Sayfalar

3 Temmuz 2023 Pazartesi

HAZİRAN OKUMALARI / 3 TEMMUZ

Bayram bitiğine göre gündelik sade yaşamlarımıza geri dönebiliriz, bayramın diğer günlerden farklılığı bizim gibi ev kuşları için daha sıkıcı olması idi, yoksa emekliye her gün tatil, deliye her gün bayram. 

Haziran ayı Ankara yolculuğuna, yerleşme faaliyetlerine, üstüne 5 gün süren tadilata, ardından yapılan temizliğe, üç güren süren hastalığa, bayram telaşesine rağmen okuma açısından verimli bir ay oldu, sadece okuma değil Storytel'in eşlikçiliği de hayli kabarık olmuş Haziran'da. Neredeyse üç ay süren ataletten sonra şeytanın bacağını kırdığım için mutluyum, kutluyum. Gelelim kitaplara:


Yarısı bu ay, yarısı geçen ay okunan sonuncu kitabı da sayarsanız 14 kitap devirmişim Haziran ayında. Aferin bana. 

-Kazan doğumlu Rus yazar Guzel Yakhina'nın tamamen tesadüfî aldığım kitabı "Çocuklarım" biraz fazla uzatılmış olsa da severek okuduğum bir kitap oldu. Volga boylarında yerleşik Alman kolonilerinin hayatı, öğretmen Bach'ın yaşadıkları üzerinden anlatılıyor. Bir süre ders verdiği Katya ile evlenip onun elma bahçeli çiftliğine yerleştikten sonra başına gelenler ise Sovyet Devrimi'nin ilk yıllarıyla koşut. Karısı Katya'nın doğum yaparken ölmesinden sonra hayatını kızım dediği Ançe'ye ve sonradan aileye dahil olan Vaska'ya adayan Bach'ın maceralı ve biraz gerçeküstü yaşamını merak ediyorsanız bu kitabı okuyun derim...

-Ayfer Tunç ne yazsa okurum dediğim yazarlardan lakin "Kuru Kız"ın yayınlandığını öğrenince almak için çok istekli olmamıştım. Bir süre sonra dayanamadım ve elbette ki alıp okudum. Pek çok kişinin kitap hakkındaki görüşleri olumsuzdu, yazarın daha önceki edebi yönü yüksek kitaplarını bilince böyle düşünmeleri bir yerde normal denebilir ama gündelik hayatta karşımıza çıkıp görmezden geldiğimiz, çevremizdekilerin bizi aşağıladığını fark edip de karşı koyamadığımız durumları, insanların sinsiliğini, çıkarcılığını öyle güzel anlatmıştı ki söyleyemediklerimi yazmış diye düşündüm. Erkeklerin çok iyi anlayamayacağı bir kadın kitabı bence "Kuru Kız". Varsın diğerleri kadar güzel olmasın, her gerçek de güzel değil zaten...

-"Kayıp Çocuk Arşivi" ile tanımıştım Valeria Louiselli'yi ve çok sevmiştim, lakin ne daha sonra okuduğum "Dişlerimin Hikayesi", ne de "Kalabalıkta Yüzler" bana o kitaptan aldığım tadı vermedi. Romanını yazarken yaşamıyla hesaplaşan bir yazarın hikayesi "Kalabalıkta Yüzler". Bana çok hitap etmedi diyeyim, siz denemek isterseniz buyrun :)

-İsmini Yeats'ın bir şiirinden alan "Kırlangıçlar Gibi Geldiler" bu ayın severek okuduğum kitaplarından biri oldu. Annelerine çok düşkün iki erkek kardeşin çevresinde geçiyor roman. Üçüncü bir kardeş beklenmekte ve özellikle küçüğün kafasında bu nedenle soru işaretleri dolanmaktadır. Üstelik İspanyol gribi salgını vardır ve salgın o güzel aileye de musallat olacaktır. Hüzünlü ve sıcak bir öykü, okuyun derim...

-"Benzer Kuşlar Birlikte Uçar", Banu Dağıstan'ın bu deneme kitabını bana yazarın da arkadaşı olan çok sevdiğim genç bir arkadaşım armağan etti, şöyle bir karıştırayım diye başladığım kitabı bir solukta okudum. Normalde akıl veren, yol gösteren, çözüm dayatan kitapları sevmem, keza kişisel gelişim kitaplarına yaklaşmam bile. Lakin bu kitap öyle insana dayatmadan, sohbet eder gibi, bazı gerçekleri yabancı dillerden kelimeleri başlık alarak yazmış ki çok severek okudum, siz de okuyun, benzer kuşlarınızla birlikte uçun...

-Ayın mücevher kitaplarından biri de "Annelerin Kutsal Pazarı" oldu. 1900'lerin başında, İngiliz taşrasında geçen bu novella o yöredeki malikanelerden birinde hizmetçilik yapan Jane'nin-ki sonradan ünlü bir yazar olacaktır-ağırlıklı olarak bir gününü konu alıyor. Gizli bir ilişki yürüttüğü komşu köşkün varisi Paul Sheringham'dan gelen davet Jane'in hayatında büyük değişikliğe sebep olacaktır. Kitap konusundan ziyade dantel gibi işlenmiş cümleleriyle mest etti beni. Okuyun derim...

-Emir Çubukçu'nun "Yaban Hayvanı Koleksiyonu" bir öykü kitabı. uzun zamandır öykü okumaktan çok keyif almıyorum, istisnaları var tabii ki. Bu kitap için kötü diyemem, öykü seviyorsanız seveceksiniz ama okumasanız bir şey kaybeder misiniz, hayır tabii ki...

-Yıllar önce okuduğum "Acı Çikolata" benim en sevdiğim kitaplardan biridir, hemen akabinde filmini de izlemiş ve çok beğenmiştim. Tita aklımdan hiç çıkmayan roman kahramanlarından biri olmuştu. Bir gün Dost Kitabevi'nde yeni çıkanları incelerken bu eski dostla karşılaşıverdim: "Tita'nın Günlüğü". Üstelik kitabın formatı şahaneydi, el yazısıyla günlük şeklinde basılmış, fotoğraf ve resimlerle bir günlük havası verilmişti. Genelde internetten yapıyorum kitap alışverişlerimi ama o kadar cazip geldi ki kitabın formu, oracıkta satın alıverdim ve eve gelir gelmez de okumaya başladım. Esasen değişik bir şey yoktu, "Acı Çikolata"da geçen öykü bu kez Tita'nın gözünden, günlüğünde anlatılmıştı. El yazısının eğik ve ince oluşu okumayı zorlaştırsa, diğer kitap kadar haz vermese de bir koleksiyon kitabı olarak benim gibi kitap meraklıları için alınması ve saklanması gereken bir kitap olarak kitaplıkta yerini buldu. 

-Üstteki kitapla yanyana duran "Kara Geçmişim"i de almamam mümkün değildi tabii, "Acı Çikolata 3" yazıyordu kapağında. Lakin hayal kırıklığı oldu, sanki seriyi tamamlamak için yazılmış bir pembe dizi kitabı gibiydi. Tita'nın üç göbek sonrası yeğenlerinden Maria'nın yaşam öyküsünü anlatan bu kitaba bence hiç heves etmeyin, "Acı Çikolata" anılarınızdaki gibi kalsın. 

-Yazarı ilk okuyuşum, "Yüzücüler" özellikle ikinci yarısıyla tokat gibi çarptı yüzüme. Alice'i tanımaya başladığımız "çatlak" metaforlu ilk bölümü ilginç anlatımıyla sevdim, sonrası ise sorgulatıcı ve ürkütücüydü. Bakımevi olmasa da huzurevi deneyimini bir yakınında yaşamış, üstelik orada kalan kişi çok mutluyken sürekli başkalarından vicdan azabı pompalayıcı sözler işitmiş biri olarak gerek Alice, gerek kızı ile yakınlık kurdum. Okuması kolay ama sindirmesi zor bir kitap "Yüzücüler", tavsiyemdir...

-"Geceden Beri"yi "Everest İlk Roman Ödülü" almış bir kitap diye merak ederek atmıştım sipariş sepetine. Ne okudum, kim kimdi, niye Gece'ye böyle garip bir misyon verilmişti, annesi niye ikide bir konuya dahil ediliyordu bilemedim. Bir daha ödüllü kitap okumamaya yemin etmediysem de sanırım ihtiyatla yaklaşacağım. Kısacası hayal kırıklığı oldu, ben ettim siz etmeyin demesem de siz bilirsiniz...

-"Beş Kız Kardeş" hakkındaki düşüncelerim de farklı değil. Plajdaysanız, güneşlenirken vakti boş geçirmeyim diyorsanız ya da kafa dağıtıcı bir şey okuyayım, fazla zihnimi yormayım diyorsanız buyurun, kayıp dayısını arayan, Alzheimer hastası dört teyzeye ve Alzheimer'e ramak kalmış bir anneye sahip Cecilia'nın öyküsü tam size göre, yine de şu kitap pahalılığında işte buna ben ettim, siz etmeyin derim :)))

-"Acıyla Çarp Kalbim"in gerek ismini, gerek yazarını çok fazla duyup okuyunca okumazsam eksik kalırım gibi bir duyguya kapılmıştım. Kapılmasam iyiymiş. Kendi çocuğunu kıskanan bir annenin öyküsünü anlatıyor kitap. Kıskançlık gibi derinlikli bir konunun bu kadar basit anlatılışı hayal kırıklığı yarattı bende. Ne kitabı, ne kahramanları sevdim. Ödüllü kitaplara yanaşmama konusu da iyice pekişti bünyede...

-Ve Haziran sonu başlanıp Temmuz başı biten canım Nancy Huston'un okuduğum üçüncü kitabı olan "Şeytanın Çalgıları"na gelecek olursak Haziran'ı gerçek bir edebiyatla bitirdiğimi söyleyebilirim. Günümüzde ve 300 yıl öncesinde geçen iki farklı öyküyü içiçe geçirmiş Nancy Huston bu kez, insan her yazdığında bu kadar değişik temalarda mı oluşturur kitaplarını? Kitabın ana kahramanı yazar kadın kendi öyküsünü ve kendi hayatından hareketle annelerini doğum sırasında kaybeden ikizler Barbe ile Barnabe'nin öyküsünü anlatmış. Günümüzün kadın-erkek ilişkileri, babanın baskıcı yönü, hep kadına düşen kariyerden vazgeçme durumu, duygusal ve bedensel ilişkileri ile geçmişin dinsel baskısı, cadılık suçlamaları, hamilelik, istenmeyen bebekler ve çaresizlik hepsi geçmişten bugüne birbirine pas vererek anlatılmış, ana tema ise hep anne ve onun yoksunluğu. Bir "Fay Hatları" ya da "Ağır Ölüm" kadar olmasa da ilgiyle okudum. Bugüne kadar tanışmadıysanız Nancy Huston'a bi şans verin...

Gelelim Storytel dinlemelerime, bu ay gerek temizlik, gerek bayram hazırlıkları nedeniyle iş ve yemek yaparken bol bol dinleme fırsatım oldu, çoğunu da çok büyük zevkle dinledim:

-Storytel tercihlerim genellikle Osmanlı'nın son dönem yazarlarına kayıyor, çoğu eski Yeşilçam filmlerini andırsa da çok severek dinliyorum. Mehmet Atay, Dilber adında bir köle kızın yaşadıklarının anlatıldığı Sami Paşazade Sezai'nin "Sergüzeşt"ini o kadar güzel seslendirmiş ki kitabı dinlemedim adeta yaşadım. 

-Oktay Akbal'ın gençlik anılarını anlattığı "İnsan bir Ormandır"ın seslendirmesini Serhat Yiğit yapmış. İnişli çıkışlı ruh halleri, özellikle karısı ve kadınlar hakkındaki olumsuz ve maçomsu yorumları kitabı itici bulmama neden olup yazardan da bir ölçüde soğuttu. Yine de o devri anlattığı için ilginçti. 

-Memduh Şevket Esendal'ı çok severim. O'nu ilkokul yıllarımda, babama ait kırmızı deri ciltli "Otlakçı" isimli öykü kitabıyla tanımıştım. O kadar çok okudum ki o kitabı bazı kahramanların adı bile hala zihnimde kayıtlıdır. Sonraları yaşam öyküsü de dahil olmak üzere pek çok kitabını okudum, "Ayaşlı ve Kiracıları"nı radyodan skeçler halinde dinlemişliğim de vardır. Sanırım telif hakkı zamanaşımına uğrayınca bu aralar pek çok yayınevi yazarın kitaplarını ardarda basar oldu. Bir nevi "Küçük Prens" olayı :) Ben süreklilik olmaması nedeniyle "Mendil Altında" isimli öykülerini seçtim, birçoğunu daha önce okumuş olsam da ve Altay Çapan'ın seslendirmesiyle zevkle dinledim. 

-Araya bir de uzun şiir aldım, çok sevdiğim bir şiiri, Adnan Yücel'in "Yeryüzü Aşkın Oluncaya Dek" şiirini, Mehmet Atay o kadar güzel seslendirmiş ki Storytel'iniz varsa ve şiir seviyorsanız mutlaka dinleyin derim. 

-Yine dinleyecek öyküler ararken Sabahattin Ali'nin "Kırlangıçlar"ını buldum. MŞE'de olduğu gibi öykülerin çoğunu önceden okumuş olsam da Yüce Armağan Erkek'in sesinden severek dinledim, özellikle iki kez okuduğum "Ayran" öyküsü bir defa daha içimi sızlattı. 

-Polisiye sevmeme rağmen bu alanın piri Agatha Christie çok okuduğum bir yazar olmamıştı. Bu eksikliğimi polisiyelerini dinleyerek gidermeye çalışıyorum. En ünlü romanlarından "Doğu Ekspresinde Cinayet"i de Murat Eken'in şahane seslendirmesiyle dinleyince kendimi o trenin içinde, Hercul Poirot'un yanı başında gibi hissettim. 

-Şermin Yaşar'ın son kitabı "Deli Tarla" bana iş yaparken yorgunluğumu unutturan dinlemelerden oldu. Erkan Bektaş'ın seslendirdiği öykülerden kitaba adını da veren "Deli Tarla" sürprizli sonuyla epey güldürdü. 

-Nazan Bekiroğlu hiç okumadığım ama sağdan soldan çok sevildiğini duyduğum bir yazar olunca "Mücella"ya bir şans vereyim dedim. Bedia Ener o kadar güzel seslendirmiş ki Mücella'nın öyküsünü dinlemelere doyamadım. Kendinize bir yol arkadaşı ya da işlerinize yardımcı arıyorsanız dinleyin derim. 

-Kolaja eklemeyi unuttuğum bir kitap daha dinledim ve çok sevdim, yazarı Mine Söğüt'ün kendi sesinden dinlediğim "Kürt Kediler, Çingene Kelebekler" şahane bir Dolapdere öyküsüydü. Hayli de etkileyici idi. 

-Ve son olarak okumadığım bir Oğuz Atay kitabını dinleyerek seriyi tamamlamış oldum: "Korkuyu Beklerken". Yazarın öykülerini yine Murat Eken seslendirmiş. 

Oldukça verimli bir ay olmuş değil mi, darısı Temmuz'a ve diğer aylara...





8 yorum:

  1. çok verimli hem de! şahanesiniz vallahi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla bu sefer şeytanın bacağını kırdım :))

      Sil
  2. Kuru Kız'ı devamlı sepete atıp atıp geri çıkarıyorum. Ya da kitapçılarda elimde evirip çevirip geri koyuyorum:) Fakat illâ alacağım gibi duruyor:)
    Keyifli okumalarınız olsun. Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de epey tereddütten sonra aldım, diğer kitaplarının edebi değeri yok ama okumaya değer derim. Çok sevgiler...

      Sil
  3. Valla harikasın, ne çok okuma yapmışsın. Stoyteli yükledim sonra paralı olduğunu duyunca sildim. Çünkü dinlermiyim fırsat buldukça bilmiyorum. Boş zamnlarımda bir şey diinleyeceksem podcast dinliyorum ki onlar bile epey birikti. Bakalım uzun kış günlerinde tekrar el atabilirim..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben Storytel'i epey geç edindim ama çok memnunum. İş yaparken, yemek pişirirken, yürürken, yolculukta sürekli dinliyorum, ne iş yaptığımın farkına varıyorum, ne vaktin geçtiğinin. Üstelik para verip almayacağım kitapları da böylece okumuş gibi oluyorum. Bence en azından deneme süresince bir bak derim...

      Sil
  4. Maşallah, maşallah ne desem bilemedim. Kuru Kız'a bir yükseldim şu an bakalım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Diyeceğini demişsin, maşallah yeter :))) Kuru Kız çabuk okunan bir kitap ama ben beğendim...

      Sil