Sayfalar

10 Haziran 2024 Pazartesi

DİŞ AĞRISIYLA GELEN / 10 HAZİRAN

Üç gündür ağrıdığını unutan ve efendi efendi takılan dişim evvelsi gece saat 3'te çıldırdı. "No'luyoruz yahu?" diye uyandım uykumdan. "Hani aft ağrısıydı, hani sakinlemiştin, niye coştun?" dediysem de cevap vermedi, ağrımaya devam etti. Haliyle tekrar uykuya geçmem mümkün olmadı, ağrı kesici de almadım ki ağrı devam edecek mi, geçici mi saptayım. Mecburen aldım kitabı elime, kalan 50 sayfayı bitirdim ağrılı ağrılı. Sabaha karşı biraz hafifleyince kalktım yataktan, ne yapsam diye bir an durup düşündüm. Sonra gidip çay koydum. Mahalle halkı uykuda, gece 3'te balkonda yüksek sesle sohbete devam eden karşı bina komşusu ve şürekası bile yorgun düşüp uyumuş. Kendime bir kahvaltı tabağı hazırlayıp kuruldum bilgisayarın karşısına ve "2023'ün en iyi 50 filmi" listemde olan filmlerden birini MUBİ'de bulup açtım: "Sanki Her Şey Biraz Felaket". Esasen filmin kendisi felaketmiş. 2'si erkek, 2'si kadın, her fırsatta zırlayan dört gencin varoluşsal sorunlarını izlemek için 1,5 saat kaybettim, kendim ettim kendim buldum neyleyim 😃50 film arasına torpille mi girdi nedir? Bir tek iyi tarafı vardı ki gülümsetti beni. Babam bir tekerleme oyunu bilirdi, yeni tanışıp biraz samimiyet geliştirdiği herkese yapardı. "Şimdi bak" diyerek iki elinin parmaklarını açar, "cani, cani, cani, vips, cani, vips, cani, cani, cani" diye her parmağına sırayla vurur ve karşıdakinden aynısını yapmasını isterdi. Karşıdaki "Şimdi bak" kısmını dikkate almaz, cani, cani, cani diye parmaklarına vurmaya başlar, babam keyifle gülüp "Olmadııı" derdi. Zaten yüzlerce kişiye yaptırdı, bir tanesi bile "Şimdi bak" kısmını söylemedi. Filmdeki kızlardan biri de arkadaşlarına yaptırıyordu, yine "Şimdi bak" kısmı atlanıyordu. Uzun zamandır bu oyunu bilen birine rastlamamıştım, filmde görünce babamı andım. 

Film bittiğinda saat daha 8.30'du. Boşuna "Erken kalkan yol alır" dememişler. Aklıma bir süredir ütülenmeyi bekleyen giysiler geldi, hazır henüz hava fazla ısınmamışken kurdum ütü masasını, Allah ne verdiyse ütüledim de ütüledim. ütülerken de Storytel'den Stendhal'in "Kırmızı ve Siyah"ını dinledim. Julian Sorel Paris'e geldi, bir markiye katiplik yapıyor şimdilerde. Ütü bitti, çalışma azmim bitmedi, odalardaki dağınıklıkları toparladım, elektrik süpürgesini açtım, her yeri süpürdüm. ıslak zeminleri sildim. Gel gör ki sıcaktan mütevellit oluşan koyun kokusunu gideremedim, zira halılar kokuyor arkadaşlar bu şehirde. Bende de çıplak zemin takıntısı vardır, yaz sıcağında bile halı toparlamam. Malum Ankara'da büyüdük, sıcak ve nem gibi bir derdimiz olmadı, o zamanlar küresel ısınmamıştık henüz. Efendi efendi devam ediyorduk hayatımıza. Halılar evin demirbaşıdır, dünya dönmeyi durdursa onlar yerinden kaldırılmaz bilirdik. Hele kar yağdı mı, annem arka balkondaki tertemiz karları halının üstüne serper, sonra da bildiğimiz ot süpürge ile haldır huldur süpürürdü, halı parlar, ortalığı da mis gibi kar kokusu sarardı. Yazları Niğde'ye, büyük teyzenin bahçesine giderdik babamın izin zamanlarında. Büyük teyze ve kuzenler yaz gelince kışlık evlerini Adana'nın sıcağından kaçıp gelen yaylacılara kiraya verir, hemen yakındaki  kocaman bahçenin içine yapılmış yazlık evlerine taşınırlardı. Kimi zaman kışlık evden bir eşya gerekirdi. Genellikle en büyük kuzenle iki yanı kavaklık olan ince patikadan yürüyüp eve ulaşır, kiracıları selamlayıp özel eşyaların kapatıldığı kilitli odaya girerdik. Benim için o oda Ali Baba'nın hazine mağarası gibi bir yerdi. Her seferinde bir ganimetle çıkardım, kimi zaman kuzenlerin küçüklüklerinden kalma bir boncuk, bir broş, kimi zaman bir kitap, kimi zaman bir nikah şekeri kutusu. Bir seferinde bizim kuşağın değişmez İngilizce ders kitabı, Gatenby'nin "A Direct Method English Course"unun Türkçe yardımcı kitabını bulmuş ve orada geçen tatil boyunca Mr. ve Mrs. Smith'in maceralarını okumuştum. 

Evin kapısından girince şaşalardım. Birkaç tane kadın olurdu her zaman, muhtemel ki akrabalar ya da komşular ortak tutuyorlardı evi. Genellikle hepsi iri yarı, şalvarlı, başları rengarenk yazmalı kadınlar olurdu bunlar, sedirin üstüne bağdaş kurup otururlardı. Yerlerde halı olmazdı ve fakir olduklarını düşünüp üzülürdüm. Halıların kiracılar gelmeden toplandığını, Adanalıların zaten sıcaktan kaçtıkları için halıya ihtiyaç duymadıklarını, zeminin beton değil ahşap olduğunu hiç aklıma getirmezdim ki, çocukluk işte. Yaz sıcağı, halı ve Adanalılık aklımda öyle bir üçleme oluşturmuş ki nerede bir halısız ev görsem "Bunlar Adanalı galiba" diye düşünürdüm 😃 Ne zamanki Antalya'ya gelip yazın nemli sıcağında halıların mis gibi koyun koktuğunu farkettim Adanalılara hak verdim 😃

Kışlık evin hazine mağarasından aparttığım ganimete ek olarak mutfağa da uğrar, "Elmalık" denen zemin altı deposunun kapağını açar, orada gözlere ziyafet bir yığın halinde yatan antep fıstıklarından bir avuç alıp cebime doldurur, öyle ayrılırdım oradan. Büyük teyzelerin Niğde'nin bir köyünde fıstık bahçeleri vardı ve mahsul toplanınca paylarına düşen o depoda muhafaza edilirdi. Kavrulmamış olurdu ama ben Antep fıstığının her türlüsünün hastasıydım. 

Bu fotoğraf 2019'dan. Yıllar geçmiş aradan, kışlık ev de (sarı olan) bizim gibi yaşlanmış, hâlâ oturan var mı bilmiyorum. O penceresi parmaklıklı odada ne çok anı biriktirdim. Geride görünen çok katlı binanın yerinde ise yemyeşil bahçe uzanırdı dönümlerce, arada da kavaklıklar. 

 
Çocukluğumun yemyeşil Niğde'si fotoğraftaki gibi bir beton ormanına dönüşmüş. Kale tepesinde bir duvara oturmuş şehre kuşbakışı bakan o küçük çocuk ne düşünüyor acaba?

Not: Diş ağrım beni üzmekten vaz geçti, umarım geri gelmez...


12 yorum:

  1. Hatırladığım kadarıyla, babannem yazın Malatya'da halıları kaldırır ve sadece bazı yerlere kilim sererdi.
    Halıları kaldıran sadece Adanalılar değil, demek ki! :))

    Babandan hatırladığın tekerlemeyi ben de bilirim, bizim versiyon şöyle: "Bak şimdi! Tombik tombik tombik, hooop tombik, hooop tombik"
    Tam da beklendiği gibi ilk iki kelime söylenmiyor ve aferin almayı bekleyene gülerek cevap veriliyor "olmadı ki". :))

    Diş ağrısı en fena ağrılardan bence de. Bir yirmi yaş dişinin çıkamayıp apse yaptığı geceyi hatırlarım, uykudan ağrıyla uyanıp ağlamıştım. :(
    Çok çok geçmiş olsun Leylakcığım. İhmal etmeyip diş doktoruna gitsen mi? Öpüyorum.

    YanıtlaSil
  2. Gittim kuzum ya, yok bir şey bu dişte, dibindeki aft ağrıtıyor dedi. Öyle istikrarsız bir ağrı ki, dün gece uyutmadı beni, şimdi tık yok. Sanırım o gece dişlerimi sıktım o da tetikledi. Beni bayram da zıplatmaz umarım tekrar aşka gelip.
    O tombik versiyonunu da bilirim, filmde onu da yapıyordu kız.
    Yazları halı kaldırma ritüeli pek çok yerde varmış da ben çocuk kafayla bu işi Adanalılara yormuşum :))
    Yalnız sıcakta gerçekten işkence, resmen kokuyor ev, Hele bir vakitler bir halım vardı, yıkanmamış yünle yapılmış sanırım, defalarca yıkadık ama o kokuyu gideremedik. Sonunda birine verdim kurtuldum...

    YanıtlaSil
  3. diş ağrısı kadar beni korkutan az şey vardır şu hayatta. dilerim geçer ve bir daha zorlamaz sizi öğretmenim.
    benim de halı kaldırma alışkanlığım yoktu açıkcası ama son 2-3 yıldır o kadar sıcak oluyor ki istanbul en azından girişteki ve odalardaki halıları kaldırıyorum. sadece salondaki halı duruyor o da zaten öyle terletecek bir şey değil :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Neyse ki gerçekten nevazil ya da aft ağrısıymış Şulecim, geçti. Halıları ancak Ankara'ya gelirken topluyorum, yoksa başkasının evinde yaşıyormuşum gibi geliyor tüm sıcağa rağmen :)

      Sil
  4. Geçmiş olsun. Aft acısı gece ayağa dikmez pek insanı. Diş sıkma işi fena. Onun etkilerini izleyin. Karla halı silme işi bizde de vardı. ☺️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Artık aft mıydı, nevazil miydi, diş mi sıktım bilmiyorum ama neyse ki geçti ağrı, ödüm kopmuştu, zira dişlerimle çok başım dertte. Üst tarafta 8'li bir köprüm var ödüm kopuyor başına bir iş gelecek diye. Diş genetiğimiz çok kötü maalesef...

      Sil
  5. Leylakcığım ben şok oldum şimdi, bende de halı takıntısı vardır, halıdan nefret ederim ben missss gibi parke dururken o tüylü (ve kokulu) şeylerden hiç hoşlanmam ve kış soğuğunda bile serdirtmem iyi mi :)))) Burda evler yerden ısıtma olduğu için birşey denmiyor bu huyuma ama türkiyede kilimden faxlası beni geriyor.... Bursada da kalkar halılar bu arada yaxları, yıkanır böyle foşur foşur, sonra rulo edilir ritüeli vardır :))
    Fotoya bayıldım.
    Dişi hiç anmayalım, çağırmayalım... Geçmiş olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Halı sevmediğini biliyorum kuzum. Yerden ısıtma olunca haliyle sermesen de oluyor ama bizimki gibi ısıtma sistemsiz evlerde halı ciddi koruyucu soğuktan özellikle kışın. Diş geçti şükür ama üç gün bile yetti yani...

      Sil
  6. ben çocukken vardı o "bak şimdi cimi cimi cimi hooop cimi hooop" :))))))) yıllar oldu yaf. geçmiş olsun sevgili leylak dalı...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya evet, bir de tombik tombik versiyonu vardı bunun ama yıllardır duymamıştım, filmde görünce çok şaşırdım.

      Sil
  7. Geçmiş olsun , ben yazın halıları kaldıran bir tipim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler, yaz kış serili valla bende, üstelik Antalya gibi bir şehirde :))

      Sil