Sayfalar

24 Ocak 2016 Pazar

ŞARKILAR, KİTAPLAR, ANILAR

"Gel gitme, kalmasın gözüm yollarda
Her taraf bu akşam sel fidan boylum
Çılgınca dağları saran bu karda
Geçilmez o Çamlıbel fidan boylum

Bu akşam ben gibi sen de mahmursun
İlişme kolların boynumda dursun
Karanlık geceme yıldız olursun
Gel gitme bu akşam gel fidan boylum"

Sözlerini Ömer Bedrettin Uşaklı'nın yazdığı, Kaptanzade Ali Rıza Bey'in bu segah bestesi dolandı gün boyu dilime. Babamın sık sık söylediği iki şarkıdan biriydi çocukluğumda, öteki de:

"Kız sen ne güzelsin sana gençler tapacaklar
Saklan güzelim kalbime saklan kapacaklar
Arkanda bütün gün dolaşıp kur yapacaklar
Saklan güzelim kalbime saklan kapacaklar

Bir şarkı ki yalnız sana, yalnız sana ait
Birlikte geçen günlere ağyar bile şahit
Sevdim seni kafi bu sözüm fazlası zait
Saklan güzelim kalbime saklan kapacaklar"

Bu ikinci şarkının ikinci dörtlüğündeki "Bir şarkı ki yalnız sana, yalnız sana ait" dizesindeki "sana ait"i "sanayi" olarak anladığımı, "ağyar"ın ne olduğunu ise ancak birkaç yıl sonra öğrendiğimi itiraf edeyim ama ben 7 yaşındayken bu şarkıları bilir ve söylerdim. Şimdi bu şarkıları bilen 7 yaşında çocuk var mıdır? Ya da pazar sabahlarına  tepesine vurmadan çalışmayan, eskimiş, kara bir radyodan yükselen, Zehra Eren'in erkeksi alto sesiyle söylediği tangolarıyla başlayan. Zehra Eren de öldü zaten geçenlerde:

https://www.youtube.com/watch?v=Yj1uYyrGVCI
Sesinden bir tango dinlemek isterseniz  tıklayınız lütfen.

2016 bana çocukluğumu hatırlatan, sevdiğim, kıymet verdiğim insanları toparlayıp götürmeye başladı gelir gelmez. Dün de Tahsin Yücel'in aramızdan ayrıldığını duyduk, ki en sevdiğim yazarlardan biridir. Değerinin yeterince bilinmediğini düşünürüm hep. Hakkında yazılmış nehir söyleşi kitabının adı bile "Görünmez Adam"dır. Ama kitapları öyle midir, adamın gözüne gözüne sokar gerçekleri roman kurgusu altında. "Gökdelen"i okuyanlar bilir, adeta günümüzü yazmıştır yıllar önce. "Peygamberin Son Beş Günü", "Bıyık Söylencesi", "Mutfak Çıkmazı", "Kumru ile Kumru", "Yalan" ve diğerleri. Hepsini tekrar okuma isteğiyle dopdoluyum ama kitap çok, vakit az. Okunma sırası bekleyenlere haksızlık etmek istemiyorum. Ara sıra öykü kitaplarını rastgele açıp bir "Albızdan (Elbistan)" söylencesi okuyarak anarım elbet. Huzurla uyusun. 

Çıktığı günden beri bekleyenlerden biri Murathan Mungan'ın "Harita Metod Defteri" idi, dün elime alabildim sonunda. Yukardaki şarkıların, çocukluğuma dönüşümün sebebi biraz da odur belki. Okuması gayet keyifli bir kitap. Keyifli dediğime bakmayın, ben daha çok hüzünleniyorum yazarın çocukluk anılarını okurken ama bir kitap okuruna gerçek duyguyu veriyorsa da okunması keyiflidir. Yer yer kendimle özdeşlikler kuruyorum, hele "Çilek ve Bilezikler" başlıklı bölüm bittiğinde bir süre sayfayı çeviremeden öylece kaldım. Anafartalar Caddesi'ndeki kuyumcular, vitrinlerin ışıltısı, annemin önceleri benimle, sonra kardeşimle sık sık ziyaret edip kimi zaman bir şeyler aldığı, kimi zaman bir şeyler sattığı kuyumcusu Bedri, tıpkı Mungan'ın annesi gibi gelecek garantisi olarak gördüğü kolundaki bilezikler zihnimin derinliklerinden çıkıp geldiler, bileziklerinin şıkırtısını bile duydum adeta. Bu anısında Murathan Mungan babası askerdeyken annesiyle sığındıkları Ankara'daki dayısının evini, evdekilere rahatsızlık vermemek için sık sık gün boyu sokaklarda amaçsızca gezmelerini, parasızlıklarını anlatır. O gün de anafartalar Caddesi'ne kadar uzanmışlardır, bahar başlangıcıdır ve tezgahlardan birinde çok sevdikleri bir meyveyi, çileği görürler. Küçük Murathan çılgınca bir tutkuyla çilek ister, annesi ne yapsa caydıramaz, hiç parası yoktur zira. Sonunda dayanamaz ve kuyumculardan birine girip parmağındaki o güne kadar kıyıp da bozduramadığı alyansını bozdurur ve çilek alır, ana-oğul bir banka oturup yerler çileği, daha doğrusu çilek boğazına dizilir Murat'ın mahcubiyetten, o gün parasızlığın insanı erken büyüttüğünü anlar. Anı zaten hüzünlüydü ama sonuna eklediği 2-3 satır beni yüreğimden vurdu:

"Bazı günlerin hatırı bütün bir ömre yayılır. Yazarların yazdıkları dualarıdır. Bu metin ruhuna gitsin anne."

8 yorum:

  1. Çk etkilendim çok;burnum sızladı ,gözlerim doldu...Baktım kaldım uzun uzun kendi çocukluğuma daldım ,çıkamadım...Teşekkürler Leylak Dalı 'cığım.Sevgi ile...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah Arzucum, ben de öyle oldum, bir de öyle ortak noktalar buldum ki, sanırım yazarla yaşıt olmamızın getirdiği bir durum. Benden de çok sevgiler...

      Sil
  2. Manevi değerlerin neredeyse tamamen yokolması nedeniyle mi bu kadar eskiye özlem duyuyoruz acaba :(
    İlk gençlik yıllarımda duymaktan nefret ettiğim "bizim zamanımızda...." diye başlayan cümleleri artık ben de bol bol kurmaya başladım...
    4,5-5 yaş şarkım varmış benim, annem hep hatırlatır... "Sesinde şarkısı aşkın,figan olup gidiyor..." :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım haklısınız, biraz da yaşın kemale ermesinin rolü var sanırım :) Sizin şarkı da çok güzelmiş, öyle severim ki, annem söylerdi :(

      Sil
  3. Dün Murathan Mungan söyleyişi vardı CKM'de. Öyle güzeldi ki. Güzel insan, diye düşündüm. Satırları gibiydi aynı, samimi. Ben romantiğim dedi. Şu iflah olmaz dedikleri cinsten. Bir de realistler var. Onlar bina yapar, ihale alır. Romantikler de dünyayı güzelleştirir ve yaşama dair umutlarını hiç kaybetmezler.
    Tek bir cümle bile yetiyor bazen hayata yeniden tutunmak için.
    Öpüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. M. Mungan'la iki kez aynı ortamda bulundum, biri imza günüydü ve çok gergin, çok kasıntıydı, bende olumlu duygular uyandırmamıştı. Sonra Antalya Kitap Fuarı'nda, hıncahınç dolu bir salonda, çocukların ağladığı, insanların sürekli hareket ettiği bir ortamda söyleşisine katıldım, bambaşka bir adam dinledim, şaşırdım kaldım. Gerçek Murathan'ın ikincisi olduğunu düşünüyorum yazdıklarından hareketle, umarım öyledir :)

      Sil
  4. Son satır beni de vurdu. Fena vurdu.
    Benim ilk şarkım bir marş. Ellinci yıl marşı. Yaş iki. Televizyonda çok sık çalardı, sen de öğrenmiştin der annem. "Müjdeleeeer var yurdumuuun" diye olur olmaz her yerde söylermişim. Ama hatırlamıyorum. Asıl hatırladığım ilk şarki "neden saçların beyazlamış arkadaş" yaş üç buçuk olmalı, kardeşim daha yok "sana da benim gibi çektiren mi vağğğr". Sonra neden depresifim acaba diye düşün :D

    YanıtlaSil
  5. Ben de daha okuyamadım bu kitabını. Ve tam şimdi büyük bir okuma isteği ile doldum. İnsanı derinden etkileyen bir anı....benzer anılarımızı yad etmeye davetkar.
    Sevgiler,
    Avarebalon

    YanıtlaSil