Sayfalar

25 Nisan 2022 Pazartesi

DOLAP MEYDAN SAVAŞLARI / 25 NİSAN

Şu an o kadar yorgunum ki tarif edemem. Siz siz olun dolap falan düzenlemeye kalkmayın, bırakın dağınık kalsın.  Böyle bir yorgunluk görülmemiştir. İki gündür uğraşıyorum ve daha çekmecelere el atmadım, yalnızca kapaklı dolaplar ama şu an ayak tabanlarımdan yukarıya doğru sızım sızım sızlayan bir hareket var.

İki yıldır hem pandemi, hem ameliyat nedeniyle evden doğru dürüst çıkmayınca eşofman ve pijama mütemmim cüzüm oldu. Giysilerimi unuttum. Dolap raflarında en önde ne varsa çekip giyiyor sonra da geri tıkıştırıyordum. Bazen aklıma gelen bir kazağı, tişörtü bulmak için rafları altüst ediyordum ki artık buna bir dur demek zamanı geldi. Yazlık kışlık birbirine karışmış, her şey kırışmış buruşmuş. Cumartesi sabahı gözümü açar açmaz plan yaptım. Bugün elbise dolabı elden geçecek kararı aldım. Tam uygulamaya koyuyordum ki arkadaş aradı, daha şık bir program önerdi. Beachpark'da buluşalım dedi. Ne de olsa anneannemin torunuyum, şimdi gitmesek ayıp olur, gönül koyarlar. Elbise dolabı bekleyebilir sonuçta. Ertesi güne erteleyip soluğu Beachpark'da aldım. Bir yerde yemek, bir yerde tatlı, bir yerde kahve derken akşamı ettik. Hava nefis, her yer yemyeşil, çiçekler açmış, millet kendini denize atmış, güzel bir günü tükettik.

 
Hâl böyle olunca dolap düzenleme işi kaldı pazar gününe. Sabahın köründe kalktım, hayır dolaba yönelmedim. Önce Mubi'de "Her Şey Dahil" diye bir belgesel izledim. 5 yıldızlı otellerde çalışan işçileri konu alıyordu. Çok matah değildi esasen ama başlamışken bitirdim. Sonra da paçaları sıvayıp "Ya Allah" diyerek işe giriştim. Raflar ve askılar boşaldıkça resmen ürktüm. Tanımadığım bir sürü giysi, "Bunlar benim mi, ne zaman almışım, nereden almışım?" diye epey düşündüm bazıları için. Pandemi aklımızı almış resmen. Sonra elimi korkak alıştırmadan elden çıkaracaklarımı ayırdım. Torbalar doldu. Henüz dört raf ve bir elbise bölümünü bitirmiştim ki Kocam Bey giyinmiş geldi, "Ben yürüyüşe gidiyorum, geliyor musun?" diyerek. Çok yorulmuştum, ya aynı yorgunluğu dolap deşerek sürdürecektim, ya da yürüyerek yorulacaktım, ikinci şıkkı tercih ettim. En azından temiz hava alırdım. Hem de ayırdığım poşetleri yol üstündeki giysi kumbarasına atardım. Bıraktım her şeyi olduğu gibi, üstüme bir giysi geçirdim çıktık. Kumbarayı besledik, bir cafede biraz oturduk, epeyce yürüdük, biraz Bey Dağlarını seyrettik, siz de seyredin, özlemişsinizdir:

Dönüşte kapalı pazar yerine uğradık. Tenhaydı, sanırım Ramazan nedeniyle. Bir tezgahtan çilek aldık, köylü kadınlardan roka, pancar yaprağı ve kuzukulağı, her pazarın müdavimi enginarcıdan da enginar ve bakla. Kadının biri şevketibostan satıyordu, çeyrek altın fiyatına yakın bir rakam söyleyince "Hayırlı işler" dileyip ayrıldık pazardan. 

Dolabın eksik kalan düzenlemeleri haliyle bugüne kaldı. "Yargı" dizisini izleyip Ceylin'e ve anasına yeteri kadar sinir olduktan sonra açtım kapakları. Gözümü karartıp ne varsa ıskartaya çıkardım. Poşetler dolusu ayırdım lakin dolapta yine yer yok, yine yer yok. Bu giysiler genleşiyor mu nedir, onca askı boşalttım, onca kazak, tişört, pantolon ayırdım her şey yine tıklım tıkış. Hayır giyimine kuşamına çok da düşkün biri değilim, ne ara bu kadar biriktirdim onu da bilmiyorum. Kitaplıkta da böyle oluyor, senede iki kere sevmediğim, yazarına kızdığım, bir daha elime almayacağımı düşündüğüm kitapları toparlıyor sevdiğim bir kitapçı-sahafa bağışlıyorum. Lakin kitaplıkta yine yer açılmıyor. Ürüyor mu bu arkadaşlar anlamıyorum ki. Uzun bir müddet giysi almamaya kararlıyım ama kitap konusunda söz veremiyorum 😉

Dolabın kapaklı kısımları bitti, ben de bittim. Çekmecelere de bir el atmak lazım, ona da bir-iki gün dinlendikten sonra niyet edeceğim. Çekmeceleri halledip tadilata gidecek birkaç parçayı da terziye götürürsem keyfim yerine gelecek. 

Giysi dolabıyla boğuşmanın dışında kalan zamanlarda kitap okuyorum, Şu anda elimde "Natsume Soseki"nin "Ardından"ı ile, İtalo Calvino'nun "Görünmez Kentler"i var. Bir ondan, bir diğerinden okuyorum. "Ardından" çok övüldü ama neredeyse üçte birini okudum pek tat alamadım, ilerleyen sayfalarda ne olur bilmiyorum. Sanki kuru, renksiz  bir anlatımı var, "Görünmez Kentler" ise benim için gecikmiş bir okuma oldu ama belki de zamanı şimdiydi, çok keyif alarak okumaktayım. Bunlardan önce ise çok tatlı bir kitap okudum: "Pinana". Ayşe Başak Kaban'ın bu güzel kitabı için yarın başlıbaşına bir yazı yazmayı düşünüyorum. Şimdi gidip bir servet ödediğim enginarları ve baklaları pişireyim ki bozulmasınlar. Haydi yeni haftanız hayırlı olsun...




7 yorum:

  1. Büyük işe kalkışmışsın cancağızım, kolay gelsin. :)
    Sanırım çoğumuz yazlık ve kışlık bir sokaklık bir evlik iki üç parça giysi ile idare ettik iki senedir. Bir düzenleme yapmanın zamanı geldi, artık. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kalkıştım valla neyse büyük kısmını hallettim. Çekmeceleri de hallettim mi en önemli işi bitirmiş olacağım. Ya torbalar dolusu elden çıkardım hala her şey tıklım tıkış, akıl erecek gibi değil :))))

      Sil
  2. Ben de hep düşünürüm, poşetlerce eşyayı attığımda nasıl hiçbir yer boşalmadan yine aynı kalabiliyor. Hava gibi genleşiyor mu bunlar. Eski evimin bir buçuk katı eve taşındım, yine her yer dolu, nasıl yaa.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten ya, bir zamanlar dünya kadar mutfak eşyası verdim ki ihtiyacı olan birilerine dolaplar biraz rahatlar diye, yok yine üst üste her şey, genleşiyor gerçekten, bir tuhaflık var :) Neyse en azından elden geçmiş oldu, yerlerini öğrendim. Üç senedir unutmuşum giymeye giymeye :)))

      Sil
  3. Kolay gelsin! Ananemler Ekim'den Mayıs'a dek Ankara'da, Mayıs'tan Ekim'e dek Karaburun'da yaşardı ve bir evde kışlıklar diğer evde yazlıklar olur, iki ev arası seyahat edilirken hiç giysi taşınmazdı. Bu bana çok tatlı gelirdi, ne bileyim.. Bir eve gidiyorsun ve yazlıklarına kavuşuyorsun, sanki paralel iki hayat yaşıyor gibisin. Tatlı değil mi?
    Enginar ve bakla. Yoksa baklalı enginar mı yapılacak, bayılırımmmmmm! benim için de afiyetle yiyin <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla Cerencim Ankara'da da bırakıyorum yazlıkları ama Antalya'da mevsim uzun olduğu için mecburen taşıyorum dönüşte bazı parçaları ve bu işten çok usandım esasen. Çünkü ankara'ya gittiğimde hala hava serin oluyor, bir-iki parça kışlık konuyor, dönüşte de bura sıcak, tuhaf bir döngü yani. Neyse çamaşır, pijama taşımıyorum artık, o da bir şeydir :)))
      Baklalı enginar evet, ben de bayılırım, seni de anarak yedim valla...

      Sil
  4. Oyyy bende dolap düzenlemek niyetindeyim ama bi iki hafta daha bekleyeyim havalar tam ısınsın istiyorum. Kıyafetler bence kesin ürüyorlar durdukları yerde geçen sene altı çöp torbası kadar azalttım. Bu sene gene kapağı açınca üzerime yıkılıyorlar. Ama almayacağım diye de söz versem yalan olur. :D

    YanıtlaSil