Dün hava o kadar güzeldi ki, bahar geldi sandık. Eli kulağında gerçi, tüm belirtiler onu gösteriyor. Madem öyle dedik, gidip parkta yürüyüş yapalım. Derken yürüyüşten pikniğe evrildik, çay demleyip termosa doldurdum, yol üstü bir fırından da simit aldık. Mangal yakacak halimiz yok ya. Parka giriş yaptık ve en sevdiğim, insan eli değmemiş bölüme serdik postu.
Sayfalar
26 Şubat 2024 Pazartesi
HAFTA SONU RAPORU / 26 ŞUBAT
19 Şubat 2024 Pazartesi
SEVDA FERDAĞ, NERİMAN ABLA VE HAYAT / 19 ŞUBAT
Sevda Ferdağ'ın öldüğünü Twitter'den (Hoş, artık oraya da "X" deniyor ya, bir türlü alışamadım) öğrendim. Hakkında yazılanları okuyup en parlak dönemlerinden seçilmiş fotoğraflara bakarak ne kadar uzun zamandır aklıma bile getirmediğimi fark ettim. Bir dönem, hatta dönemimiz yavaş yavaş kapanırken zamanında dört büyüklere takılıp bu güzel ve yetenekli kadınlara ettiğimiz haksızlık için adeta suçlandım. Yeni yetmeliğimizde Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Türkan Şoray, Fatma Girik peşinde koşar, yan rollerdeki, "vamp" olarak nitelendirilen (Ses dergisinin yalancısıydık) bu güzelim kadınlara burun kıvırırdık. Evlerimize henüz girmeyen, girdiğinde de uzun süre magazine yüz vermeyen TV'nin yokluğunda "Ses Mecmuası" sağlardı sevdiğimiz yıldızlarla bağlantımızı. O iri gözlü, kara saçlı, endamı yerinde oyuncuyu Tamer Yiğit'le olan ilişkisi başlayınca magazinel ilgi alanımıza almış, bir ortaokul öğrencisinin merakıyla takip eder olmuş, biz teneffüs saatlerindeki, annem ve komşularsa kabul günlerindeki dedikodulara konu etmiştik bir süre.
Görsel: Buradan
Babam bizi eve giren tek memur maaşıyla çalgılı gazinolara götürürdü sık sık. Mevsim yazsa açık havada Lunapark, Japon Bahçesi, Yazar Gazinosu gibi Gençlik Parkı içindeki mekanlara, kışsa Maltepe'deki Güneypark'a. Bazen de toplaşır yine Maltepe'deki Köşk Gazinosu'nun hıncahınç dolan Kadınlar Matinesi'ne giderdik eş dostla. Sevda Ferdağ'ı da şarkıcılık yaptığı dönemde Japon Bahçesi'nde izlemiştik. Keseyi yormayacak bir giriş ücreti ve masanıza getirttiğiniz semaverle en ünlü sanatçıları izleme lüksüne orta gelirli bir aile bile sahipti o yıllarda. Hangi şarkıları söyledi elbette hatırlamıyorum, gözümün önündeki hayalse "vardakosta" tabir edilen türden, güzel, heybetli ve hafif külhan bir görüntü. Programının sonuna doğru izleyenlerden "Tamer", "Tamer" tempolu alkış artınca sahneye Tamer Yiğit de gelmiş, elele tutuşup "Aman döne döne yar geliyor" türküsünü "Tamer'le Sevda geliyor" nakaratıyla söylemişlerdi. Sonrasında "Sıcak Saatler" dizisindeki olgunlaşınca daha da anlam kazanan yüzüyle anne rolünde görünene dek günlük telaşların arasında varlığını bile unutmuştum.
Sevda Ferdağ'ın ölümü içimi yaktı; hem onun kişisel varlığı bağlamında, hem çocukluk ve ilk gençliğimizin giderek yalnızlaşması anlamında, hem de kendisine çok benzettiğim ve çok sevdiğim komşumuz Neriman Abla'yı sanki bir kez daha yitirmişim duygusuyla. Neriman Abla hep söz ettiğim Babil Kulesi benzeri sitemizin ortak balkonuna açılan köşe daireye taşındıklarında iki çocuklu bir ailenin annesiydi ve çok güzeldi, tıpkı Sevda Ferdağ'ın gençliğiydi. Mütevazı evini çekip çeviren, kendi dikişini diken, örgüsünü ören, ertesi yıl dünyaya gelecek olanla üç erkek çocuğunun peşinde koşturan bir kadın, apartman annelerimizin bir benzeri daha. Kocası uzun yol şoförüydü ve 3. oğlan henüz bebekken feci bir trafik kazasında can verecekti. Neriman Abla'nın dönüşümü de o zaman başlayacaktı. O kendi halinde kadının içinden bir Amazon çıkacak, hayatla didişe didişe onu mağlup edecekti. Kısa süre sonra girdiği memuriyetle 24 daireli apartmanımızın yegane çalışan kadını olacak, ona verdiğimiz annelik rolünden sıyrılıp babalarımızınkine benzer bir statüye geçecekti. Mert kadındı Neriman Abla, sözünü sakınmaz, tavrını koyar, ihtiyacı olan kimseden de desteğini esirgemezdi. O güzel endamın, süzülür gibi yürüyüşün altında çocuklarını ve kendi yaşamını koruyan demirden bir yumruk gizliydi. Komşuluk yaptığımız yıllarda yakınlığını ve gerekiyorsa yardımını hiç esirgemedi. Yaşının ilerlediği zamanlarda bile yüzünün o anlamlı güzelliği hiç kaybolmadı. O mahalleden taşındığımızda seyrek de olsa sürdü bağlantımız. İşlem yaptırmak için gittiği bankanın merdivenlerinde düşmek gibi akıl almaz bir sebeple öldüğünü duyduğumda çok yandım. Ne zaman aklıma gelse Dranas'ın dizeleriyle andım: "Ne güzel komşumuzdun sen Neriman Abla".
Şimdi Sevda Ferdağ'ı uğurlarken Neriman Abla'yı bir daha uğurluyormuşuz gibi algılıyor beynim. Hem O'na, hem Sevda Ferdağ'a bir kez daha yanıyorum. Huzurla uyusunlar...
17 Şubat 2024 Cumartesi
SANATSAL ŞEYLER / 17 ŞUBAT
Evime döneli bir ay, özüme döneli de iki gün oldu. Pazartesiyi salıya bağlayan gece başlayan dehşetengiz yağmur şehri perişan edip bizim de ödümüzü kopardıktan sonra dün yerini ılık ve güneşli bir havaya bıraktı. Yağış nedeniyle okullar tatil ve o akşam biletimiz olan bale iptal olunca Antalya'daki sanatsal faaliyetimi çarşamba günü başlatabildim. Opera Sahnesi'nde izlediğim son gösteri pandemi süreci başlamadan, tamtamına 4 yıl önceydi. Bugünlere şükür...
İlk kez izlediğim bir bale idi "Giselle" ve şahaneydi, soluksuz izledik. Sahneyi dolduran Uzakdoğulu balerin ve baletlerin çokluğuna da şaştık. Giselle'i canlandıran müthiş balerinimiz ise aşağıda:
Görsel: Buradan
Bale ile özüme döndüm ya, eh devamı gelsin tabii ki. Oscar adayı filmlerden henüz linkini bulamadığım için izleyemediğim iki tane kaldı. Onları bulana kadar önce "Perfect Days"ı, sonra da bir yerli filmi, "Kar ve Ayı"yı seyrettim. "Perfect Days" bana inanılmaz bir huzur ve mutluluk verdi. Bulursanız kaçırmayın bu şahane filmi. "Kar ve Ayı"yı ise karlı bir kasabada geçen değişik konusu ile sevdim.
Film bitince almam gereken bir-iki şey için Kalekapısı'na yürüdüm, gitmişken Antalya Kültür-Sanat binasına uğrayıp Devrim Erbil ve aile bireylerinin resimlerinin sergilendiği "Buluşma" sergisini gezdim.
Devrim Erbil'in devasa boyutlu "Selimiye'de Namaz" isimli bu tablosuna bayıldım. Önünde en az 10 dakika dikildim. Büyüterek bakmanızı öneririm. Sanatçı camiyi adeta kubbesinden izleyerek çizmiş ama sanki şeffafmış gibi namaz kılanları caminin süslemeleriyle birlikte resimlemiş. Nasıl bir yetenektir bu?
Yine Devrim Erbil'den: "Rüstem Paşa Camii"
Sanatçının "Ayasofya" tablosu halıya aktarılmış.
Aile bireylerinden Evrim Erbil'den "Bodrum". Alüminyum üzerine değişik bir teknikle baskı.
Renk Erbil'den: "Toxic Love"
Ve Çiğdem Erbil'den...
Üç kata yayılan sergiyi gezdikten sonra biraz dinlenip kahve içmek için terastaki cafeye çıktım. Görevli meydanda yoktu. İstediğim sütlü filtre kahveyi başka bir çalışan yapıp asıl görevliyi çağırdı. Kahvem boynu bükük beklerken görevli nihayet göründü. "Süt" dedim, "Ayy kalmamış, aşağıdan getireyim" dedi, yine gitti, kahvem biraz daha soğudu. Sonunda süt geldi ama fincana boşaltırken çantama, masaya ve fincanın etrafına döktü. Ortalık temizlenirken kahvem biraz daha soğudu. Sonunda ortam yatıştı ama kahve buz oldu. Tombul, yaşlı bir hanımdı görevli, canın sağ olsun deyip soğuk kahveyi içtim ve kalktım, serginin keyfiyle kendimi teselli ettim.
Alışverişimi yapıp yine yürüyerek döndüm eve ama yol üstü Yivli Minare ve Yat Limanı'na bir selam göndermeden geçemedim:
13 Şubat 2024 Salı
KUMRULAR ÜZERİNE / 13 ŞUBAT
Cuma günü Süpirik Efendi (ya da Hanımefendi) yuvayı terk edip balkon demiri ve pencere pervazını mesken tutmuştu.
7 Şubat 2024 Çarşamba
OCAK OKUMALARI / 7 ŞUBAT
6 Şubat'ın yıllarca bizi terk etmeyecek ağırlığını Beydağları'nın görkemiyle biraz biraz hafifletmek için sabah kendimi Falezler'e yönlendirdim. Bir doz dağ, bir doz deniz, bir doz yeşillikle az da olsa şifa buldum.
4 Şubat 2024 Pazar
OCAK AYI DÖKÜMÜ / 4 ŞUBAT
Yılın ilk ayını yedik bile. Benim için oldukça yoğun, koşuşturmalı, yorucu, telaşlı, mekan ve iklim değiştirmeli, buluşmalı-görüşmeli, kutlamalara doyulmayan bir ay oldu. Bunca şeye isyan eden beli ve omurgayı da sayarsak bünyeyi de biraz zorladık haliyle. Eh, Fadime'nin hatırlamadığı yaşlara ulaşınca bu tür sıkıntılar vaka-yı adiyeden sayılıyor, bunları geçelim güzel şeylere odaklanalım.
Ayın ilk yarısı Ankara'da idim malumunuz. Oradaki dostlarla, lise arkadaşlarımla ve kız kardeşle buluşmalar, Kale civarına bir veda ziyareti, çocukların taşınması ve yerleşmesine yardım derken Antalya'ya dönüş günü geldi çattı. Bol bulutlu bir yolculukla güneşli şehrimize ve özlediğim evime ulaştık. Beni bekleyen "Süpirik"i biliyorsunuz. Kendisi epey büyüdü, bir hafta içinde uçururuz diye düşünüyorum. Bilgisayarımsa hala bozuk, laptopta tuş aramaya devam.
Biraz dinlenip kendime geldiğimde kutlu doğum haftam da başlamıştı. Sağ olsunlar dostlar, arkadaşlar, kuzenler, yiğenler beni bol bol şımarttılar, kutladık da kutladık, mum üflemelere doyamadım. Katkısı olan, kutlayan herkese bir kez daha teşekkür ediyorum.
Tüm bu koşturmalar nedeniyle arzu ettiğim kadar okuyamadım. Okuduklarımı ve Storytel'den dinlediklerimi bir dahaki postta aktaracağım. Kitap sayım eksik kaldı ama Oscar adayları belli olunca izlediğim film sayısı arttı.
11 film izlemişim bu ay, bunlardan 8'i çeşitli dallarda Oscar adayı, fırsat ve link buldukça diğerlerini de izlemeye çalışıyorum. Kolajını yaptığım filmler içinde "Past Lives" favorim. Erkek Oyuncu dalında şimdilik "The Holdovers"in başrolündeki Paul Giamatti diyorum. Uluslararası film dalında henüz iki film izledim ama gönlüm "Öğretmenler Odası"ndan yana. Onca övülen "Maestro"yu çok yavan buldum, "Nyad"ı da doğal yaşlanmış Annette Bening ve Jodie Foster hatrına izledim. "American Fiction" da gayet sıradandı. Diğerlerini ise sevdim.
Bu ay böyle geçti, bitirirken ferah kahveleri olsun mu?
1 Şubat 2024 Perşembe
YAŞ ALMAK MI, YAŞLANMAK MI? / 1 ŞUBAT
Dün bir yaş daha büyüdüm. Bu marifetimin Ortadoğu ve Balkanlar'da, ilave olarak yavru vatan Kıbrıs'ta kutlanması arzusundaydım ama piyasa malum, mesarif olmasın diye ülke, hatta narenciye diyarı Antalya şehrimizin sınırları içinden selamlarla kısıtlı tutmayı uygun buldum. Gelgelelim yaş kemale ermekten kemalettine tırmanmaya isteğim dışında azmettiği için "Ne kadar kutlasan yanına kâr kalır Leylak bacım" diyerekten provalı, prömiyerli, müzikal arka planlı üç-beş kutlama yakışır diyerek kolları sıvadım. Pek de güzel oldu. Şu pastamın kirpisel şirinliğine bakındı hele, bu yaşa da böyle pasta yaraşır elbet:
Daha bir takım bislerle tekrar sahne almam da mümkün, bir Leylak kolay büyümüyor haliyle 😂 Günlerdir yorgunluk ve bel ağrısıyla eve tıkılmamın acısını da çıkarmam gerekir ki sağ olsun eş dost bu konuda desteklerini esirgemiyorlar. Hem Antalya da beni özlemiştir, hasret gidermek lazım. Beni düşünen arkadaşlar bin yaşasın. Şu hediye fincanda yazan yazının inceliğine bakın, gel de egon tavan yapmasın 😂
Şaka bir yana, yeni yaşımdan ve bundan sonra gelmesi ihtimal dahili olan yaşlarımdan tek isteğim sağlık, geri kalan her şey bende biter. Yeni yaşımı kutlayan tüm dostlara bin şükran, iyi ki hayatımdasınız ❤
Fadime'ye sormuşlar:
"Kaç yaşındasın?"
"Her sene değişen şeyi niye aklımda tutayim da!" demiş 😂