Sayfalar

29 Kasım 2023 Çarşamba

KASIM RAPORU / 29 KASIM

Kasım ayını hiç sevmem. Kişiselleştirirsem bana bodrum katındaki tozlu ve loş bir odada, emekli olana kadar güneş yüzü görmeden çalışan, benzi soluk, asık suratlı, dirseklerine gelen beyaz kolluklar takmış, aksi mi aksi bir arşiv görevlisini çağrıştırır. Bu yıl anladım ki hislerimiz karşılıklı imiş, o da beni sevmiyormuş. Oysa her şey iyi başlamıştı. "Kuru Otlar Üzerine" ile bozduğum sinema orucumu Ankara Film Festivali kapsamında izlediğim şu dört film ile iyice boşlamıştım:


Sonra hain Kasım devreye girdi, biletini aldığım 5. filme gitmek niyetiyle uyandığım sabah yataktan kalkamadım. Ertesi gün korku dağları bekler hesabıyla ağrı-sızı ve tüm idrak yollarım tıkanmış olarak geçirdiğim uykusuz, berbat bir geceden sonra soluğu aile hekiminde aldım. Aslında başka ailelerin hekimi, benimki Antalya'da kaldı, üvey hekimlerle idare ediyoruz. Tıpkı Ankara gibi iyi kalpli bir üvey ana idi üvey hekim, yatıştırdı beni, ilaçlar yazdı ve yolladı. Hapları yuttuk, kış çayları içtik, vitamin aldık, bir hafta sonra biraz toparlanmıştım. Daha önceki postlarda yazdığım gibi araya bir tiyatro ve bir bale bile sıkıştırdım. Haftanın sonunda ise Kasım "Nihoho, intikam soğuk yenen bir yemektir, sen beni sevmez misin?" diyerek ikinci kez yaptı yapacağını, tansiyonum fırladı. Bir süredir hafif bir beta-bloker kullanıyordum ve tansiyonumun yükseldiği de onca yılda taş çatlasa 2-3 seferi geçmezdi ki pek dişe dokunacak bir yükseklik olmaz, biraz dikkatle kısa sürede normale dönerdi. Böylesini ilk kez görüyordum. Gün boyu çeşitli çabalarla düşürmeye çalıştımsa da giderek yükselince soluğu acilde aldım. Eve yakın diye ilk gittiğim acil özel bir hastanenindi ve hayli yüklü bir ücret talep edilip üstüne bir de tetkiklerden ekstra para alınacağı söylenince rotayı üniversite hastanesine kırdık. Nispeten tenhaydı, hemen tansiyon, nabız ve satürasyon bakıldı, beklemem söylendi. Çok geçmeden çağrıldım, yüksek tansiyonda yapılması gereken "parmağımı takip et", "elimi sık", "ayağıma bas", "ışığı takip et" türü ilk muayenem sürerken yan tarafta bir vaveyla koptu. Herkes oraya koşturdu. Meğer acile gelenlerden biri vefat etmiş. Ortalık karıştı, insan böyle ortamlarda daha da fena oluyor. Bağıran, ağlayan, fenalaşanları görünce kendini unutuyorsun ama bu arada tansiyonun daha da yükseliyor. Ortam biraz yatışınca iki dil altı ve bir iğne ile bir süre daha bekletildim. Sonra tansiyonunuz düşme eğiliminde denilerek eve yollandım. Lakin hastanedeki hesap eve uymadı, tansiyon düşmediği gibi yükselmeye devam etti. Hastaneye, doktora gitmeyi hiç sevmeyen ben paşa paşa randevu alıp Kardiyoloji'nin yolunu tuttum. Dünya kadar tetkik, tahlil yapıldı, bir kısmının sonucunu anında öğrendim, diğerleri ertesi güne kaldı. Ertesi günkü dr görüşmesinde tetkiklerde endişe edecek önemli bir durum görülmedi. Yeni bir ilaç eklenmesine karar verildi ve bir hafta sonra görüşmek üzere vedalaştım doktorumla. Tansiyon 3. günde normale döndü ve fakat benim kafa normale dönmedi. Bir hafta boyunca gece-gündüz içmiş gibiydim. Şimdilerde biraz toparladım, tansiyon benden korktu. Dün son kontrole gidip doktordan yıldızlı pekiyi aldım, ardından da Ankara sokaklarında biraz dolaştım kaç gündür yüzünü göstermeyen güneşten yararlanıp. 


Ankara'nın en sevdiğim caddelerinden "Kumrular" ve Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi. Kumrular'ın asırlık çınarları yapraklarını dökmekte. Arka planda yıkılmaktan kıl payı kurtulan Saraçoğlu Evleri'nin restorasyonu sürüyor. 




Güvenpark'ın güvercinleri. Clemence Holzmeister'ce tasarlanıp Anton Hanak ve Josef Thorak tarafından gerçekleştirilen kabartmalar ve heykellerle pek içli dışlılar, tepelerine edecek kadar 😃

Yürüyüşün ardından doktordan aldığım yıldızlı pekiyinin şerefine Bilge'nin Annesi ile buluşup uzun uzun sohbet ettik, sefamız olsun, şunu da şuraya bırakayım, zira en çok kendime kendim nazar değdiriyorum, bu aralar ihtiyacım var 🧿 

Bütün hastalıklara rağmen Kasım sanatsal açıdan verimli bir ay oldu, hasta usta demeden eksik kalmadım. Son katılımım CSO Ada'daki "Bir Garip Orhan Veli" gösterimi oldu. Reha Özcan'ın müthiş oyunculuğu ile şahane iki saat geçirdik. 


Reha Özcan'ı Antalya Devlet Tiyatrosu'nun 1993'teki açılışından beri takip ederim. O yıllarda R. Özcan ve şimdi ünlü olan pek çok oyuncu tiyatromuzun kadrosunda idiler ve şahane oyunlarda rol alıp bize gerçek tiyatronun keyfini yaşatmışlardı. Son yıllarda kadro çok değişti, oyun seçimleri de fazla tat vermiyor ne yazık ki. 

Sevimsiz Kasım'ın kıyaklarından biri de bir söyleşi için Ankara'ya gelen Ayşe Başak Kaban ile buluşturması oldu. Söyleşiye katılamasam da bir fincan kahvenin başında şahane bir sohbet gerçekleştirdik. 

Gelelim kahvelere, virütik enfeksiyon-ki Covid olduğundan neredeyse eminim-ve tansiyon yüzünden haliyle pek cafe keyfi yapamadık, bunlar da gittiğimiz oyunlar öncesi ya da sonrasında içebildiklerimiz. Olsun bu da bir şeydir. Yılın en pırıltılı ayı gelmek üzere, hevesimizi Aralığa saklarken hepinize sağlıklı günler diliyorum, her şeyin başı o zira. Kitaplar bir dahaki postta yayına girecek...




13 yorum:

  1. Ay ne oldu böyle öğretmenim ya, nazar mıdır nedir ( çok bilimselim yine:-p) geçmiş olsun, covid uzak dursun, tansiyon da oynamasın artık inşallah :-)
    Reha özcan’ı ben de izlemek istiyorum, bakalım ne zaman :-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla nazarsa da biraz fazla oldu bu nazar :)) Hepimizden her hastalık uzak olsun Şulecim. Reha Özcan'ı izle derim, bu oyun yakında kalkacakmış çünkü. Dramaturg arkadaşımın kızı ondan duydum.

      Sil
  2. 🧿🧿🧿 Kasımla bitsin gitsin tüm dertler, bomba gibi olun inşallah..

    YanıtlaSil
  3. Çok geçmiş olsun Leylak Dalı, sevgiler.

    YanıtlaSil
  4. Geçmiş olsun, tansiyon fenadır ama ilaçlarla idare eder. Bir müddet sonra ikinci ilaca ihtiyaç olabiliyor ne yazık ki.
    Ankara'nın sonbahar o dökülen çınar yaprakları ile ne güzeldir. Buralarda kaldırımda ağaç olayı kalmadı,sadece çok eskiden dikilen ve nedense kesilmekten kurtulmuş bir iki sokakta var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, düzelttik tansiyonu şükür. Ankara sanılanın aksine oldukça yeşil bir şehir bence ve o yüzden sonbaharda güzelleşiyor. Caddelerin iki yanı hep ağaç, Antalya'da ise gölge yapmayan palmiyeler, onları ağaçtan bile saymıyorum zaten :))

      Sil
  5. Öncelikle geçmiş olsun. Gerçi telefonda konuştuğumuz zamana denk geliyor hastalığın değil mi? Şu tiyatroyu kaçırmak istemediğin zaman :) Biz de seyahatte hasta olduk. Bütün grup hasta oldu desem belki daha doğru olur. Geldiğimden beri de dişim ağrıyor. Basınçtan oluyormuş böyle şeyler. Özellikle Cusco'da. Dolgu falan düşebiliyormuş. :) Yorgunluktan bitap halde işte seninle keyif yapıyorum şu an. Ohhh, harikasın. Kasım ayına fazla yüz vermişsin bence. O tanımlamaya havaya vile girmiş olabilir. :) Çok öpüyorum, çok.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya o hastalık sanırım Covid'di ve arkasından tansiyon patlaması yaşattı bana. Valla böyle yorgunluk en güzel yorgunluk sefan olsun, en kısa zamanda blogda seyahat izlenimlerini okumak istiyorum. Ben de öpüyorum...

      Sil
  6. Çok geçmiş olsun efenim. :) Aralıkta güzel ışıltılı sağlıklı günleriniz olsun. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler, amin hepimiz için öyle olsun...

      Sil
  7. Adnan ötüken kütüphanesine ortaokuldayken almazlardı ama diğer tarafında çocuk kütüphanesi vardı. her gün ordaydım yazın. Lancelot ve Arsen Lupen'leri okumuştum. Sene 1988,1989 olmalı. Kumrular 1. cadde de otururduk.

    YanıtlaSil