Sayfalar

4 Nisan 2023 Salı

KIMILDANIR MAHALLEMİN DARALAN RUHU* / 4 NİSAN

Sabah ovaladığım iki dilim ekmeği guguklayarak kahvaltı bekleyen kumrulara ve yancısı serçelere vermek için balkona çıktım. Henüz sokak yeni hayata karışıyordu. Kumrular sofraya oturmak için benim içeri girmemi beklese de uzattım biraz balkonda geçen zamanı. Sokağımız ve komşu sokaklar bir-iki yıldır mimari anlamda eklektik(!) bir görünüm sergiliyor. Genelde mahallenin eski sakini apartmanlar orta yaşlarını sürmekteler, yavaş yavaş saçlarında aklar, eklemlerinde kireçler, kaslarında yağlanmalar başlasa da henüz "Yıkılmadık, ayaktayız" modundalar. Hatta kimileri "Ben gençlere taş çıkartırım" diyecek kadar da iddiali. Lakin kentsel dönüşümü rantsal dönüşüm olarak anlayıp bunca yıl yaptıkları mesleklerini fırlatıp atarak müteahhitlik kostümü giyen kimi zevat gençmiş, orta yaşlıymış, sağlammış, çürükmüş demeden patır patır yıkıyor emektarları. Diyeceksiniz ki alan razı, satan razı ise sana ne? Eh yani, önümde yükselen kazuletlere de "Hoşgeldin, ne gadan da datlusun" diyecek halim yok herhalde. Bu yeni yetmeler adeta bir örnek üniformalı, boyları bosları aynı, neredeyse pencere stillerinden balkon boyutlarına kadar tek elden çıkmış gibi. Her birinin önünde üstünde parıltılı harflerle "..... Rezidans" yazan devasa bir kapı mevcut. Kapı da demeyelim de bir kemer, zengin dursun kabilinden abuk bişi, Nasreddin Hoca türbesi gibi. İçinde tek ağaç, bir dal çiçek barındırmayan beton kaplı küçücük bir bahçeyi çevreleyen duvara tepeden bakıyor. Zaten yeni yetmeler de orta yaşlılara tepeden bakıyor, mahallenin apartman kat sayısı 4'ü, 5'i geçmezken bunlar çatılarındaki ekleme dubleksle 8'e uzanıyor. Ne hikmetse hepsinin de tepesi yuvarlak bir alınlıkla taçlandırılmış. Bunlara iyi kötü alışmaya başlamışken şimdi yeni bir akım başladı. Geçen yıl göç eden Ukrayna'lı, bu yıl da depremzedeler nedeniyle kiralık ev arayışlarının artmasıyla binaların altındaki yıllardır boş duran köhne dükkanlar makyajlanarak eve dönüştürülür oldu. Sokağımızın orta yaşlılarına ve yeni yetmelerine kıyasla bunlar adeta moda mecmuasından fırlamış gibi. Tuğla görünümlü malzemelerle kaplanmış dış cepheleri, sonradan oluşturulmuş şık panjurlu, demirli pencereleri, çelik kapıları, kapı önlerinden kaldırıma uzanan küçük alana döşenmiş seramikleriyle altı kaval, üstü şişhane bir görüntü sergiliyorlar. İçleri ne durumdadır bilmiyorum, en büyüğü normal bir dairenin salonu boyutunda olsa gerek, kiraları mı? Ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. 

Depremden sonra inşaat işleri iyice kafama takılmışken, gördüğüm her binanın depremde yıkılıp yıkılmayacağı konusunda bir tereeddüt yaşarken, durmadan yıkılıp yenisi yapılan binalar, inşaat gürültüleri, her gün sokağa tuğla yüklemek ya da çimento dökmek için gelen tangırtılı devasa araçlar sinirimi iyiden iyiye bozduğu için balkonda bunları düşündüm durdum kumrular kızgın kızgın baksalar da.  Her şeye rağmen inceden bir portakal çiçeği kokusu burnuma dolmadı desem yalan olur. Almanyalı'nın bahçesindeki, sağlığında tek bir tanesini bırakmadan topladığı zeytinler sahipsiz kalınca yerlere saçılıp asfaltı simsiyah beneklerle desenlendirmiş. Uykulu çocuklar sırt çantalarını yüklenmiş bezgin bezgin okula gidiyorlar kaldırım boyunca park etmiş arabalar arasından. Hava bulanık, iki gündür böyle yağacakmış gibi yapıyor ama yağmıyor. Karşı komşu temizliğe başlamış erkenden, tüm pencereleri açık, halılar, kilimler balkon demirlerine atılmış, çamaşır iplerinde çamaşırlar safları sıklaştırmış halay çekiyor. Umarım yağmur yağıp temizliğe ket vurmaz. 

Antalya'ya taşındığımız yıllarda bu mahalle narenciye, badem ve meyve ağaçlarıyla dolu yemyeşil bahçelerin ortasında, gecekondumsu tek katlı evlerden oluşuyordu. Şimdi oturduğumuz apartmanın arkasında o zamanlar bir deli incir vardı. Baharda toplar reçel yapardık. Sapsarı papatyalar açardı otların arasında. Baklalar, enginarlar yetişirdi daracık alanlarda. Doğa güzeldi ama o evlerde yaşayanlar için hayat zordu. Sonra imar izni çıktı ve dörder-beşer katlı binalar yapıldı. Her şeye rağmen bahçeler, ağaçlar vardı, gökyüzü ve Bey Dağları görünüyordu balkonlardan, pencerelerden. Üçüncü kez kabuk değiştiriyor mahalle ve giderek betonlaşıyor. Bakalım nereye varacak bu çılgın inşaat aşkı.

Mart ayının aksine elime aldığım ilk kitap sardı beni, keyifle okuyorum: "Hayat, Sil Baştan/Kate Atkinson". Ve sabah Netflix'de izlediğim yerli filmi de sevdim: "Bana Karanlığını Anlat". Aşağıdaki fotoğrafsa yazının ruhuna uygun olsun diye çekildi. inşaat ve yakında onu yeşil yapraklarıyla görünmez edecek caanım çınarım:

*Kımıldanır mahallemin daralan ruhu

Basma perdelerinde gün batarken

Alıp saatler süren uykusunu

Odama uzanır akasyam penceremdem 

Orhan Veli Kanık/İncesaz



8 yorum:

  1. Evler ruhsuzlaştı, tek tip neredeyse dediğin gibi Nurşen ablacım... Depremde nice nice yeni binalar yıkılınca benim gözüme daha çok batmaya başladılar. Eskiden en azından sağlam diye düşünüp detayına odaklanmıyordum :/
    Çocukluğumda hatırlıyorum. Ankara'da gemi şeklinde bir ev yapmışlardı. Yolumuz o tarafa her düştüğünde anneme yalvarırdım gemi evi görelim diye... Çocuk aklımda tıknaz küçük pencereli bir ev diye hatırımda kalmış bak. Sanki balkonu yoktu evin ama bana çok sükseli geliyordu. Şimdilerde duruyor mudur, duruyorsa hayalimdeki gibi midir yoksa ben mi hayal kurmuştum acaba... Gemiden eminim ama :)))
    Oscar sezonundan kalma bir alışkanlıkla her hafta 2-3 film izliyorum bende artık. Şu netflişe gelen filmi izleyeyim diyorum dün sende gördüğümden beri... İnşallah ben de severim.
    Öpüyorum seni kocaman ♥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gemi ev hala duruyor Şebocum, doğru hatırlıyorsun. Yalnız artık çevresi kalabalıklaştı, görsen tanıyamazsın o semti. Ben 8 aylık aralarla gidiyorum ya, ben bile tanıyamıyorum artık Ankara'yı. Ben deprem yüzünden önce bir donuklaştım, sonra Antakya'yı bir daha görürüm eski haliyle diye Asi dizisine sardım, film izleme katsayım düştü. Bu ay tekrar başladım, umarım böyle gider...

      Sil
  2. siz bir de istanbul'u görün öğretmenim. her yer inşaat. yapılanlar da, tam dediğiniz gibi, bir örnek. 2 metrekarelik balkonları ya da fransız(!) balkonları ile içimi bayıyorlar, ki bitsin diye dört gözle beklediğim evim de onlardan biri olacak...ne diyelim, sağlam olsun da...yoksa eski balkonumu, önündeki akasya ağacımı, mutfak penceremin önünde her bahar bir şenlik yaşatan erik-kiraz ve dut ağaçlarını bir daha göremeyecek olmamın acısı çok ağır :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah İstanbul'u gördüm, ki ben gördükten sonra kimbilir daha neler eklendi. Nasıl kadar üzülüyorum o güzelim şehre. Son gelişimizde Bostancı'da bir arkadaşın evinde kalmıştık. O şirin, bahçeli evlerin yıkılıp devasa beton bloklara dönüşmesini görünce ağlamak istemiştim. Sağlam olsunla teselli olunuyor işte çünkü mal meydanda, çok yakında yaşadık gördük. Her şeye rağmen Tanrım korusun İstanbul'u...

      Sil
  3. Ankara'nın yasını tutmaya başlamışken bir de Antalya'yı bu halde görmek sana nasıl hissettiriyor kimbilir :(((

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bildiğin gibi değil Mimozam, her an bizim evin kapısını da çalarlar mı korkusundayım :(

      Sil
  4. Herkes rezidans meraklısı değil ama meraklısı çok o yapıların.. Önce bir duvar çiziyorlar dediğin gibi, sonra içinde bahçesi belki havuzu ama tek bir ağaç olmamacasına birbirine bakan yüksek binalar. Ben yaşayamazdım ya da "başkalarının hayatı" diye roman yazardım :)) Ama seveni çok ve nedenini anlamıyorum. İçi de eminim hepsinde aşağı yukarı aynıdır. Bizde diğeri gibi olma merakı çok.. Kimse kendi aklından hayalinden geçeni ayrıksı olacak diye yapmıyor belki de. Öyle olunca kızımın "blockhausen" dediği yani kutu evler / beton evler gibi bir anlama gelen mahalleler çıkıyor.. Bahçeli Evler mahallesinin tam tersi işte..
    Şu Anadolu Rönesansı bir yaşansa da herkes şehirlere doluşup üstüste yaşamaktansa kasabalara köylere yayılsa, herkes rahatlasa, herkes kendine özgü yaşayabilse.. Devlet bu sistemi güçlendirse, köylere temel hizmetler gelse ve artık şu dipdibeistan'dan kurtuluversek......

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adı rezidans C'ciğim. Yoksa kocaman evler alıp daracık odalı tıkış tıkış daireler veriyorlar mülk sahiplerine. Ne havuz, ne özel bir konfor. Sadece ev yeni ve asansörlü, bağlatmamış olanlara da doğalgazlı. Bunlar güzel ama ne rezidans olması için yeterli, ne de o kadar yüksek olması şart. Daracık sokaklarda bir örnek devasa binalar. Falezlerin üstü de bunlarla dolu ki oralara inşaat çok sakıncalı, üstelik şehre denizden gelecek rüzgarı kesip iyice neme boğuyor geride kalanları. Berbat bir şehircilik var Antalya'da. O Rönesans hiç yaşanmayacak gibi geliyor bana...

      Sil