Sayfalar

29 Nisan 2022 Cuma

CUMA / 29 NİSAN

Hala dolap savaşları ile hemhâl olmaktayım. İleri cephede muzaffer olduk, art saflardaki ufak çetelerle boğuşmaktayım. Dün cümle ıvır zıvırı içine depoladığım şifonyer çekmecesiyle uğraştım. Bir poşet dolusu eskimiş oje, ruj, takı kutusu (insan boş kutuları niye saklar?), küçük keseler (az daha dursa kendiliğinden dolar mıydı ki?), bayatlamış deodorant, kokusu ekşimiş parfüm, kaymak bağlamış krem attım. On santimlik yer açılmadı. Bu durumun gizemini bilen bana da açıklayıversin bi zahmet. Artanları gerisingeri tıktım çekmeceye, sadece biraz daha düzenlice ama aradığım şeyi bulamadığımda anında eski haline geleceğinden eminim. Bu da çekmece denilen yaratığın mâkus kaderi olsa gerek. Aslında bir alt komşusuna da protesto çekmem gerekiyor, içinde mahalleye yetecek kadar fular ve eşarp var. Çalışırken o küçük eşarpları çok kullanırdım boynuma bağlamak için, şimdilerde hiç ilgilenmiyorum ama renkleri ve desenleri o kadar güzel ki atmaya da kıyamıyorum. Onları elden çıkarsam fularlarım nefes alacak, her seferinde aradığımı bulamayıp üstte duran aynı siyah fuları bağlamak zorunda kalmayacağım. Dur ben yazıyı bitirince bu konuya da bir el atayım.

Dün giysileri elden geçirirken ayırdığım tadilat gerektiren birkaç parçayı terziye götürdüm. Bir vakitler kendine içli-dışlı kabanlar diken ben daraltma-kısaltma işlemleri için terziye gidiyordum. Güldüm kendi kendime, eh her şeyi ben yaparsam terziler kimden kazanacak, zaten makinemi de eltime bağışlamıştım. Dikiş de neymiş, mümkünse düğme bile kopmasın, iğneye iplik geçirmek dahi istemiyorum. 

Terzi dükkanı Antalya'da ilk oturduğum evin arka sokağında idi, sahiplerinden kadın olanı da alt kat komşumun kızı. Kendisi yoktu, eşine bıraktım düzeltilecekleri ve yıllar sonra o sokaklarda bir yürüyüş yaptım. Ne çok ayak izi bıraktım oysa o kaldırımlarda. Oğlumun gittiği ilkokul yüksek duvarlarla çevrilmiş, giriş kapısı örülüp başka cepheye taşınmış, hepsinden öte okul ortaokula dönüşmüş. Parmaklıkların arasından içeri şöyle bir baktım, duvar boyu çamlarla çevrili bahçe aynı bahçe, okula kat çıkılmış, pencere kenarları da rengarenk boyanıp hoş bir hava verilmiş. Ne çok bekledim o bahçede, ne çok çanta taşıdım, ne çok veliyle gereksiz muhabbet ettim. "Of, tekrar veli olmak istemem doğrusu" diyerek devam ettim. O sokaklardaki mahalle havası hala sürüyor, henüz rantsal dönüşümden nasibini almamış, apartmanların hemen hepsi bahçeli ve bahçeler ağaçlar, çiçeklerle dolu. Derken aklıma geldi, eskiden pazar kurulan sokakta tek katlı, eski bir ev vardı, bahçesinde de bir leylak ağacı, gidip bakayım dedim, belki hala duruyordur ve açmıştır. Ev duruyordu yerinde ama leylak yoktu, onun yerine beni mis kokusuyla hanımeli karşıladı. Eh o da bir şeydir. İlerdeki boş dükkan Mister Koca'nın ayakkabı tamir atölyesiydi. Pek modern bir yerdi, annemler bile Ankara'dan gelince bir uğrarlardı Mister Koca'ya, topuk tamiri için falan. Sanırım Almanya'da bu alanda çalışmış bir işçi idi sahibi, epey gelişmiş araç gereçle çalışırdı, pek de kibar bir beyefendi idi. Umarım hala sağdır. Birbirine paralel ve dik kesen birkaç sokağa eskiden pazar kurulurdu. Antalya pazarlarının ilginç bir adeti vardı o yıllarda. Bir önceki gün öğlen kurulan pazar tezgahları gece pazar yerinde kalır, ertesi gün öğleye kadar devam ederdi. Adları da sabah-öğlen arası kurulduğu günle anılırdı. Bu pazar Çarşamba pazarı idi ve pek meşhurdu, zira son zamanlarda giysi tezgahları kurulmaya başlamıştı ve cidden iyi kıyafetler, ayakkabılar hesaplı fiyata bulunurdu. "Nerden aldın?", "Çarpa'dan aldım" diye de bir söylemi vardı. Sonraları sokaklara araçlar giremediği için kaldırıldı, sabit bir yere taşındı. Ben de şurada limoncu dururdu, buradan erik alırdım diye diye dolaştım sokaklarda. Bu kadar uzun süredir niye uğramadığıma da şaşmadım desem yalan olur. 

Bütün bir kış atıl duran karşımızdaki inşaat alanında tam balkonda oturulacak zaman faaliyet başladı, kepçe çalışmaya başlamış. Hapı yuttuk, gürültü bir yandan, toz bir yandan, tadından yenmez. Fakat kepçe operatörünü kutlamak lazım, kıvraklıkta değme dansöze taş çıkarır. Koca kepçeyi bir yanı park etmiş araçlarla dolu daracık sokaktan ustalıkla geçirip inşaat alanına soktu, paletleriyle asfaltı kazıdı gerçi ama o kadar kusur kadı kızında da olur 😃 Ben de balkondan seyrettim, malum iş makinası izlemek ata sporumuz 😃

Haydi bakalım, macera başlasın 😋


3 yorum:

  1. Çekmeceleri her açtığımda bir şey çıkarıp atıyorum ama tam da dediğiniz gibi 10 cm yer açılmıyor :)) Benim de bir çekmece dolusu fularım var. Desenlerine aşık olup olup yenilerini alıyorum : D Eskiden kullanamazdım, şimdi kot pantolonumun kemer yerlerinden ön cebin üstüne gelecek şekilde 2 yerden geçirip bağlıyorum. Çok hoşuma gidiyor böyle kullanmak. Bazen de salaşça topladığım saçıma takıyorum, nostaljik bir hava katıyor :) Ayrıca çanta saplarına dolayarak da kullanılıyor son yıllarda ki ben henüz denemedim ama aklımda :) İlk fırsatta deneyelim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya çekmeceler daralıyor, ya içindekiler genleşiyor, anlamadım gitti :))) Fular kullanma biçimleriniz çok güzel ama artık pantolon içine bluz sokma kilom kalmadığı için kemer gibi kullanım uymaz bana :) Saçlarım dümdüz benim mutlaka kayıyor, denedim onu, çok seviyorum aslında. Fakat çanta sapı uyar, deneyeceğim. Çok sevgiler...

      Sil