Sayfalar

26 Ocak 2016 Salı

"NE GÜZEL KOMŞUMUZDUN SEN NERİMAN ABLA"


 
O'nu ilk gördüğümde ilkokul üç ya da dörtteydim sanırım. Küçük bir kamyona sığan eşyalarıyla taşınmışlardı köşemizdeki daireye. Babil Kulesi benzeri bir sitenin 24'er daireli 4 bloğundan birinde oturuyorduk. 1957 yılındaki Hatip Çayı baskınında evleri yıkılanlara uzun taksitlerle dağıtılmış bir sosyal konuttu burası ve her hanenin acıklı bir sel öyküsü vardı. Neriman abla da onlardan biriydi, annem ve diğer komşularla hoşgeldine gittiğimizde ben  beyaz tenine, gümrah siyah saçlarına ve Sevda Ferdağ'a benzeyen güzelliğine hayran hayran bakarken O sel baskınından kurtarılmış çeyiz sandığından çıkan, çamurla lekelenmiş, parçalanmış gelinliğini görünce nasıl ağladığını anlatıyordu. Bizimkiler gibi mütevazı bir evdi, lüksten uzak, az eşyalı, kendi halinde. İçini dolduran, ışıldatan Neriman ablaydı. Büyüğü benimle yaşıt iki oğlu vardı, çok geçmeden hamile kaldığı üçüncü oğlan doğduktan kısa bir süre sonra şehirlerarası otobüslerde şoför olarak çalışan kocası trafik kazasında ölecekti. O günü hiç unutmuyorum, Amasra'da geçirdiğimiz yaz tatilinden dönmüştük. Daha bavullarla evden içeri yeni girmiştik ki tüm apartmanın anası Müyesser teyze ardımızdan fırtına gibi dalmış ve bir "Hoşgeldiniz" kelamı bile etmeden "Biliyor musunuz siz yokken ne oldu, Çağlayan öldü" deyivermişti. Duyduğumuz haberle şok, gencecik adamın ölümüne mi yanalım, biri bebek üç çocukla geride kalan Neriman ablaya mı, bakakalmıştık. 

Dik durdu ama Neriman abla, toparladı kendini, kimselere muhtaç olmadı. Çalışmaya başladı, yıllardır  taşıdığı ev kadınlığı gömleğini kolayca çıkarıp memuriyet gömleğini geçiriverdi üstüne. Sabahları ben okula giderken O da işyerine götürecek servise doğru yürürdü, arkasından bakardım, o edalı yürüyüşüne, kendinden emin havasına özenirdim. Hayalimde hep sarılı-siyahlı ince bir kumaştan, verev etekli, belindeki kemerde  siyah bir gül olan 70'lerin modasına uygun bir kıyafetle yerleşiktir. Neredeyse tamamı ev kadını olan apartmanın yegane çalışan kadınıydı ve bir yerde hepsinin koruyucusu gibi olmuştu. Paraya ihtiyacı olana para, derdini dökene genizden gelen kalın sesiyle akıl verir, yardımcı olmaya çalışırdı. Bir bayram günüydü, ortaokula gidiyordum. Annem, babam ve aynı sitede bir başka blokta oturan anneannem uzak bir semtteki akrabamıza bayram ziyaretine gitmişti. Ben yalnızlığımdan hoşnut kitabıma gömülmüştüm ki zil çaldı. Kapıdaki anneannemin bloğunda oturan bir komşuydu ve dayımın çok hastalandığını, gelip ilgilenmemizi söyledi. Koşarak anneannemin evine gitiğimde dayımın adeta kendinden geçmiş, ateşler içinde yattığını gördüm, hiçbir şey yapamıyordum. Cep telefonlarının henüz icat edilmemesi bir yana ev telefonumuz bile yoktu. Bir şey yapamamanın çaresizliğiyle, ağlayarak eve dönüyordum ki karşımdan Neriman abla geldi. Beni öyle ağlar görünce telaşlandı, durumu öğrenince hemen yoldan bir taksi çevirdi, birlikte bindik, akrabamızın adresini verdik, annemlere ulaşıp durumu bildirdik. Neriman abla bu defa anneannemi alıp dayımla ilgilenmesi için geri götürdü. Bu olayı hiçbir zaman unutmadım, apartmanımızın bütün kadınları annemiz gibiydi ama Neriman abla yeri geldiğinde babamızın görevini de üstlenebiliyordu. Her ne kadar sevmediğim bir terim olsa da "Erkek gibi kadın" dediklerindendi, bilhassa kadınların tüm görevinin ev içiyle sınırlandığı o yıllarda. 

Sonra taşındık o mahalleden. Zaman zaman görüştük, iyi-kötü günleri paylaşmaya devam ettik. Son yıllarda göremez olmuştum, haberlerini alıyordum ara sıra. Yedi yıl önceydi, tüm eski komşularla buluşmuştuk, son görüşümmüş demek, bu sabah ölüm haberini aldım, içim yandı. O kuşağın kadınları birer birer giderken yanlarında çocukluğumdan birer parçayı da götürüyorlar. Şimdi orada annem, anneannem, Şefika abla, Müyesser teyze O'na şanına layık bir karşılama yapmaktadırlar, hem mahalle dedikoduları birikmiştir, öncelikle blokları yıkan müteahhite edilecek beddualar, sıralanacak küfürler vardır. Müyesser teyze üstüne bastıra bastıra "eşşşooolueşşek" derken, anneannem "boyu devrilesice" den başlayıp arka arkaya sıralamıştır ilençlerini. Şefika abla hoşgeldin çayı demlemeye gitmiştir, annemse bu dünyadan gelen haberleri dinlemektedir merakla. Cümlesinin ruhu şadolsun, nur içinde uyusunlar. 

Ahmet Muhip Dranas'ın "Fahriye Abla" şiirini ne zaman dinlesem aklıma Neriman abla gelirdi ve eminim Dranas Neriman abla'yı tanısa şiiri O'na ithaf ederdi:

"Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen Neriman abla!"

10 yorum:

  1. Okurken gözümde canlandı film gibi, çok güzel anlatmışsın, nurlar içinde yatsın hepsi...

    YanıtlaSil
  2. Leylakcığım,
    Başınız sağolsun. Bir kaç cümle yazdım sildim sonra. Ne desem nafile!
    Yerinde rahat etsin Neriman hanım.

    YanıtlaSil
  3. Başın sağolsun Nurşen. :(((
    ...

    YanıtlaSil
  4. gözlerim doldu. hem neriman ablaya hem de artık çocuklarımızın böyle anıları olmayacağına :) huzur içinde yatsın tüm kaybettikleriniz.

    YanıtlaSil
  5. Basiniz sagolsun. Ne guzel bir kadin gecmis hayatinizdan..

    YanıtlaSil
  6. Dik duran kadınların hayranıyım...
    Huzur içinde uyusun son uykusunu Neriman Ablan <3

    YanıtlaSil
  7. Leylak'ım Bacımguşum sanırım bu dünyanın en güzel yanı , Neriman Abla fibi kadınlar ve onları tanımış olmak.
    Nurlar içinde yatsın, huzurla uyusun.

    YanıtlaSil
  8. Huzur içinde uyusun.Ne mutlu ona arkasından böyle güzel şeyler söyleyen insanlar var.

    YanıtlaSil
  9. Huzurla, nurlar içinde uyusun.
    Ne güzel şey, onu tanımak/hatırlamak...

    YanıtlaSil