Sayfalar

16 Mart 2011 Çarşamba

DİŞ İŞLERİ 4

"İstanbul'da bahar bacağını salladı" demiş Lale, e İstanbul bu bacağını da sallar, zil de takar anacım, kaç kocadan artakalmış Bizans aşüftesi. Bizim Ankara öyle cilve milve yapmayı bilmez, değil bahar yaz bile gelse. Ne de olsa ağır oturaklı bürokrat şehri, yapsa yapsa hafiften bir reverans yapar. Netekim öğleye doğru diş randevuma gitmek için sokağa çıktığımda güneş önümde eğiliverdi kendini göstermek için. İşin şakası bir yana bahar bugün artık iyiden iyiye podyumlara çıktı, her ne kadar Aslım bidenem "erken sevinmen, daha kocakarı soğukları gelecek" diyorsa da kocakarı dediğinin ne kadar gücü olur ki, iki günde işini tamam ederiz onun:)

Bahar gelmişti gelmesine de ben bahar havasının tadını çıkaramadan kendimi muayenehanede, diş hekiminin koltuğunda buldum. Sağlı sollu iki adet dişimin kesilmesinden önce ve sonra  muhtelif renk, tad ve kokularda çamur kıvamında birtakım maddeler değişik ebatlarda fırıncı kürekleri içinde (Müge duymasın:) ağzıma girdi çıktı. İğrençti ama doktorumdan aferin aldım öğürmediğim, mızmızlanmadığım için, karneme pekiyi yazıp yıldız attı. Sonra da dişlerimi tornalamaya başladı; ben içinde bulunduğumuz yılın Çin takvimine göre Tavşan Yılı olmasından ötürü kesimin tavşan şeklinde yapılmasını istedim ama doktorum henüz heykeltraşlık mektebinden diploma almadığı için isteğimi reddetti, hem tavşanın kulakları takılıp sorun oluşturabilir dedi. Çaresiz sade bir kesime razı oldum ama en azından bir iki çiçek motifi atsaydı ya:(  Uyuştuğu için yamulmuş ağzım bir karış açık,  su emici zımbırtı (adı ne onun Müge?) damağıma yapışık, üst öndeki eksik dişlerin çehreme kattığı ekstra güzellik ve zerafetle kesim işleminin bitmesini cızırtılar eşliğinde beklerken bir yandan doktorum ve yardımcısının konuşmalarına kulak misafiri olup sohbete katılamadığım için de kahroluyordum. Sonuçta kesim bitti, koruyucu jacketler takıldı ve prova randevusu verilerek uğurlandım. Ben ve diş ağrım kendimizi güneşli bahar havasına atıp bir "oh" çektik ama çekmesek daha iyiymiş, çekilen her "oh" yol, su, elektrik-pardon sızı-olarak geri döndü. Yamuk ağzımı kağıt mendille kapatarak birtakım mağazalara girdim çıktım, bir giyim mağazasında yüklendiği 5-6 elbiseyi yangından mal kaçırırcasına kasaya yetiştirmeye çalışan bir hanım kızımız askının ucunu yün ceketimin koluna takıp kocaman bir ilmeği kaçırdıktan sonra kısaca "pardon" deyip yoluna devam etti. Şükretsin ki ağzım eğriydi ve kelimeleri toparlamakta zorlanıyordum, ters ters bakmakla yetindim. Zira ağzımdan içeri giren her hava kırıntısı kesilen dişlerime "ben burdayım" diye çığlık attırmaktaydı. Sonra birkaç parça kumaş almak için kumaşçı mağazasına girdim, aradığım kumaşları el yordamıyla bulduktan sonra ilgilenecek bir tezgahtar beklemeye başladım. Kimsenin umurunda değildi, sonuçta zor bela ağzımı açıp birisinin bakmasını istedim. Falanca filancaya, filanca falancaya havale etti, yine gelen giden olmadı. 10. dakikanın sonunda tezgahın arka tarafında çömelmiş duran birisinin sırtını farkettim, "B ak a r mı y dın ız" diye seslendim (harfler ağzımdan aynı yazdığım gibi çıktı, dudaklarımı toparlıyamıyordum zira:). Gençten biri gönülsüz gönülsüz yanaştı, "bu müşteriler  insana yemek de yedirmiyor" dedi. Buyrun!.. Kaza geliyorum demiyor arkadaşlar, lank diye insanın önüne düşüyor ama uygun zamanda değil. İçimden fena halde çemkirmek geldi ama ne dediğim anlaşılmıyordu ki çemkirsem. Çaresiz "La Linea"daki gibi abuk subuk birşeyler mırıldandım ve aç tezgahtarın  istediğim kumaşları gönülsüzce kesmesini izledim. Sonra birtakım tuhafiye malzemesi için yan taraftaki mağazaya geçtim. Ben birşeyler seçerken kadının biri üstüste duran kumaşlara bakıp görevliye "Bunlar ne için?" diye sordu. Görevli "Patchwork için" dedi. "O ne?" diye sordu kadın tekrar, "Patchwork, patchwork, hani kumaşları kesip birleştiriyorsunuz ya" diye açıkladı genç. "Haaa" dedi kadın "şuna Peyçbuk desene, yanlış söylüyorsun". Kadın yan tezgaha yönelirken biz görevliyle gülme krizine girmiştik bile hem de toparlayamadığım ağzıma rağmen.

 Bu kadar aksiyon yeterli diyerek evin yoluna vurdum kendimi. İçim açılsın diye Sakarya çiçekçilerinin arasından geçtim, baharı iyice hissettim. Şimdi ağrıyan dişlerimi biraz rahatlatmak için ilaç içeceğim, bir faydası olur mu bakalım. İlaç deyince aklıma geldi, artık rahmetli olan Kilisli bir komşumuz vardı, çok yaşlı bir karı-koca. Ağrı, sızı çeker dururlar durmadan, ilaç da etki etmiyor bir zaman sonra, gelip anneme dertlenirlerdi: "Elleç içok olmooor, heb yudok olmooor, ne poh dökek". Tercümesini de yapıp kaçayım: "İlaç içiyoruz olmuyor, hap yutuyoruz olmuyor, ne b.k yiyelim". Baharınız hoş gele...

10 yorum:

  1. Geçmişler olsun öncelikle, diş işi zor, geçen hafta kış bu hafta yaz gibiydi evet ankara, içim kıpırdanmaya başladı doğrusu,sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. diş ağrısını sıkıntılarını bilmesem hevesleneceğim böyle güzel anlatılmaz ki ağrı bile. alemsin. bu arada leylak dalım isveç şurubu getirdi bir arkadaş işyerime 2 gündür kullanıyorum diş etlerimde kanama durdu ağrıya filan da iyi geliyormuş denedin mi?

    YanıtlaSil
  3. Geçmiş olsun..

    Ama bahar güzel gelmiş oralara, canlılık getirmiş neşe getirmiş besbelli.

    YanıtlaSil
  4. Leylak Dalıcım benim, evet doğru sayılı soğuklar var daha mart dokuzu , abrul beşi heheheh ben de az kocakarı kılıklı değilimdir he...
    O kumaşa peyçbuk denir he ...
    benim dizimde aynen o sizin komşuların ki gibi işte ne yapsam olmooor.
    Öptüm çok

    YanıtlaSil
  5. ah canım benim çok geçmiş olsun, bitse de dişler kırmızı rujunu sürüp parlak gülümsemenle Ankara semalarını aydınlatsan:)

    evettt şehr-i şirin İstanbul'a bahar geldi ama göstermelik, haftasonu hava poyraza dönüyor, titreyeceğiz yine:)

    YanıtlaSil
  6. Böyle güzel anlatırsan herkes düşer dişçilerin yollarına.
    Sana çok geçmiş olsun benim maceralarım yeni başlıyor, iltihaplar geçsin tedaviye başlayacağım ne yazıkki..
    İşte çok konuşması gereken biri olarak ne yapacağımı bilemiyorum :(
    Bu arada Ankara'ya gelmek istediğim kadar şu ara istediğim bir şey yok ama belki uzunbeyle kaçamak yaparız bilemiyorum.

    YanıtlaSil
  7. Bir süredir belli olduğu üzre bloglara giremiyor girsemde avil avil bakıyor yorum yazamıyordum.Şimdi bir oh!çekeyim ama her an da gidebilir:)
    Öyle keyifle okudum ki her ne kadar sizin için ızdıraplı bir durum olsa da... ama tebrik ederim sizi metanetiizden dolayı.Diş sorununuzu ve yaşadıklarınızı nasıl da mizahi bir üslupla anlatmışsınız:))sanki korkulacak ve acıyacak bir durum yokmuş gibi...Geçmişler olsuuun...

    YanıtlaSil
  8. leylak dalı =)
    laleye sööle dizini bana getirsin =P..

    peyçbuk iyiymiş.. ama kırkyama deselermiş daha da iyi olurmuş di mi..

    kırkyamanın da kumaşı mı olurmuş ama..
    farklı bişeymiymiş merak ettim şimdi..

    benim son kumaşçı macerası 1 metre kumaş diye başladı..
    kocaman bi torbaya dönüştü..
    tasarruf tedbirleri başlatmam gerekecek..

    dişler daha bi süre sürecek sanki..
    acısı azalsın süresi kısalsın dilerim..
    ..

    şu kilisli deyişi pek beğendim..
    yeni zamanda bi atasözü öğrenmiştim bak birden onu hatırlayamadığımı hatırladım..
    öperim incitmeden..

    atalet..

    pesebir.. bahar sana da gelmiş sanki..
    yarasın..

    YanıtlaSil
  9. kocakarılar geçti bidenem. şu geçen haftaki hikayeler kocakarıydı. artık sayılı fırtınalar vardır sırada :)

    YanıtlaSil
  10. Sevgili Arkadaşlarım,
    Hepinize geçmiş olsun dilekleriniz için çok teşekkür ederim. Diş maceralarımla sizi bıktırmadım umarım.

    Asortik, Ankara'ya gelirsen mutlaka ara beni.

    Atalet o Kilislilerde daha ne laflar ne maceralar vardır bir bilsen, inşallah günün birinde biraraya gelmek kısmet olur da sana sözlü olarak anlatırım:)
    Pesebir kısımını sevdim:)

    Aslım hava raporu uzmanısın yahu, yirim seni:)))

    YanıtlaSil