Fotoğraftaki balkonumuzun 10. nesil anne adayı Türkan, müstakbel yavrusu ile poz vermekte. Uzun süre didiştik, bu sefer kiracı olarak kabul etmemekte kararlıydım ama olmadı. Onlar daha ısrarcı çıktı, buldukları her yere; klimaya, hortum rulosuna, yedek bütangaz tüpünün üstüne, çöp kovasının kapağına ağızlarında getirdikleri 2-3 çöpü yerleştirip yumurta bırakmaya niyetlendiler o ve Cüneyt. Sonuçta elcağızımla bir yuva yaptım ve yerleştirdim, oturur oturmaz da yumurtladı garip ve hemen ertesi gün de ikinci yumurta diğerinin yanında yerini aldı. Beklemedeyiz şimdi. 10-15 güne tüysüz, çirkin mi çirkin yavrular çıkar. Bu güzelim kuşların bebekken bu kadar çirkin olabileceklerine ihtimal vermezsiniz. Sonra o minik, çirkin şeyler hızla büyüyor ve bir de bakıyorsunuz hop uçup gitmişler.
Bizim kumru maceramız "Parmaksız Salih" ile başladı. Türkan ve Cüneyt'in büyük büyük büyük dedeleri olur Parmaksız Salih. Pençe mi denir, parmak mı her ne denirse bir tanesi kopuktu sağ ayağında. Oradan tanıyorduk zaten onca kumrunun içinde. O aralar bizim balkonda rengarenk açan saksı saksı kedi tırnakları vardı. Sanırım kuş kısmının sevdiği sebze türüne giriyordu yeşil yaprakları ki her balkona çıkışımda saksılardan birine yerleşmiş bir kumru buluyordum. Çıt çıt yiyordu o yeşil yaprakları, yemekle kalmıyor toprağını da deşip yerlere saçıyordu. Kovalarken, azarlarken gel zaman git zaman ahbaplığı ilerlettik Parmaksız Salih'le, aileden biri gibi oldu. Balkonda kahvaltı yaparken teklifsizce masaya konuyor ve peynir parçalarını, ekmek kırıntılarını didikliyordu. Fena halde yüzgöz olmuştuk anlayacağınız. Sonrasında Salih'in verdiği, arkasında "Hamili kart yakinimdir" yazan kartvizit ile çocukları torunları bizim balkonu mesken edindiler. Bir süre sonra meskenlikten çıkıp doğumevine dönüştü. Yılda iki kez çifter çifter salıyorduk yavruları gökyüzüne. Salih torunlarının mürüvvetini görmüş bir dedenin gururuyla tüylerini kabartarak geziniyordu balkonda, tabii eşiyle birlikte. Eşi, Salih'ten daha beter ilerletti samimiyeti, ben okuldayken oturma odamın tam ortasına tuvaletini yapacak kadar vıcık bir ilişkiye girmiştik kendisiyle. Hanımefendi açık balkon kapısından girmiş ve ne kadar entellektüel olduğunu belgelemek için bol kitaplı odayı seçmişti tuvalet olarak. Neyse ki bu ilk ve son oldu, Salih'e diskur çektim, o da karısının kulağını çekti de alışkanlığa dönüşmedi bu olay.
Salih uzun yıllar yaşadı, sanırım ecdatları Tibet dağlarından gelme, temiz hava, doğal gıda alıp meditasyon falan yapmış kişilerdi ki bu kadar uzun oldu ömrü. Kendisi kuşlar cennetini boylayalı birkaç yıl oldu ama torunlarına hizmet vermeye devam etmekteyiz gördüğünüz gibi. Altın Portakal Film Festivali zamanı doğdukları için Türkan ve Cüneyt adını alan son kuşak şimdi ana-baba olmaya hazırlanıyor. Haydi bakalım bu kez isimlerini birlikte koyalım yavruların. Önerilerinizi bekliyorum...
*
"Nedir bu dünya hali
Nedir bu bozuk düzen
Dün çıktı yumurtadan
Bugün sevdalı kumru"
Oktay RİFAT /Vazife şiirinden
Bizim kumru maceramız "Parmaksız Salih" ile başladı. Türkan ve Cüneyt'in büyük büyük büyük dedeleri olur Parmaksız Salih. Pençe mi denir, parmak mı her ne denirse bir tanesi kopuktu sağ ayağında. Oradan tanıyorduk zaten onca kumrunun içinde. O aralar bizim balkonda rengarenk açan saksı saksı kedi tırnakları vardı. Sanırım kuş kısmının sevdiği sebze türüne giriyordu yeşil yaprakları ki her balkona çıkışımda saksılardan birine yerleşmiş bir kumru buluyordum. Çıt çıt yiyordu o yeşil yaprakları, yemekle kalmıyor toprağını da deşip yerlere saçıyordu. Kovalarken, azarlarken gel zaman git zaman ahbaplığı ilerlettik Parmaksız Salih'le, aileden biri gibi oldu. Balkonda kahvaltı yaparken teklifsizce masaya konuyor ve peynir parçalarını, ekmek kırıntılarını didikliyordu. Fena halde yüzgöz olmuştuk anlayacağınız. Sonrasında Salih'in verdiği, arkasında "Hamili kart yakinimdir" yazan kartvizit ile çocukları torunları bizim balkonu mesken edindiler. Bir süre sonra meskenlikten çıkıp doğumevine dönüştü. Yılda iki kez çifter çifter salıyorduk yavruları gökyüzüne. Salih torunlarının mürüvvetini görmüş bir dedenin gururuyla tüylerini kabartarak geziniyordu balkonda, tabii eşiyle birlikte. Eşi, Salih'ten daha beter ilerletti samimiyeti, ben okuldayken oturma odamın tam ortasına tuvaletini yapacak kadar vıcık bir ilişkiye girmiştik kendisiyle. Hanımefendi açık balkon kapısından girmiş ve ne kadar entellektüel olduğunu belgelemek için bol kitaplı odayı seçmişti tuvalet olarak. Neyse ki bu ilk ve son oldu, Salih'e diskur çektim, o da karısının kulağını çekti de alışkanlığa dönüşmedi bu olay.
Salih uzun yıllar yaşadı, sanırım ecdatları Tibet dağlarından gelme, temiz hava, doğal gıda alıp meditasyon falan yapmış kişilerdi ki bu kadar uzun oldu ömrü. Kendisi kuşlar cennetini boylayalı birkaç yıl oldu ama torunlarına hizmet vermeye devam etmekteyiz gördüğünüz gibi. Altın Portakal Film Festivali zamanı doğdukları için Türkan ve Cüneyt adını alan son kuşak şimdi ana-baba olmaya hazırlanıyor. Haydi bakalım bu kez isimlerini birlikte koyalım yavruların. Önerilerinizi bekliyorum...
*
"Nedir bu dünya hali
Nedir bu bozuk düzen
Dün çıktı yumurtadan
Bugün sevdalı kumru"
Oktay RİFAT /Vazife şiirinden