Sayfalar

30 Kasım 2014 Pazar

PUF


Görsel: Buradan

Öğleye kadar en önemli uğraşım buz kalıbına dönmüş ayaklarımı ısıtmaktı, ne yaptımsa muvaffak olamadım. O süreçte boş durmadım tabii ki, "Mr. Selfridge" dizisinin 1. sezon 3. ve 4. bölümlerini izledim, izlerken bir adet battaniye motifi ördüm, ortalıkta yayılmış duran kimi kitap ve broşürleri toparladım, portakal reçelinin ikinci aşamasına geçip yarım saat kendi suyunda kaynattım. Mutfak mis gibi koktu. Soğuduktan sonra buzdolabına kaldırdım tekrar ve akşama ne yemek yapacağımı düşünmeye başladım. Pazar günleri yemek işini çoğunlukla geçiştiriyoruz, sanırsın çalışıyoruz ama işte eski alışkanlık. Kısır mı yapsam diye geçiriyordum aklımdan ki iki haftadır kısır yediğimizi hatırladım, caydım. Derken kafamda "puf" diye bir ampul yandı ve "puf böreği" yapmaya karar verdim. Bu kararı verdiğim için puf böreğinde usta olduğumu sanmayın, hayatım boyunca bir kere yaptım onu da bir yemek kitabından bakarak ve komşudan oklava alarak yapmıştım, yarısını da oklavayı iade ederken komşuya götürmüştüm. Sözkonusu yemek kitabı yıllar içinde parçalanıp mefta olduğu için sanal aleme başvurdum. İnternette bulduğum onyüzmilyonbin tarif üç aşağı beş yukarı birbirinin aynıydı. Malzemeleri asgari müşterekte birleştirip bir liste yaptım. Evdeki yoğurt süzme, karbonat bayat, oklavaysa hâlâ yoktu. 2 kişilik hane halkının 2. bireyini markete yolladım süzme olmayan yoğurt ve bayat olmayan karbonat almak üzere. Oklava markette satılmadığı için evdeki merdaneyi görevlendirdim. Yakın zamana kadar o da yoktu ama yılbaşı kurabiyesi yapmak için bir tane edinmiştim Allahtan. Malzemeler gelince önce çayı ocağa koydum, sonra sıvı malzemeleri karıştırdım, başladım un eklemeye. Bu "aldığı kadar" savsaklaması sanırım tarifini paylaşmak istemeyen haris aşçılar tarafından uydurulmuş. Bir de "kulak memesi" var ki ayrı bir facia, parmaklarım hamurla kulağım arasında mekik dokudu..... dersem inanmayın tabii ki. Kaç zamanın mutfak kadınıyız yahu, kulak memesi kıvamını bilmez miyim hiç :) Yalnız tarif sanırım 10 çocuklu bir aile için verilmiş, ekle babam ekle hamur una doymadı. Paketin tamamını boşalttım içine, oldu bir küvet dolusu hamur, sonunda kulak memesine ulaştım. Sırtını pışpışlayıp "hadi canım sen biraz dinlen" diyerek iç malzemesini hazırlamaya başladım. Peynirle dereotunu karıştırıp "bu kadar tembellik yeter" dedim hamura ve tezgahı unlayıp açmaya başladım. Merdane oklavaya benzemiyor tabii ki, sık sık aksilik etti, kavga dövüş açabildim. Bu arada tezgahı, yerleri ve üstümü başımı un içinde bıraktığımdan hiç söz etmeyim iyisi mi :) Annem puf böreği yaptığında kenarı sivri bakır bir tencere kapağıyla keserdi tavaya atmadan önce. Annemi anmak için ben de asimetrik yapmaya karar verdim ama bakır tencere kapağı olmadığı için evdeki en sevdiğim alet olan pizza kesicisiyle kestim. Eğriş büğrüş şekiller çıkardım. Pişince yanyana getirip puzzle yaparım dedim. Sıra kızartmaya gelince farkettim ki market siparişi verirken riviera zeytinyağı da vermek lazımmış. Bir süredir evdeki yegane sıvı yağ sızma zeytinyağı çünkü. O kadar çatlak su kaçırmaz dedim ve başladım cozur cozur kızartmaya. Koca bir kase tepeleme dolunca hamurun bir kısmını buzluğa kaldırdım, zaten yorulmuştum. Artık beslenme saati başlasındı. 

Şu anda midemde dinlenmeye terkettiğim puf börekleri eşliğinde yazıyorum, uykumu getirdi kâfir. Hani öyle pek muhteşem olmamıştı ama idare ederdi. Not vermek gerekirse 10 üzerinden 7 verirdim öğretmen olarak. Sanırım hane halkının ikinci elemanı daha çok beğendi, o 7,5 dan 8 verebilir diye düşünüyorum :)

2 yorum:

  1. İkinci elemanlar böyle takdir ediyorlarsa insanı, ne mutlu birinci elemanlara! :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her daim olmuyor be Ekmekçim, galiba karnı çok açtı :)

      Sil