Sayfalar

18 Mayıs 2021 Salı

18 MAYIS (SABAHIN GETİRDİKLERİ)

Sabahın 6'sında açıldı gözlerim. Bu aralar erken yatıp erken uyanıyorum, bakınız kalkıyorum demiyorum, uyanıyorum. Bünye uykunun devamını reddedince bari kitap okuyayım dedim, kitabımı almak için odaya geçtim. Tam elimi kitaba uzatırken ajandamın yere düştüğünü farkettim. Almak için eğilince sehpaya çarptım, sehpanın üstündeki sürahi şık bir pirüetle kendi etrafında döndü ve sonra yan yatarak içindeki bütün suyu koltuğa ve yerlere boşalttı. İlk işim koltuğun üstüne şarjı dolsun diye bıraktığım tableti kapmak oldu. Sırt kısmı biraz ıslandıysa da hemen kuruladım, güvenli bir mıntıkaya kaldırdım. Zeminde küçük bir havuz, koltuğun üstünde ise gece bir bebek altına kaçırmış görüntüsü vardı. Tuvalete koşturup vileda sopasını kaptım, sil ha sil. Sonra baktım koltuk minderinin bulunduğu yerde kuruması mümkün değil, söktüm cırt cırtlarını yüklendim balkona. Islak yanı güneş görecek şekilde ipe astım. Hazır balkona çıkmışken akşamdan asılmış çamaşırları toplayıp yatak odasına döndüm. Üç-beş parçayı katlayıp yerine kaldırdım, eşofmanlardan birinin ceplerinin kurumamış olduğunu farkettim tekrar asmak üzere kalkarken telefona mesaj geldi. Mesaj, instagram, facebook derken gözüm eşofmana ilişti. "Yahu ben bunu asacaktım" deyip hareketlendim. Balkona giderken bir baktım tuvaletin kapısı ardına kadar açık. "Niye kapatmaz ki buranın kapısını?" diye evdeki yüzde elliye tam kızacakken vileda kovasına ilişti gözüm ve odadaki sel felaketini hatırladım, kapıyı açık bırakan bendim. Hızla eşofmanı ipe asıp sel mıntıkasına döndüm. Kalan ıslaklıkları kuruttum. Farkettim ki kitabım ve ayracım da almış nasibini selden, alelusul sildim, "biraz kabarsın da bugünü ve unutkanlığımı hatırlayım" diye düşündüm. Unutkanlığı yenmek için hatırlama metodu, yeni geliştirdim, bu ne ya, pandemi aklımızı başımızdan aldı. Söylene söylene yatağa geri döndüm ve unutkanlığa, yere devrilen sürahiye, temizlik faaliyetine karşı Macar Edebiyatı'na sığındım: "Kule Saatindeki Kuzgun/Kalman Csatho"

Nisan ayının başından bu yana beni İstanbul Film Festivali online seçkisi oyaladı. Bizzat İstanbul'da olsam ve festival normal şartlarda yapılsa bunca filmi izlemem mümkün değildi, bu da pandeminin bize kıyağı oldu, sinema salonunda izlemenin tadını vermese de en azında vakit geçirtti. Aralarında "iyi ki izledim" dedirtecek filmler de çoğunluktaydı. Dün "Suzanna Andler" filmini izleyerek Mayıs seçkisini de bitirdim. Marguerite Duras'ın aynı adlı tiyatro oyunundan (aynı adlı yazınca, eskiden Arkası Yarın'lar olurdu radyoda, başta bazen "falancanın aynı adlı romanından uyarlanmıştır" derdi sunucu, ben de romanın adını "Aynı" sanırdım, hahaha, saftirik) sinemaya uyarlanmış ama diyaloglara dayalı, aksiyonun çok az olduğu bir filmdi, o yüzden sıktı biraz. Başrolünde Jane Birkin'le Serge Gainsbourg'un kızı Charlotte Gainsbourg vardı. İnsanın su gibi güzel bir annesi varken babasına benzemesi de ne bileyim, neyse bahtı güzel olsun 😂

Aynı kapsamda "Bay Bachmann ve Sınıfı" isimli bir de belgesel izledim. 3,5 saatlik uzun bir gösterimdi ama çok ilgimi çekti. Dieter Bachmann Almanya'nın orta bölgesindeki bir kentte farklı ülkelerden gelen çocuklara öğretmenlik yapıyor. Sınıfta epeyce de Türk işçi ailelerinden çocuklar var. Yaşını başını epeyce almış, kır sakalı ve kafasından çıkarmadığı takkesiyle çok sempatik bir adam Herr Bachmann ve çocuklara yaklaşımı o kadar güzel ki, müzikten spora, heykelden oyuna kadar türlü yöntemlerle veriyor dersleri ve çocuklarla olan ilişkisi olağanüstü. "Uykun mu var?" diyor mesela esneyen öğrenciye, "Evet" diyorsa çocuk, "Geç kanepeye uyu" diyor. Hayran oldum iletişim biçimine, empati kurmasına ve çocukların kişiliğini yüceltmesine. Almanya'ya gidip şu yaşta öğrencisi olmak geldi içimden. Berlin'de belgesel dalında "Gümüş Ayı" almış zaten yönetmeni. 

Kapanma bitti ama ben hala açılamadım. Büyük açılışı Ankara'ya giderek yapmayı planlıyorum. Bakalım yolda Cevriye ile Tevriye bana ne hain oyunlar edecekler. Sizleri Marmaris İçmeler'den bir bulut şöleniyle başbaşa bırakıyor (hatırlaması bile güzel) kuruyan minderimi balkondan almaya gidiyorum. 



11 yorum:

  1. biliyorum, başınıza durduk yerde iş çıktı, yorulmuşsunuz da falan ama ilk paragrafı okurken güldüm ister istemez, özür dilerim öğretmenim :) özellikle banyo kapısının açık olmasına söylendiğiniz yerde :P

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya gülün valla, ben de kendi halime güldüm zaten. Gülmezsek bu hayat geçer mi zaten bunca stresle. Ay adamın günahını nasıl aldım, zavallıcık uyuyor halbuki, bendeki nasıl kafaysa :))
      Sevgiler

      Sil
  2. Ayy! Sabah sabah, ne macera olmuş, geçmiş olsun. Bu ara hep böyleyiz, işleri yarım bırakıp, o ana dikkat çeken başka şeye dalmalar filan...

    Şu belgesel benim de gözüme çarpmıştı, bir niyetlenip girişsem mi? :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla sersem sepelek bir şey oldum Ekmekçim, sonumuz hayrola.
      Belgeseli seversin diye umuyorum, ben ki uzun süreli filmlere tahammül edemiyorum, bunu severek izledim. Süresi dolmadan yakala...

      Sil
  3. Ayy annesinin güzelliği yerine babasının çirkinliğini alan kızlara hep üzülmüşümdür :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. He valla, o su gibi kadın dururken :) Bir örnek de minik Charlotte, anan dururken git nenene benze :))

      Sil
  4. Bazen ufak bir hareket böyle anlamsız bir silsileye neden olabiliyor sahiden. Gülümseyerek okudum:) O sırada sabrı korumak çok önemli:)
    Festival filmlerinden sadece Another Round ve Dünyanın En Güzel Oğlanı'nı izleyebildim. Öyle bir boş vermişlik var üzerimde. Neyse ki iki filmi de çok beğendim. Bay Bachmann ve Sınıfı için kararsız kalmıştım. Keşke alsaymışım:)
    Sevgiler Nurşen Hocam. Dilerim Cevriye ve Tevriye yolda uslu dursunlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sonradan eğlenceli oluyor Sezercim düşününce :)
      Şimdi Uçan Süpürge filmleri başladı, ona aldım bir dünya bilet, ilk filmi izledim bile nefisti.
      Ümarım uslu dururlar ama pek olası görünmüyor.
      Çok sevgiler...

      Sil
  5. Ahhh okul ne güzel kokuyordur şimdi. Bu mevsimde akşam saatlerinde Mimarlık ve Beşeri arasında bir yerlerde olmayı hala çok ama çok özlüyorum. Ankara'ya gelmeyeli çok oldu. iş nedeniyle yolum düşüyordu şimdi o bahane de kalmadı. Bir arkadaşım var. İlk uygun zamanda ona gelmek istiyorum. Kimbilir ne zaman olacak :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorum yanlış yazıya olmuş ama varsın olsun :) İnan arabayı durdurup karşıya geçip koklamak istedim ama nasıl bir trafik, mümkünü yoktu. ODTÜ'lü değilim ama muhtelif zamanlarda yolum düştü, gerçekten şimdi ne kadar güzeldir. Bizim çocuklar arada torunu götürüyorlar çimlerde oynasın diye, çekirdekten ODTÜ'lü olacak bebe, zaten göbek de orada gömülü :)
      Pandemi bitsin bahaneye gerek yok, burada ben varım yazın, ev müsait seni konuk etmekten mutlu olurum...

      Sil
    2. Canım benim çok teşekkür ederim :)))) Bir gün inşallah. Göbek meselesine gelince, sanırım okulda gömülü çok göbek vardır. Bizim bebelerin yok ama eşimin kardeşinin oğlunun göbek bağını da benim gömmüştüm zamanında :)))

      Sil