Sayfalar

17 Ağustos 2022 Çarşamba

BALKONDA SEYRAN / 17 AĞUSTOS

On dakika kadar balkonda seyran eyledim sabah saatlerinde, on öyküye çıkacak kadar malzeme topladım. En önemlisi geçen yıldan bu yana gece ağlayıp gündüz kesintisiz havlayan karşıdaki yurdun köpeklerini dünya gözüyle ilk kez gördüm. Ben köpek cinslerinden pek anlamam ama hayli iri kıyım olduklarını söyleyebilirim, önceleri tek sanıyordum ama birbirlerine yaptıkları hav hav vokalinden iki olduklarını birkaç gün önce çözmüştüm. Nitekim 13-14 yaşlarında kavruk bir oğlan çocuğu bir tanesini zincirinden çekiştirerek dışarı çıkarınca şaşırdım, birisi şikayet mi etti, akıl mı verdi bilmiyorum. Hayvan deli gibi zıplıyor, zinciri dişliyorken diğeri de parmaklığa hücum etti, "Niye beni de götürmüyorsunuz?" der gibiydi. Ne yazık ki özgürlük çok kısa sürdü, akabinde yine yüksek parmaklıklı bahçeye tıkıldılar. Tesadüf ya tam o sırada kayışından tuttuğu benzer bir köpekle genç bir kız yürüyordu kaldırımdan. İki köpek benzerlerini görünce yıldırım gibi bahçe duvarına atıldılar, havlama kıyamet. Beriki durur mu, o da onlara atıldı. Bir kargaşa, bağırış çağırış. Kızcağız zor bela uzaklaştırmıştı ki kendi köpeğini, elinden kurtulup diğerlerinin yanına hamle etti. Kakafonik üçlü bir havlamadan sonra-kimbilir neler diyorlardı-çekiştire çekiştire götürüldü 3. köpek, diğerleri arkasından bakakaldılar. 

Köpeklerin gösterisi biterken üstü başı temiz pak, uzun pardesülü, siyah eşarplı orta yaşlı bir kadın bizim kaldırımdaki çöp konteynerine yanaştı. Deşti de deşti içindekileri, uygun bir şey bulamadı anlaşılan vazgeçti. "Hiç ummadığın insanlar çöpte bir şeyler arıyor, ne hale geldik" diye düşünürken bu defa tam karşı kaldırımdaki konteynerin yanında biri durdu. Seyrelmiş uzun, kır saçlarını at kuyruğu yapmış, kolları dövmeli, spor giyimli, sırt çantalı bir adam. Çöp karıştıracağına ihtimal vermeyeceğiniz bir görüntüsü var, uzun uzun inceledi içindekileri. Poşetleri teker teker yırttı, uygun bulduğu her şeyi yanındaki çantaya aktardı; metal içecek kutuları, birtakım kağıtlar, defterler, ne olduğunu seçemediğim ufak-tefek malzemeler. Sonra yürüdü gitti, daha o ayrılmadan bu defa gerçek bir kağıt toplayıcı yanaştı uyduruk arabasıyla, lakin adam ona bir şey bırakmamıştı, eli boş ayrıldı. 

Vızır vızır geçen araçlar, araçların arasından slalom yapan motosikletli kuryeler, neredeyse yarısı telefon kurcalayarak yürüyen insanlar, kapı önü sohbeti yapan esnaflar, yazın en sıcak gününde bile takım elbisesi, yeleği ve kravatıyla bitkilerinin arasında oturan çiçekçi, köpek gezdirenler, çocuk arabası sürenler derken sıkıldım. Balkon biberlerine çevirdim bakışlarımı. Antalya'dan geldiğimiz gün diktiğimiz fideler Ankara'ya bir türlü yaz gelemediği için uzun süre güdük ve çiçeksiz kaldılar. Ne zamanki havalar ısınıp güneş yüzünü gösterdi açılıp serpildiler. Bir kısmı kıl, bir kısmı çıtır köy biberi çıktı fidelerin. Her gün 8-10 tane topluyoruz aşağıdaki saksılardan:

Balkonu  elinde pazardan aldığı nane poşetleriyle eve yaklaşan Kocam Bey'i görünce terk ettim. Şimdi nane zamanıdır, kurutalım, kullanalım. Geçen gün mecburiyetten marketten aldığım nane naneden başka her şeye benziyordu. Şu an bir yandan ağrıyan dizlerimi ovarken bir yandan evi saran nane kokusunu soluyorum, ağrı vız geliyor. Bu protezler metal olduğundan sıcakta genleşiyor, soğukta büzüşüyor, rutubette kıpraşıyor, velhasıl hiçbir hava durumu onları mutlu etmiyor. Büyükannelerimiz derlerdi ya "Ah yavrum, dizim çok ağrıyor, yağmur yağacak", hah tıpkı öyle 😀Meteoroloji uzmanı dizler. Yine de hiçbir metal topuz Cevriye'yle Tevriye'nin bana yaşattıklarını yaşatamaz. O rezilleri defettim ya başımdan bu ağrılar bana sinek ısırığı kadar bile gelmez.

Geçen posttan bu yana "6 Numaralı Kompartıman" isimli Fin yapımı bir film ile yine Tilda Swinton'dan (bu filmde çok çarpıcı görünüyordu, o upuzun incecik yapısına ve neredeyse renksiz denecek yüzüne rağmen) "A Bigger Splash/Sen Benimsin"i Mubi'de izledim. Bir de Netflix'de ne tür bir şey olduğunu çözemediğim "Gönül" isimli bir yerli film. Eğlenceli bir vakit geçirmelik, gerisi hava cıva. "Sinekkuşu"nu okuyup bitirdim ve ne zamandır okunmayı bekleyen 838 sayfalık "Nazlı Kar"a başladım. Düşündüğümün aksine çok rahat ilerliyor, 2. günde 350 sayfaya ulaştım bile, bugün 500'ü bulurum, hafta sonuna da biter diye düşünüyorum. 

Dün Kurtuluş Parkı'nda bir yürüyüş yaptık, pazartesi yağan korkunç yağmurdan dolayı her yer dal, yaprak olmuş. Yürüyüş yolu yapraklar, akasya çiçekleri, kırık dallarla doluydu, ayakkabılarımızın altına yapışıp bizimle eve geldi bir kısmı. Yağmur berbattı, Antalya'da alışkınız böyle yağmurlara ama Ankara için biraz acaipti doğrusu. Bir anda fırtına, yağmur, sel, göz gözü görmez oldu. Ağaçlar kırılıp araçların üstüne düşmüş caddenin ilerisinde, ölenler var okumuşsunuzdur. Çok üzücü idi. Umarım bu sondur artık. Bu yaz saçma sapan bir yaz oldu. 

Epeyce uzattım, ben gideyim yıkanması biten naneleri sereyim de bir an evvel kurusunlar...

7 yorum:

  1. Çöpü karıştıran at kuyruğu saçlı adamın sanatçı olabileceğini, atık malzemelerle birtakım işler yaptığını düşündüm. Acaba gerçek hikâyesi nedir?:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pek öyle olduğunu sanmıyorum, bu işten para kazanmak istiyor gibi geldi bana. Kağıt toplayıcılar dışında biri şişe, plastik falan topladı mı üzülüyorum esasında, onların ekmeğine mani gibi geliyor.

      Sil
  2. ennn sevdiğim aktivitelerden biridir nane kurutmak, temizlemek. Şimdiden afiyet olsun naneli her şey :)
    Balkona bayıldım bu arada. Bir tür hobi bahçesi gibi olmuş öğretmenim :)
    yağmur için ise geçmiş olsun demekten başka bir şey gelmiyor elimizden. ne kötü...eskiden mutluluk verirdi bana yağmur haberleri, şimdi yüreğim hopluyor hep!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla ben sıkılırım, sağolsun eşim yıkadı, ben serme işini yaptım. Benim carpal tunnelli bilekler uzun süre suda durdu mu işlevsiz hale geliyor zira. Kuruyunca da ovalarım artık zahmet olmazsa :))) Balkon da eşimin hobisi, arabadan iner inmez ulus'a gidip fide alıyor. Saksılar bir önceki yıldan hazır zaten. Pandemi döneminde iyi oyaladı onu.
      Yağmur bu yıl çok fena coştu, beterinden korusun...

      Sil
  3. Tilda'nın tüm filmlerini oynatıyor sanırım MUBİ. Bugün baktım, eskiden yeniden bir dolu sıralamışlar, hatta 4 dakikalık bir kısa filmi bile vardı, izledim. :)
    Sizin balkon da bizimki gibi bostan görünümlü olmuş, çok keyifli. :)
    Şu anlattığın çöp hikayelerinden gerçekten iyi öyküler çıkar, ne kadar ilginç hayatlara sadece şöyle bir dokunup geçiyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim bahsettiğim Tilda filmi Ralph Fiennes (öyle mi yazılıyordu?) le olan, "Sen Benimsin/The Big Splash". Oyuncular da, film de iyiydi...

      Sil
  4. Nazlı Kar hızlı ilerliyor deyince bana bir motivasyon oldu şimdi. :)

    Çöpteki durum şaşırtıcı valla, ilginç geldi. Sizin oranın çöpleri çok kıymetlendi belki de bu sıralar.

    YanıtlaSil