Efendim geldim söz verdiğim gibi. Bugün kısmetime iki film düştü, dün üç tane izlemiştim. İki günde beş filmle maratona başladım. Gönül hepsini izlemek istiyor ama mümkünü yok, zira ulusal ve uluslararası yarışma filmlerinin dışında yarışma dışı da bir sürü film gösteriliyor. Öyle kolay birşey değil anlayacağınız, oturup dersinizi çalışmanız lazım. Bunun için öncelikle gösterim programlarını içeren bir broşür edineceksiniz, bir de kalem-kağıt. Sonra konularını okuyarak filmleri seçeceksiniz ve birbirine çakıştırmamaya çalışarak işaretleyeceksiniz. Kafa karışıklığı olmaması açısından kendinize özel bir liste yapmanız gerek. Sonra efendim sıra biletleri temin etmede. Birkaç salonda birden oynatılıyor, birbirine yakın salonları seçmenizde fayda var, üstelik yağmur-fırtına kasıp kavururken ortalığı ıslak sıçana dönme riskinizde mevcut yani film izleyeceğim diye. Filmleri Kültür Merkezi'nde izleyecekseniz ve de kadınsanız yaşadınız. Çünkü bu yıl festivalin teması "Ve Kadın Dünyaya Dokundu", bu bağlamda da festival komitesinin kadın izleyicilere jesti var, biletler 1 lira, hem de karanfil eşliğinde. Komik aslında, iki gişe var, biri kadınlar biri erkekler için, onlar 5 liraya alıyorlar biletleri, bizler 1 liraya. Hahah pozitif ayrımcılığın en keyif vericisi:)) Lakin hemcinslerimi memnun etmek çok zor, dün üç hanumefendinin konuşmasına kulak misafiri oldum; neymiş efendim niye kadınlara 1 liraymış, onur kırıcı bir olaymış. Bi tane çakasım geldi, "sen 10 lira ver de al bileti, şanın yürür apla" diyecektim, dayak yememek için sustum:)
Evet ne diyordum, biletleri izlemek istediğiniz sinemaların ve AKM'nin gişelerinden temin ettikten sonra sinemasever martı ile birlikte film izleme keyfine geçebilirsiniz. Yalnız AKM'de bir sorun var, biletler numarasız olduğu için erken gitmek ve kapıda bir süre kuyruğa girip beklemek gerekiyor yer bulabilmek için, diğer salonlarda yerler numaralı sorun yok. AKM nin bulunduğu parkın girişi festivale uygun şekilde süslenmiş. Yukarıdaki ve aşağıdakİ fotoğraflarda görebilirsiniz.
Dün izlediğim ilk film bir Azerî yapımı idi. Açılış töreninde onur ödülü alan Azerî sinemacı Rustem Ibrahimbeyov'un senaryo ve yapımını üstlendiği "ELVEDA GÜNEY ŞEHRİ". SSCB'nin dağılmasından hemen önce Bakü'de geçiyor. Mafyanın palazlanmaya başladığı, ilişkilerin çetrefilleştiği dönemleri anlatıyor. Oldukça naif bir film ama anlamlı sahneler vardı, ben özellikle açılan para kasasının içinde Lenin, Stalin ve Marks büstlerini birarada görünce çok güldüm.
Rustem İbrahimbeyov da salondaydı ve film başlamadan önce kısa bir sohbet yaptı izleyicilerle. Bilhassa 48.si düzenlenen festival için rakamların yerini şaşırıp sürekli 84. demesi çok sevimliydi. Filmin Azeri dilinde oluşu da ayrıca hoşluktu, "Guruluşcu Öperetör"ün görüntü yönetmeni, "Bedii Öperetör"ün sanat yönetmeni anlamına geldiğini öğrendik, bir de atalar sözü: "Okuyır bülbil kibi, işliyir şir kibi". Bülbül gibi şakıyıp aslan gibi çalışıyor demekmiş:)) Müjde Ar, Yılmaz Köksal, Gülsen Tuncer, Şerif Sezer, Volga Sorgu , Selda Alkor, Engin Çağlar, Tuncel Kurtiz gözüme çarpan oyuncular arasındaydı. Bu filmden sonra yan salona geçip "GERİYE KALAN" isimli yarışma filminin galasına katıldık.
Başrol oyuncuları arasında Devin Özgür Çınar'ın olduğu film bir aldatma konusu işliyordu. D. Özgür Çınar'ı çok severim, bu filmde de iyi bir oyun çıkarmıştı. Film biter bitmez başka bir sinemaya gitmek üzere koşturduk ve "UNUTMA BENİ İSTANBUL"u izledik. Altı ayrı yönetmenin kurguladığı altı ayrı kısa öyküyü konu alıyordu film, başrol tabii ki İstanbul'undu. Günün en beğendiğim filmi oldu, özellikle son öyküde Serra Yılmaz'ın oyunu ayrı bir güzellik katmıştı.
Dün gece şiddetli bir yağmur ve fırtına yaşadık, sabah da devam etti şiddetini azaltarak ama bu beni sinema seferlerimden alıkoymadı. Bugünün ilk filmi Tolga Pulat'ın yönettiği "GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ" idi. Oyuncuların katılımıyla izledik filmi; Uğur Polat, Nesrin Cevadzade, Feride Çetin, Barış Atay film sonrası söyleşiye geçerken biz diğer sinemaya doğru koşturuyorduk. Uluslararası Yarışma filmlerinden biriydi "EUROPOLİS". Romanya'da yaşayan bir ana-oğulun kendilerine kalan mirası almak için Fransa'ya gidişlerini konu alan, kimi zaman eğlenceli, kimi zaman anlamlı sahneleri olan, hoş bir filmdi.
Film sonrası yönetmenle olan söyleşiye yine kalamadık, zira dışarda şiddetini arttıran bir yağmur başlamıştı, kapağı bir an önce eve atmakla ne kadar iyi birşey yaptığımı kapıdan girmemle hızlanan yağmuru görünce anladım.
Yarın kaldığımız yerden, yeni filmlerle devam edeceğiz efendim, şimdilik hoşça kalın...