos diye sönerdi.
Meryl teyzem tercih ettiği öğretmen kostümüyle "Artık beni aday göstermekten vazgeçin, giyecek kıyafetim bile kalmadı Leylak Hanım'dan ödünç aldım" der gibiydi.
Hepimizin Julia ablası ise camiler, kiliseler, sinagoglar, mescitler ve cümle tapınaklar yıkılsa da ben mihrabımla hep ayakta kalacağım mesajı vermekteydi.
Öyle böyle derken kırmızı halı geçişi bitmiş ve Gabo'yla salona girmek üzereyken çam yarması bir bodyguard önümü kesip "Davetiye" dedi, "Hık-mık, ben, şeyy, davetiye Gabo'da" derken ne göreyim Gabo girip oturmuş bile yerine. Vefasız, hain. Yedirdiğim mısırlar haram olsun. Kaldım iyot gibi açıkta, rica minnet kâr etmedi, "Yassah hemşerim" dedi de başka bir şey demedi kapıdaki yarma. "Eee başlarım töreninize, yarın netten öğrenirim nasılsa" dedim ve çanaktaki mısırları yarmanın kafasından aşağı boca edip yürüdüm gittim.
Leo arkamdan hüzünlü gözlerle bakakaldı...