Sayfalar

1 Aralık 2023 Cuma

KASIM OKUMALARI / 1 ARALIK

Neredeyse tamamı hastalıkla geçen Kasım ayı bu hastalıklar nedeniyle kitap sayısı bakımından verimli oldu. Hem dinledim, hem okudum, hemi de yazdım, pis hastalık senden bezdim 😃

Sondan başlayalım, siz benim dün Şenlik Blog'da yayınlanan yazımı okudunuz mu bakiiim 😃 Okumadıysanız linki veriyorum, bence çok eğleneceksiniz.

Burayı tıklayınız lütfen

Gelelim okuduklarıma:


Evet, 14 kitapla son ayların rekorunu kırdım. 

-"Ağaçlar" bir polisiye idi, değişik türden bir polisiye. Missisipi eyaletinde, küçük bir kasabada bir seri cinayet baş gösterir. Her seferinde öldürülen bir beyazın yanında önceden ölmüş siyahi bir erkek ceset bulunur. İşin içine başka eyaletlerin emniyet görevlileri, hatta FBI karışır, olaylar böylece sürer gider. Ben severek okudum, zamanında ödüllere de aday gösterilmiş bir kitap, polisiye seviyorsanız okuyun derim. 

-Murathan Mungan'ın son kitabı "995 km" açıkçası okurken beni epey ürküttü. 90'ların Türkiye'sinde Diyarbakır'dan Alanya'ya uzanan 995 km'lik yol boyunca örülen karışık ağlar. Finali biraz aceleye gelmiş olsa da sıkı bir inceleme yapmış yazar. İlginç ve okunası...

-"Sicilya Aslanları" kuşaklara yayılan bir aile hikayesi, tam sevdiğim türden. Sicilyalı baharat tüccarı Fiori ailesinin kuşaklara yayılan yükselişini anlatmış yazar Stefania Auci. Kitabın devamı gelecek. Eren Cendey'in güzel çevirisiyle severek okuduğum.

-Bu ay epeyce polisiye okudum, hastalık esnasında en rahat okunacak tür polisiyedir sanırım. "Karanlık Yüz" bir kuzey polisiyesi. İsveç'te hayli soğuk bir gecede yaşlı bir çift öldürülür ve çiftin kadın olanının ölürken ağzından çıkan bir sözcüğün peşine düşerek katili bulmaya çalışır dedektifimiz Komiser Wallander. Ortalama diyelim...

-"Üç Kadın" epeydir kitaplıkta okunmayı bekliyordu, kısmet Kasım ayına imiş. Robert Musil üç ayrı bölümde, üç ayrı kadına anlatmış. Çeviriden mi kaynaklı bilemedim ama okunması biraz tırtıklı geldi bana (bu benim akmayan okumalar için kullandığım deyim 😊).

-Ve yine bir polisiye "Buz Evi". Üç kadının ayrı bölümlerde birlikte yaşadığı bir malikanenin eskiden buz stoklamak amacıyla kullanılan deposunda çürümeye yüz tutmuş bir ceset bulunur. Kadınlar çevre halkı olarak dışlanmakta, evin asıl sahibi ise zamanında kocasını öldürmekle suçlanmaktadır. Cesedin bulunmasından sonra bu konu yeniden gündeme gelir ve olaylar birbirini izler. Devamını merak eden alıp okur 😃

-Talin Azar'ın birkaç yıl önce "Kuklacı" isimli kitabını okumuştum. Şubat'taki Hatay depreminden sonra İskenderun'da, daha doğrusu Arsuz'da geçen bu kitap ilgimi çekti. Gerçek bir olaya dayanıyor "Ev-İskenderun Sancağı 1934". Hatay'ın henüz Türk topraklarına katılmadan, kozmopolit bir halka ev sahipliği yaptığı yılları ve o yıllarda geçen ilginç bir aşk öyküsünü okumak iyi geldi. 

-Özlen Alpaslan'ın "Mahalle"si sevimli, aynı zamanda da önemli toplumsal olaylara parmak basan bir kitap. Her öykü bir yemek adı taşıyor. Kuzguncuk'ta bir cafe işleten Füruzan'ın ağzından okuyoruz öyküleri. Dükkanına gelen her arkadaşına bir yemek sunuyor ve o yemeğin tarifini verirken konuyu yakınlarda gerçekleşen ve ses getiren toplumsal bir olaya bağlıyor. İşin içinde bir de kayıp arkadaş var. Finali Yeşilçam filmi tadında olmasaydı daha etkili olacağını düşünmekteyim. 

-"Anadolu'da Bir Devrimci Prenses" gerçek bir insanı, Prenses Cristina Trivulzio Belgiojoso'yu anlatıyor.  1800'lü yıllarda ülkesi İtalya'dan kaçarak Osmanlı'ya yerleşen kadının yaşam öyküsünü yazmış Zeynep Oral ama tahminimin aksine çok sıkıldım okurken.

-Yine bir polisiye, yeni bir polisiye, daha dumanı üstünde. Algan Sezgintüredi'nin "Katil" serisini çok severek okumuştum, derken emekli bir komiser ile birleşerek, muhtemelen gerçek olaylardan da esinlenerek "Kavgaz"serisi başlattı. Komiser Mutlu Kavgaz'ın önce "Çantacı" macerasını okumuştuk, bu kez daha marjinal sularda dolaşan "Pilot" ile ikinci kitabına kavuştuk. En sevdiğim yerli polisiye yazarının bu kitabı da çok güzeldi, okuyun derim, hatta okumadıysanız ilkini de okuyun...

-"Avare Adımlarla Eskişehir"i bu yaz günübirlik Eskişehir gezimizde Adımlar Kitabevi'nden almıştım, konsepte çok uygun oldu. Kitabı okurken şehrin gide gele iyice öğrendiğim yerlerinde tekrar gezinirken, bilmediğim yerlerini de bir dahaki gidişim için listeledim. 

-"Bu Şehrin Mutfaklarında Bıçak Yok" Suriyeli bir yazarın, Halid Halife'nin anlattığı bir aile hikayesi. Tipik bir Ortadoğu öyküsü, haliyle pek parlak bir hayat da değil. Sakat doğup erken ölen Suat'ın ardından dünyaya gelen ikinci oğulun ağzından okuyoruz terk edip giden babanın, iki arada bir derede annenin, çılgın kız kardeşin, gay dayının ve dayıyla birlikte müzik yapan küçük erkek kardeşin öykülerini. Hiçbiri iç açıcı değil haliyle, insanın ruhu daralsa da, çoğu toplumsal olaya uzaktan şahit olsak da Suriyeli bir yazarı okumak ufuk açıcı oldu

-"Bir Avazda", Rita Ender'in farklı yaşlardan, farklı şehirlerden, farklı mesleklerden birçok kadının doğum öykülerini onlarla yaptığı söyleşilerle topladığı bir kitap. Herkesin hamilelik ve doğum hikayesi kendine özgü ama hepsinde de mutlaka bir ya da birkaç ortak nokta bulmak mümkün. 

-"Sepya"nın Yitik Ülke Yayınları'ndan çıkan ilk baskısını çok beğenerek okumuştum. Hâl böyle olunca genişletilmiş yeni baskıyı da edindim ve onu da severek okudum. Yazar çeşitli yerlerden temin ettiği sahipsiz eski fotoğraflara öyküler uydurmuş ve çok hoş şeyler çıkmış ortaya. 


Gelelim dinlediklerime:


-Bu ayın yıldızı Julian Barnes oldu, Storytel'de seslendirilmiş ne kadar kitabı varsa dinledim. İşe "Flaubert'in Papağanı" ile başladım. Murat Özgen'in seslendirdiği kitap yazar Gustav Flaubert'in hayatını konu edinmişti, ona ait pek çok ilginç anekdot ve Madam Bovary'nin yazılışını etkileyen olaylar da kitapta yer almakta idi. Hayli uzun olmasına rağmen zevkle dinledim...

-"Flaubert'in Papağanı"nı dinleyince yıllar önce Yenimahalle İlçe Halk Kütüphanesi'nden alıp okuduğum ve o kadar erken yaşta muhtemelen çok da bir şey anlamadığım "Madam Bovary"yi dinlemek şart oldu. Bazı kitaplar belirli bir olgunluğa gelmeden okunmamalı diyorum ve Madam Bovary'nin de gerçekten bir başyapıt olduğunu düşünüyorum. Aysun Topar'ın seslendirmesi oldukça iyiydi. 

-Bovary Hanım'ı ebedi istirahatgahına yerleştirdikten sonra tekrar Julian Barnes'e dönüp "Bir Son Duygusu"nu dinledim bu kez. Turan Günay'ın seslendirdiği, kahramanı Tony Webster, eski kız arkadaşı Veronica ve artık aralarında olmayan çocukluk arkadaşı Adrian Finn arasında geçen, anımsamalarla kurgulanmış bir öykü. Çok beğenerek dinlediğimi belirteyim. 

-Barış Özgenç'in seslendirdiği "On Buçuk Bölümde Dünya Tarihi" Julian Barnes'in zekasının tipik bir örneği. Nuh Tufanı'ndan başlayıp tahta kurtlarını metafor alarak değişik bir tarih anlatısı kurgulamış okuyanlarına ve tabii ki biz dinleyenlerine. Hayranlıkla dinledim. Elbette ki Barnes'in kitapları öyle su gibi akan, kolay kitaplar değil ama her biri birer hazine.

-"Metroland" İngiliz taşrasında yaşayan iki genç arkadaşın, Toni ve Christopher'in büyüme sancılarının demiryolu metaforuyla sunan bir kitap. Barnes'in çoğu kitabı gibi felsefi metinlere yer veren bir dinleme idi, yine Turan Günay'dan dinledim. 

-Ve son olarak bu ay dinlediğim son Julian Barnes kitabı olan "Elizabeth Finch". Muhtemelen yazarın hayatından da izler taşıyan kitapta kahramanımız Neil katıldığı bir kursta Elizabeth Finch'in öğrencisi olur ve onunla hayat boyu arkadaşlığını devam ettirir. Öğretmen ölümünden sonra bazı evraklarını Neil'e vasiyet eder ve kahramanımız Finch'in yolunda ilerlemeyi sürdürür. Oldukça ağır bir kitaptı, daha ziyade felsefe ve tarih ağırlıklı bir dinleme oldu, Cemil Büyükdöğerli başarılı bir seslendirme yapmıştı. 

-Bu ay dinlediğim son kitap ise Sudanlı yazar Tayeb Salih'in "Kuzeye Göç Mevsimi" oldu. Emre Melemez'in seslendirdiği kitap yurdışında öğretim görüp kendi köyüne dönen anlatıcının köyde tanıştığı şair ve akademisyen Mustafa Said ile karısı Hasna'nın, gerçek anlamda ise yoksul ve tutucu Sudan'ın hikayesi. Finaliyle iç burkuyor...

Yılın son ayında yeni kitaplarla buluşmak dileğiyle hoşçakalın...

Not: O kadar uzun yazdım ki okuyamayacağım, hatalar varsa hoşgörün...

12 yorum:

  1. Madam Bovary kesinlikle bir ortayaş kitabı ama lise çağında okulda “zorla” okutulan kitaplardan biriydi, adeta çocukları edebiyattan uzaklaştırmak amaçlanır gibi.. Julian Barnes’ın bahsettiğin kitabını ben de nicedir okumaya çalışıyorum, iyi hatırlatma oldu :) Her zamanki gibi güzel kısacık özetler, ağız sulandırıyor:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle katılıyorum, klasikler biraz daha kafa basarken okunmalı. Bu ay Julian Barnes bana bir nevi hastabakıcılık yaptı sağ olsun. Öpüyorum seni...

      Sil
  2. Leylakcığım,
    Kasım sana nazik davranmadı belki, olsun, alacağın olsun Kasım'dan, gelecek defa için sipariş verdim nazik olacak. :)
    Okumaların, dinlemelerin yine maşallah dedirtiyor, Kasım ne derse desin. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol Ekmekçim, otoriteni de kullansaydın, korksaydı :))) Valla hastayken yapılabilecek en iyi şey kitap ve Storytel'miş. Test edip onayladım :))

      Sil
  3. Anneanneye çok güldüm benim annemde doktoru hastaneyi çok sever bir sever ölüyorum diye başlayınca babam götürmüş akşam gittiğimde çok üzgün bir şekilde bir şeyin yok dedi be kızım demişti sonrada gülüyoruz diye kızdı. Hülya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizin anne de anneannem gibiymiş, Allah selamet versin. Çok sevgiler...

      Sil
  4. şenlikblogta yazdığınız yazı, çok güzeldi gerçekten, okula giderken okuyup içimi şenlendirmişti benim de :) size bir kitap kurdu madalyası takmalıyız bence öğretmenim, bu ne yahu, okumuyor, içiyorsunuz kitapları sanki. öperim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şulecim çok teşekkür ederim. Eh emekliyim ben, çoluk çocuk eteğime yapışmıyor. Bu ay hasta olunca da kitap okumanın dibine vurdum :)) Ben de öperim...

      Sil
  5. Madam Bovary'i çok çok önce okumuştum hatta geçen aklıma geldi. Ben o kitabı hiç anımsamıyorum dur bir daha okuyayım diye. :D Belki de dinlerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de öyle, o yüzden dinlemek çok iyi geldi. Bence siz de dinleyin...

      Sil
  6. Kavgaz Çantacı'yı okudum, yerli olmasını çok sevdim fakat adını unuttuğum baş kişinin çağıl çağıl düşünce sellerinden yıldım okurken; pilota pek heveslenemedim bu sebeple.
    Bu ''orta doğu hikayeleri''ni artık okuyamıyorum, içime fenalıklar basıyor.
    Hiç duymadığım isimler var; not ettim. Teşekkürler :)
    Çok geçmiş olsun; patoloji konusunda aynen sizin gibiyim. Korkulu rüyam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pilot biraz daha değişik, biraz daha marjinal bir konuyu ele almıştı. Orta doğu hikayeleri bana da basıyor, yenilerde bir tane daha okudum ve ruhum daraldı.
      Çok teşekkür ederim, patolojiye işimizin düşmemesi dileğiyle...

      Sil