Sayfalar

7 Şubat 2024 Çarşamba

OCAK OKUMALARI / 7 ŞUBAT

6 Şubat'ın yıllarca bizi terk etmeyecek ağırlığını Beydağları'nın görkemiyle biraz biraz hafifletmek için sabah kendimi Falezler'e yönlendirdim. Bir doz dağ, bir doz deniz, bir doz yeşillikle az da olsa şifa buldum.


Doğa olup bitenlere, acılara, sevinçlere, hırslara, kötülüklere aldırış etmeden hükmünü icra ediyor. İnsanoğlu başına ne getirirse kendi aymazlığından, iş bilmezliğinden, doymak bilmez hırsından getiriyor. Bizim yavru kumru Süpirik mesela, büyüdü, gübreli ininden çıkıp pencere pervazlarında, balkon demirlerinde temaşa ediyor alemi. Kanatları güçlenene kadar gözlemde:


Biz bütün insansı tasalarımızla "Üşür mü?", "Yuvadan düşer mi?", "Aç kalır mı?" diye dertlendik durduk. Kocam Bey her gün yuvaya ekmekler ufaladı, akşamları tepesini leğenle, çevresini kartonla kapattı. Ben geleneksel Türk annesi olarak neredeyse yelek örüp giydirecektim (Çocukken bir mor, kolsuz süveterim vardı, annem en sıcak yaz gününde bile onu sırtıma geçirmeden sokağa, oyuna salmazdı, genetik işte :) Lakin Süpirik ne ufaladığımız ekmeklere yüz verdi, ne üşütüp nevazil oldu, ne de yuvadan düştü. Annesi ne getirip ağzına tıktıysa onu yedi, büzüldüğü köşede efendi efendi uçacağı günü bekledi. Gördüğünüz gibi ergen oldu artık, yarın bir gün de yuvadan uçar. Biz de doğanın akışına müdahale edebileceğimizi sandığımızla kalırız.

Bu ay sekiz kitap okudum. Ayın ikinci yarısı çocukların taşınma, bizim şehir değiştirme telaşımızla geçip üstüne bir de kutlu doğum haftası eklenince daha fazlasına imkan olmadı.


-Isabel Allende hayranlığımı blogumun takipçileri bilir, "Violeta"nın çıktığını duyar duymaz verdim siparişi ve ön planda Violeta ile kuşaklar süren, tadına doyulmaz bir aile öyküsü okudum. İyi edebiyat, adeta cana gelmiş kahramanlar ve nefis bir anlatı istiyorsanız mutlaka okuyun...

-"Eski Zaman Türküsü" Cabir Özyıldız'ın gerçekten güzel öykülerini içeren bir kitap. Öykü okumaya pek sıcak bakmayan ben bile böyle diyorsam bir şans veriniz...

-Fernando Pessoa'nın "Bulmaca Meraklısı Quaresma"sını polisiye merakımdan almıştım. Lakin kitap beni biraz sıktı, o yüzden polisiyeseverlere bile önermiyorum.

-"Baumgartner" Paul Auster'in hasta yatağındayken yayınlanan son kitabı, dilerim gerçekten son kitabı olmaz. Çok sevdiği karısını saçma sapan bir kazada kaybeden, altmışlı yaşlarını süren öğretim üyesi Baumgartner'in yaşadıklarına odaklanıyor kitap. Yazarın kendi yaşamından da izler taşıdığını düşünüyorum. Okuyun derim, zaten incecik bir kitap ama çok yoğun.

-Adını ilk kez duyduğum John Fosse 2023'de Nobel'i kapınca okumak şart oldu dedim ve "Üçleme"ye başladım. Lakin öyle tuhaf bir yazım tarzı, zamanda gel-gitler ve kim kimdir durumlarıyla karşılaştım ki elimden bırakmakla bırakmamak arasında ikircikler yaşadıysam da Alida ve Asle'nin öyküsünü dişimi sıkaraktan bitirdim. Sanırım ben biraz klasik bir okuyucuyum ya da Nobel jürisi cıvıttı. Ben önermiyorum, yine de siz bilirsiniz.

-Richard Yates sevdiğim bir yazar, "Özel Bir Yazgı"yı da severek okudum. Sanatçı ruhlu ama hesapsız anne Alice ve 18'inde savaşa gitmek zorunda kalan oğul Robert'in romanı. Bir yanda savaş, bir yanda kadın sorunları var. Okuyun derim...

-"Bayan Caliban" gerçeküstü olduğu kadar psikolojik yönü de ağır basan bir roman. 2 çocğunun ölümünden sonra evliliği de sarsıntı geçiren, yalnızlık çeken Bayan Caliban'ın hayatına bir şekilde başka dünyadan gelen bir yaratık girer. Sayılı mutlu günlerin ardından düş kırıklıkları başlayacaktır. Okunası...

-Ve son kitap, "Küçük Tilkili Kadın". Paris'te bir çatı katında yaşayan, yoksul, kimi zaman çöpleri karıştıran yaşlı bir kadının öyküsü. Pek sevemedim deyip bitireyim...

Gelelim dinlediklerime:


-Storytel'e üye olduğumdan beri Tanpınar dinlemelere doyamıyorum. O kadar güzel seslendiriliyor ki (Tolga Korkut) okuduğum bazı kitaplarını ikinci defa dinledim ve daha çok beğendim. "Sahnenin Dışındakiler"in konusu Milli Mücadele yıllarında geçiyor. Çevresindeki değişik yapıda insanların sahteliğinden bunalan ve mücadelenin içinde yer almak isteyen bir genci ilmek ilmek işlemi Tanpınar. Bütün eserleri gibi şahane...

-Hikmet Hükümenoğlu ak ayında iki kitabıyla dahil oldu dinleme listeme. Üçüncüyü de Şubat ayının ilk kitabı olarak dinlemedeyım. İlki "Küçük Yalanlar Kitabı". Faruk, Cemil ve Rezan'ın öyküsü, Sofya'yı da unutmayalım tabii ki. Cemil Büyükdöğerli, Ünal Yeter ve Berrak Kuş'un seslendirdiği kitap az bulunan bir lale soğanının peşinde karmaşık ilişkiler yumağı şeklinde ilerliyor. Yazarın en iyi kitabı diyemiyorum ama üç farklı seslendirme ile dinlemesi keyifli idi.
Diğer kitap "Kar Kuyusu", Başak Meşe seslendirmiş. Beyoğlu'nda bir arka sokakta takı dükkanı açan Nur'un garip bir kadın olan üst kat komşusu ve oğlu ile yaşadığı ilginç olaylar. Oldukça gerilimli, merak duygusunu eksiltmeyen bir kitap.

-"Bir Katilin Güncesi" bu ay dinlediğim yegane yabancı kitap. Erdem Akakçe Alzheimerli katile adeta can katmış. Dinleyiniz...

-Nermin Yıldırım'ın "Rüyalar Anlatılmaz"ını her zamanki gibi Deniz Yüce Başarır başarıyla seslendirmiş. Aniden ortadan kaybolan kocası Eyüp'ün izini sürmek için Barselona'dan İstanbul'a gelen Pilar kocasının rüyalarını anlattığı kitabı okuyarak bir aile sırrını ortaya çıkaracaktır. Yazarı sevenlere tavsiye...

-Atilla Atalay'ın "Menekşe İstasyonu" eğlenceli ama Sıdıka dizisinin esinlenildiği kitap olduğu için geçmişte kalmış oldu, o eski tadı vermedi haliyle...

-Ayın son dinlemesi adını ilk kez duyduğum Ceren Ceran'ın "İstanbul'un Bodrum Katları" oldu. Fatih Özkul'un seslendirdiği kitap büyük umutlarla ve hayallerle İstanbul'a gelen ve ne yapsa bodrum katlardan kurtulamayan Ömer'in yaşadığı hayal kırıklıklarını çok güzel anlatan bir kitap olmuş. Dinleyiniz...

Yeni kitaplarda buluşmak üzere...

12 yorum:

  1. Merhaba. "Biz de doğanın akışına müdahale edebileceğimizi sandığımızla kalırız." Ne de güzel demişsiniz. Akşamları üşümesin diye yuvası leğenle örtülen Süpirik'e ilk uçuşunda iyi şanslar :).
    Bir soru : "Sanatçı ruhlu ama hesapsız anne Alice.." kafamda 'ama' birbirine belli bir düzeyde zıt anlamlar içeren kelimeler arasında durur gibi yer etmiş, burada nasıl bir kullanımı var rica etsem anlatabilir misiniz? H.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, öncelikle Süpirik adına teşekkürler :)
      Alice muhafazakar, sıradan bir aileden sanata yönlenen tek kişi. Kendini heykeltraş olarak tanımlayıp sürekli bir türlü açamadığı sergilerden söz ediyor, anladığım kadarıyla heykelleri de Lunapark oyuncaklarından hallice. Eşinden ayrılmış, maddi sıkıntıları var ama yokmuş gibi yaşıyor, hesapsız derken kastettiğim o, kiralarını ödeyemediği evlerden taşınmakla geçiyor ömrü ve kolayca manipüle edilebiliyor.Haliyle de debelenip duruyor. Olan da zavallı oğluna oluyor. Sanırım anlatabildim. Masaüstü bilgisayarım arıza yaptı. Q klavye laptopa mahkumum bir süre. 10 parmak F klavye kullandığım için çok zorlanıyorum, o yüzden tanıtımları biraz kısa kestim :)

      Sil
  2. Süpirik çook tatlı oldu, hem de çabuk büyüdü, aferin ona. <3
    Beydağları'nın ışığı bugün çok güzelmiş, deniz ayrı parlıyor. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Süpirik'i sabah balkonda bulamadım, hayırsız veda etmeden uçup gitti galiba :) Bugün yağmurlu burası, dün ağrıyan dizlerimden belliydi...

      Sil
  3. İlk fotoğrafı yarışmaya yollasan ödül alırsın Leylâkçığım.
    Baumgartner'ı henüz okuyamadım, Ekim'de çıktı zaten nasıl hemen çevrildi Türkçe'ye vallahi helal olsun! Paul Auster'ın eşi Siri'nin değimiyle "kanser ülkesi"ndeki yolculuğunu maalesef hüzünle takip ediyorum ve kendisi de dedi zaten "bu büyük ihtimalle son kitabım olacak" diye :,( dur bakalım, yener inşallah.... 4321'den sonra incecik bir kitap nasıl yazılır, bir de onu deneyimlemek istemiş :)) İple çekiyorum okumayı.
    Ergen Süpirik resmen sağ omuz üstü instagram fotisi vermiş :))))) Uçmasın daha, o kuyruk minicik, kanatlar şişko şişko. Beklesin yahu ne acelesi var ekmek elden leğen gölden yaşayıp gitsin azıcık... <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlk fotoyu ben de sevdim ama senin sözlerinle ihya oldum, sağol canım benim. İncecik bir kitap çabuk çevrilmiştir ama çok sevdim ben, Auster'i severim zaten. Siri'yi hep okumak istıyorum ama Türkçe baskılar tükenmiş.
      Süpirik yok bu sabah, ya uçtu gitti ya da gece yatısında misafirlikteydi. Gün içinde anlaşılır. Sevgiler...

      Sil
  4. Her şey dozunda olmuş, ortaya harika fotoğraflar çıkmış. Kuşlar gelip gittikleri, uğrak yeri yaptıkları evlere uğur ve bereket de getirirler. Ne güzel, seçimleri sizden yana olmuş. Konuğunuz olmaktan hiç vazgeçmezler artık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağolun Makbule Hanım. Kuşlar çok alışkın bizim balkona her sabah yem buldukları için :) aslında uzun yıllar her sene iki kere yavru uçurduk balkondan ama sonuncuda ortalığı kuş biti sarınca tedbir aldım. Bir süredir sadece beslenmek için geliyorlardı ama yokluğumuzda meydanı boş bulmuşlar :) Kış günü ne yumurtlaması anlamadık ama neyse sağ salim uçurduk. Pislik yapıyorlar aslında ama seviyorum kumruları ve hiç kıyamıyorum. Varsın gelsinler :)

      Sil
  5. İlk fotoğraf için Ceren'in yorumuna katılıyorum bende bayıldım 💙

    YanıtlaSil
  6. e süpirik büyümüş ya. ne hızlı :) bir de taşınma telaşına rağmen yine kitaplar dizi dizi. nazar değmesin :)

    YanıtlaSil
  7. Okumanın yanı sıra bu kadar dinliyor olmanıza hayranım. Ben mümkün değil dinleme olayında kendimi veremiyorum. Aslında uğraşsam, dikkati toplama ve ana odaklanma konusunda müthiş ilerlemiş olurum. Röportaj ve söyleşi tarzı podcast dinliyorum lâkin onda dikkatim dağıldığında geri alma durumu var. Kitap söz konusuysa akıp gitmesi lâzım, ileri geri almak istemem:) Bakalım, yavaş yavaş alışırım belki bir gün:)
    Sevgiler, öpücükler...

    YanıtlaSil