Dün kız kardeşle bir nostalji turu yapmaya karar verdik, istikamet tabii ki ömrümüzün benim 13, onunsa 3 yılını geçirdiğimiz, sonrasında anneannemizin orada oturması nedeniyle sık sık yolumuzun düştüğü Yenimahalle olacaktı.
Metrodan Yenimahalle durağında indik. İlk uğrağımız anneannemin evi, daha doğrusu kentsel dönüşüm(!) nedeniyle yıkılan binanın yerine dikilen kazulet oldu:
Moda deyimle "Before-After"
En üst kat sağdaki ilk kapı anneannemindi, her zaman o balkon üstü yatay pencerenin önünde, cama yetişmek için adeta akrobasi yaparak tırmandığı yüksek mi yüksek divanın üstünde caddeyi ve geleni gideni gözlerdi. O pencerede kendisini görmeyeli 30 yıl oldu ve artık pencere de yok.
Sonra 11 yıl boyunca kiracı olarak oturduğumuz ve ilk gençliğimin en güzel anılarına yuva olan C Blok'a geçtik. Üç aşağı, beş yukarı aynı görüntü, altta kocaman alışveriş merkezleri, cafeler, mağazalar vs ve üstte her şeye tepeden bakan daireler:
Budur, tek bir ağaç kalmamış, Müyesser Teyze çoğunu eliyle dikmişti bahçedeki ağaçların, arkadaki kocaman bahçe bir zamanlar daire sayısı kadar bölünüp bir nevi bostan gibi kullanılmıştı. Şimdi her yer beton yığını. İçinde yaşayanlara hak vermemek mümkün değil, küçüktü daireler, sobalıydı, ısınma, sıcak su sıkıntılıydı, oldukça eskimişti binalar ama sanki daha insanî boyutlarda, daha sevimli bir şeyler yapılamaz mıydı diye düşünmeden edemiyor. Şu aşağıdaki fotoğraf çok değil 10 yıl öncesinden caddenin iki yanını gösteriyor, şimdi iptal edilen teleferikten çekmiştim:
Şunlar bizim blokun karşısında kalan yegane eski apartmanlar, caddenin çehresi değişmiş:
Merkez yazan binanın altında Niyazi Bakkal, caddeyi koşarak karşıya geçer, "Naaber Niyazi Abi" diyerek ekmeklerin durduğu uyduruk bölmeye geçer, bir tane ekmek kapıp parayı tezgahın üstüne fırlatarak dönerdik eve. Ekmeğin fiyatı fiksti o zamanlar, sormazdık. Tek çeşit, tek fiyat 😊 Nerelerdedir acaba Niyazi Abi? Cadde üstündeki eski evlerden yalnız bu ikisi kalmış sanki.
Yaz tatillerinde sabahtan akşama oyun oynadığımız, blokların arkasındaki Atatürk Orman Çiftliği'ne kadar göz alabildiğine uzanan kırlar da beton ormanına dönüşmüş maalesef.
Karşıya geçiyoruz kız kardeşle, eski anıların etkisiyle hafiften buruk. Girdiğimiz sokağın yan tarafında çok yakın arkadaşımın yine yıkılan evi ve yerine dikilen kazuletle karşılaşıp devam ediyoruz. Ortaokuldaki Sosyal Bilgiler öğretmenimin evi de yıkılıp yenilenmiş. Akşam üstleri balkonda otururdu ve ben o kadar utanırdım ki önünden geçerken, gözlerimi yere diker, görmüyormuş gibi yapardım. Çocukluk işte. Ve derken yıkılmayan bir bina, altında hâlâ bakkal pardon market var ama Doğruluk Bakkaliyesi değil tabii ki:
Market levhasının durduğu yerde siyah-beyaz bir TV vardı. Biz ölümlüler yayın günleri gelip dikilirdik Doğruluk Bakkaliyesi'nin önüne. Bakkal Kral Hazretleri, TV'yi açar ve dondurma almamızı beklerdi, alırdık eğer paramız varsa. Bir yandan dondurma yalar, bir yandan siyah-beyaz ekranda geçit resmi yapan haberden reklama, belgeselden açık oturuma, eğlence programından filmlere kadar ne varsa huşû içinde izlerdik. Ta ki İstiklal Marşı okunup ekran karlanana kadar. Dondurma satışları gevşedi mi Bakkal Kral Hazretleri gelir TV'nin sesini en heyecanlı yerinde kısardı. Bu demekti ki "TV'miz hayrat değil, pamuk eller cebe". Dükkanın önünde ayak izlerimiz duruyor mu diye baktım, silinmiş, canı sağ olsun...
Biraz ilerleyip Anıl Sokak'a geldik, sapmadık ama bu sokak bir roman kahramanı olduğu için çekiverdim fotoğrafını. Okuyanlar bilir ya da bilmez, kitabın ilk yarısı Yenimahalle'de geçer, hem de bu sokakta, Anıl Sokak'ta yani.
Akın Caddesi'nden devam edip semtin kalbine Ragıp Tüzün Caddesi'ne çıkıyoruz. Akşam üstleri gençlerin piyasa yeriydi bu cadde ve 5. Durak. Önce bir nostalji daha yapalım istiyoruz ve "Prenses pastası" yemek için Oscar Pastanesi'ne yöneliyoruz. Prensesin anavatanı olan Avrupa Pastanesi yakınlarda kapandı ne yazık ki, o yüzden aslında çocukluk anımızın olmadığı Oscar'a giriyor ve telafi için "Prenses" istiyoruz:
Çokoprensin büyükannesi bu pasta, paylaşıyoruz kız kardeşle ama eski tadı bulamıyoruz, Avrupa Pastanesi sihirli formülü kimselere vermemiş anlaşılan.
Pastaneden çıkıp Ragıp Tüzün boyunca yürüyoruz, birçok eski apartman hala yerinde duruyor, bu sevindirici. Gerçi çoğu çok eskimiş ama olsun varsın, o halleri bile güzel. Benim, kardeşimin ve anneanneme geldikçe oğlumun oynadığı çocuk parkı yerinde duruyor, sadece oyuncaklar yenilenmeş, adı da "Adile Teyze Parkı" olmuş, adıyla yaşasın, pek yakışmış ismi. PTT binasında da değişiklik yok, ne çok mektup, ne çok kart attım, telgraflar çektim. Bayramlarda, yılbaşlarında önünde kurulan stantlardan kartpostallar seçtim. Semtin hafızası gibi sapasağlam bekliyor caddeyi. Gel gör ki karşısındaki en sevdiği kitapçı kapanalı çok oldu, Sipahi Kitabevi. İlk romanlar, kağıt bebekler, pahalı olduğu için eski sayılarını aldığımız Almanca Bravo dergileri, loş ortamı şimdi bile gözümün önünde, tozla karışık kitap kokusu burnumda.
İşte bir tanıdık daha: Foto Hülya:
Ve uzun saçlarımı kestirmeden önce Foto Hülya'da çekilen bir anı fotoğrafı. Orta 2'deydim sanırım ve kelebek gözlüklerime dikkatinizi çekerim 😊
Buraya kadar gelip de semtimize ilk kornet külahı getiren Vardar'da dondurma yemeden olur mu?
Yine yıkılmamış bir apartman ve altında kendimi bildim bileli aynı pastane, "Vardar"dan "Vardaroma"ya evrim geçirmiş olsa da çok tanıdık. Optik mağazasının yanında birkaç sene öncesine kadar eskilerden kalmış tabelasıyla tuhafiyeci "Enstitü Pazarı" vardı ama o da devrini tamamladı.
Şimdi kahve zamanı, bizlerin "5. Durak Parkı", Z Kuşağının emeklilerin çok vakit geçirmesi nedeniyle "Moruklar Parkı" dedikleri parka giriyor ve Fiskos Cafe'nin dut ağacı altındaki yıpranmış masalarından birine oturup kahvelerimizi yudumluyoruz:
Kahve sonrası Yenimahalle'nin en eski fırınlarından, sütlü ekmek üstadı Çınar Fırını'nın yeni açılmış yerine dalıp bir torba ekmek yükleniyor ve Ragıp Tüzün boyunca yürüyoruz. Bazı eski evler çok bakımlı ve çok sevimli:
Dükkanlardan birinin önünde de şunu görüyoruz, galiba ismini o kadar çok soran olmuş ve bıktırmış ki dallardan birine çiçeğin adını yazıp asmışlar: Sarı Karides Çiçeği
Binlerce kez teptiğimiz Ragıp Tüzün'ü geride bırakıp metroya binmek için İvedik Caddesi'nin 1. Durak yönüne iniyoruz, şu görüntü kalbimi sızlatıyor:
"Bir zamanlar ben de vardım, sevgim kalbinde, resmim albümde dursun" diyor sanki. Ah Yenimahalle, tüm bozulmuşluğuna rağmen sevgin hep kalbimde...