Sayfalar

21 Eylül 2013 Cumartesi

SOKAKTA KİM VAR?



Kadın 17 yaşından beri defalarca arşınladığı kaldırımlardan bir kez daha geçerek üst geçite vardı. Havanın serin olduğunu düşünmüştü ama öğle  güneşi, "ben geldim" diyen sonbahara rağmen yakıyordu. Üstgeçidin geçen yıl cam yünü döşenen metal zemini evvelki kadar olmasa da yanısıtıyordu sıcağı, tangırdayarak hızla geçti alttan kayan arabaları görmeden karşı caddeye. Minibüslü çiçekçi tekrar sahne almıştı İçel Sokağın köşesinde. Yaz boyu ortalarda yoktu, havalar nisbeten serinleyince çoğunluğunu kasımpatlarının oluşturduğu mevsimlik çiçeklerle dönmüştü, bir sonbahar klasiği alıç dizilerini de yanında getirerek. Gülümsedi kadın sarılı-kırmızılı alıçları görünce. İlkokuldayken ya giderken ya dönerken bir dizi alır boynuna geçirirdi. Önlüğün küskün kara rengi bir anda canlanır, neşelenirdi. Bir-iki yıl önce, tam da bu çiçekçinin sattıklarından 2 dizi almış, neredeyse tamamı çürük çıktığı gibi, yiyebildiği birkaç tanesi de midesini uzun süre ağrıtmıştı. "Çocukluk" dedi, "çürük de olsa yiyorduk demek ki, mideler de sağlammış o zamanlar". Yanından yöresinden geçen insanların bir kısmı kulağındaki telefona, bir kısmı da yanındakilere bağıra bağıra birşeyler anlatıyordu. Eskiden çocuk sesleri olurdu sokaklarda, şimdi telefonlar sayesinde sahiplerinin özel hayatlarını öğreniyoruz istemeden diye düşündü. "Yarına kadar sana izin" diye bağıran sesle ayrıldı daldığı düşüncelerden, malum yine telefon, "neyse ki izin bana değilmiş" diye güldü kendi kendine.

Yoğun trafikli ana caddeden geçmek için üst geçidin minare merdiveni gibi uzanan basamaklarını gözü kesmedi, acelesi olduğu her halinden belli tombul bir kadının ardına konuşlandı. "Dursana" diye bağırdı öndeki kadın gelen otomobillerden birine doğru, sürücü aldırış etmeyince sinirlendi, "ölürsün değil mi biraz yavaşlasan" dedi ve attı kendini caddeye, araçlar mecburen hız kesti, kadın da onun ardına takılıp koşturarak ulaştı karşı kaldırıma. Severdi Yüksel Caddesi'nin kuş cıvıltılarını, çınar ağaçlarını, okullar açıkken Mimar Kemal İlkokulu'nun bahçesinden yükselen çocuk çığlıklarını, banklarda tembellik yapan insanlarını, memur adamla oturan kadın heykelini, ayakkabı boyacılarını, hiç dinmeyen karmaşasını. Fotoğrafçıya uğrayacağını neredeyse unutuyordu, sola döndü, dükkandan içeri girdi. Fotoğraf tabettiren ender azınlıktan olduğu için esmer, kavruk yapılı genç görevli tanıyordu artık onu. İsminin ilk harfini değiştirse de "Buyrun" diyerek adıyla karşıladı. Kısa bir hal-hatır faslından sonra flash bellekteki fotoğraflar bilgisayara indirildi, istekler kaydedildi ve kadın 2 saat sonra uğrayacağını söyleyerek ayrıldı.

İkinci durak bir giyim mağazası idi, alışverişini tamamlayıp kasaya ödemesini yaptıktan sonra hediye paketi istedi. Görevli genç adam biraz yavaş ve beceriksizdi, nitekim paket kağıdıyla parmağını kesti. Akan kanı pakete değdirmemek için işi bir başkasına devretti ve yine beceriksiz hareketlerle yara bandı sarmaya başladı. Kadın o sırada alışverişini bitirmiş ve dışarı çıkmıştı. Caddenin hafif yokuşundan yukarı doğru tırmanmaya başladı. İnsanların yüzleri asık, görünümleri mutsuzdu.  Önünde yürüyen ve konuşmalarından anne-kız oldukları anlaşılan iki kadından anne olanının ayağına yandan geçen bir adamın suyunu içip bitirdikten sonra rastgele fırlattığı pet şişe denk geldi. Çok sinirlendi kadın: "Geri zekalı, terbiyesiz, hayvan" diye bağırdı adamın arkasından. Tatmin olmamış olacak ki "hayvan oğlu hayvan" diye ekleyip pekiştirdi sıraladığı sıfatları. Hırsını hâlâ alamadığı bir bankanın kapısından girmeye çalışan pet şişe fırlatıcısına "öküz, içtiğin suyun şişesini atarken dikkat etsene" diye bir kez daha bağırmasından belliydi. Adam döndü, "ne diyorsun sen" anlamına gelecek bir işaret yapıp bankanın girişinde kayboldu. Sırtında kocaman, beyaz bir dolar işareti bulunan lacivert hırkalı kız, tombul bacaklarının bitimindeki küçücük ayaklarına çok yüksek topuklu bir sandalet giymiş, zorlukla yürüyen kadın ve o kadını gözlerini ayırmadan süzen itfaiyeci kıyafetli adam bağırışın geldiği yöne çevirdiler dikkatlerini. Kadınsa "sokaklar ne eğlenceli" diye düşünerek kardeşiyle buluşacağı cafeye doğru hızlandırdı adımlarını...

7 yorum:

  1. Aklıma anneannem geldi. Gençliğinde de severdi ya, yaşlılığında bayılırdı. Meydanlık bir yerde bir banka oturup geleni geçeni seyrederdi. Ben sıkıcı, diye düşünürdüm. Oysa o çok eğlenceli olduğunu iddia ederdi. Bıraksan sabahtan aşama otururdu. Rahmet istedi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay benimki de öyleydi, giderek anneannelere benzeyeceğiz galiba :)

      Sil
  2. Bu yazıların müptelası oldum ben! Bu kadın nerede acep? Öpecem, o kadar!

    YanıtlaSil