Sayfalar

22 Ağustos 2022 Pazartesi

HİKAYESİ OLAN OBJELER 3 / 21 AĞUSTOS


Az evvel sevgili Ekmekçi Kız'ın blogunda yine hikayesi olan bir obje gördüm ve misafir odalarındaki büfelerden bahseden bir yazı okudum, aklıma anneannem geliverdi. Onun büfesini anlatmak niyetiyle oturdum klavyenin başına ve yukarıdaki fotoğrafı da "Hikayesi Olan Obje" olarak ekledim: Anneannemin fotoğraf albümü. Eski terbiyeyle yetişmiş, bazı konularda hayli muhafazakar, 7 yaşından itibaren namaza, oruca başlamış mütedeyyin bir kadındı ama hayatın zevklerinden de hiç vaz geçmezdi. Güzel yemekler yemek, sinemaya, tiyatroya, seyahatlere gitmek, eş-dost gezmeleri yapmak, hele de denize girmek en sevdiği şeylerdi. Alışmış olduğu bazı incelikler vardı, neredeyse ölene kadar yerine getirdi, mesela bayramlarda, yılbaşlarında eşe-dosta kart yollamak, çekilen fotoğrafları kendi yerleştiremese de başımda boza pişirip "Oh gözel gızım, hadi şunları bi koyuver albüme" ile başlayıp, nazlanma sürem uzarsa "Köpek suratlı" ile devam eden ittirmelerle bana hallettirmek, gelen mektuplara cevap yazdırmak (okuması yazması yoktu ne yazık ki), ütü yapan birini gördü mü mutlaka eşarbını ütületmek gibi. Bu albüm yıllarca o salonun demirbaşı gibi küçük büfesinin dolaplarından birinde durdu. Arada bakmak için elimize alırsak, hemen başımıza dikilir, "Yırtman ha!" derdi. Eşyaları çok kıymetliydi, öyle her yerini kurcalayamazdık, buzdolabı da dahil, su almak için bile açsak, "Ne istiyon, ben vereyim" diye arkamızdan yanaşırdı. Bu albüm de ölümünden sonra annemlerin evine transfer oldu, artan sayfalara başka fotoğraflar eklendi ama ne zaman kapağındaki bakır Kız Kulesi rölyefini ve sayfalar arasındaki fotoğrafları koruyan örümcek ağı desenli ince kağıdı görsem kendimi anneannemin evinde hissederim. 

Taşındığı 1960 yılından 1994'teki ölümüne kadar oturduğu 4. kattaki, balkonunun önünde upuzun bir kavak salınan, panoramik Yenimahalle manzaralı, esintili, nohut oda, bakla sofa evini çok severdi. Hatta ölümünden kısa bir süre önce "evleri müteahhit istiyormuş" söylentisi çıkınca neredeyse üzüntüden kalp krizi geçirecekti. Aslında salonundaki tüm eşyalar zamanında çok kısa bir süre birlikte oturduğu büyük dayımın aldığı eşyalardı ama ev kendisine kalınca eşyaları da en az ev kadar benimsemişti. Salonun koltukları ara ara değişirdi, dayımlar kendi eşyalarını yeniledikçe eskileri anneanneme paslarlardı. Değişmeyen tek şey yerdeki Niğde menşeli kök boyalı Taşpınar halıları ile küçük bir büfeydi. Çocukken en sevdiğim şey anneannemin büfesini yerleştirmekti, nasılsa kızmaz, memnuniyetle izin verirdi, ben de her tabak çanağı ayrı ayrı inceleyerek, her birine bir öykü uydurararak düzenlerdim. Büfenin üstünde "Perfecta" marka kocaman bir radyo dururdu. Fildişi rengi, kenarları tırtıklı, kocaman açma kapama ve istasyon düğmeleri vardı, o kadar çok el değmişti ki üstlerine tırtıklı kısımları kararmıştı artık. İstasyonların işaretlendiği cam ekranın yan tarafında delikli, dalgalı metal bir kısım vardı. Kocamanlığından dolayı babam adını "Mısır makinesi" takmıştı ama anneannem radyosuyla gurur duyardı, özellik "Acans"ı ve Cuma akşamları "Din ahlak" sohbetlerini hiç kaçırmazdı. 

Büfenin üst kısmı camekanlı idi, içinde misafirlik çay bardakları, orta kısmına oturan yelpazeli bir leydi ve ona doğru eğilmiş bir lordun resmedildiği kemik rengi pasta tabakları, komşu Jale Abla'nın hediyesi sarı seramikten kalın bir kahve fincanı ve anneannemin bayıldığı, İzmir'e her gidene sipariş ettiği, süslü şişeleri ve koyu sarı rengiyle çeşit çeşit Altın Damla Kolonyası. Bugüne kadar deneyimlediğim en ağır koku, ağızları kapalıyken bile başımı ağrıtırdı. 

Görsel: Buradan

En sade şişe buydu ama anneannemde çeşit çeşit değişik modellerde şişeler vardı, adeta koleksiyon. Birini bile alıp saklamak aklımıza gelmemiş niyeyse, muhtemelen kokusunu sevmediğimizden, şimdilerde müzayedelerde satılıyor, zengin olurduk belki 😃.

Alttaki kapaklı bölümü açtığınızda ise kucağınıza bu albüm dışında yığınla evrak, dosya, kitap, defter vs düşerdi. Evrakları bir kenara iter, dayımlardan kalmış kitapları ve defterleri ince ince kurcalardım. "Sıra Sende Yosma" isimli bir polisiye en çok ilgimi çekendi, her seferinde okumak için eve götürmeye niyetlenir, babamın muhalefeti nedeniyle muvaffak olamazdım:


Babamın muhalefeti kapak resminden kaynaklıydı muhtemelen, oysa kendisi "Lemmi Kovşun'un son macerası" olan bir polisiye idi efenim 😂 Ve ben yıllar sonra bu kitabı İstanbul'da "Sahaf Festivali"nde bulup aldım, babama çaktırmayın diyeceğim ama babam da gitti sonsuzluğa 😀 

İlgimi çeken bir başka kitap siyah kapaklı, üzerinde pembe bir gül resmi olan minik bir şiir kitabı idi. İsmi "Pembegül'den Damlalar". Dayımın ilk nişanlısının Pembegül isimli rahmetli annesi şiir yazarmış, kitap onun şiirlerini içeriyordu. Birkaçını okur bırakırdım. Yine kimbilir kimlerden kalma, öznesi dayılarım olan hatıra defterleri, mektuplar, kartlar çıkardı o yığından, atmak isterdim ama anneannem kesinlikle karşı çıkar tekrar yerine koydururdu. Ali Baba'nın hazine sandığını deşmek gibiydi anneannemin büfesini yerleştirmek. 

Vefat ettiğinde ben Antalya'daydım, ev boşaltıldığında da, kimbilir ne oldu o eşyalar. Fotoğraftaki albüm, birkaç parça hatıra eşya, giysi elde kalan. Sahipleri gittikten sonra onlar da ancak hüzün veriyor. Tüm gidenlere selam olsun...

9 yorum:

  1. albümü görünce "aaa babamın albümü" diye geçirdim içimden. babamın gençlik yıllarındaki fotoğraflarının yer aldığı albüm tam da böyle birşeydir ve ben içindeki fotoğraflar kadar albümün kendisini de çok severim bu yüzden...

    şu altın damla kolonyasının iç bulandırıcı ağır kokusu burnuma geldi desem, inanırsınız değil mi öğretmenim :)

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Ekmekçi Kız'ın güzel yazısından sonra yorumda sizi görüp bu yazıyı da okumak beni iyice duygulandırdı. Bahsettiğiniz fotoğraf albümüne çok benzer şekilde ananemin de bir albümü vardı. Çok nadir olsa da vitrinden çıkarıp eski fotoğraflara baktığımızı hatırlıyorum. Son cümlenizi çok beğendim "Sahipleri gittikten sonra onlar da ancak hüzün veriyor", çok güzel bir tespit. Hepsi güzel bir hatıra, yeniden elinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  3. Bak şimdi! Bu albümden bizde de vardı, halen de var. Dur bakalım yeni bir bulma ve araştırma konusu çıktı bana. :))
    Büfe yaa, büfe de vardı bizim evde, şimdi biraz kızağa alınmış şekilde, annemin evinde küçük odasında duruyor, içinde de tam tarif ettiğin pasta takımının servis tabağıyla, üstelik. :))

    YanıtlaSil
  4. Ya ne güzel bir seri oldu bu….

    YanıtlaSil
  5. Albüm gerçekten çok orjinalmiş yalnız, tabii anneanneniz de öyle. :)
    Kolonyayı tarifiniz bana tütün kolonyası kokusunu anımsattı hemen, bizde hiçbir şey yok anneannemden kalan, kim bilir nerelere attılar. Üzüldüm biraz şimdi..

    YanıtlaSil
  6. Bu albümden yoktu ama başka bir albüm var ki benim için özel çünkü özel bir günde armağan edilmişti ve bugün için önemi olmayan ama o yıllardan bakınca bana hava attıracak da bir detayı vardı. Hazırlıklara başlıyorum hemen:)

    YanıtlaSil
  7. Ben çok merak ettim yalnız bu Altın Damla'nın kokusunu :)

    YanıtlaSil
  8. Daha önceki anlatımlarınızdan da hatırlıyorum ama tekrar belirteceğim, ne tatlı bir kadınmış. Mekânı cennet olsun. Bazı özelliklerinizi anneannenizden almışsınız, ne güzel:)

    YanıtlaSil
  9. Annemin büfesini bizim kızlar altını üstüne getirirlerdi çocukken. Kırdıkları da oldu, hiç sesini çıkarmazdı anneciğim... İki fincandan başkası yok şimdi hatıra.

    YanıtlaSil