Sayfalar

4 Mart 2010 Perşembe

PENCEREDE PERDE BEN

Oktay Rıfat'ın "Bir Kadının Penceresinden" isimli bir romanı vardı. Bugünlerde kendimi o romanın başkahramanı gibi hissediyorum. Sıkıldıkça, boş kaldıkça kendimi pencerenin önüne atıyorum çünkü. Antalya'da bu eylemi balkonda yaparım yaz-kış, pencerenin önünde kocaman koltuklar kanepeler olduğu için pek elverişli değil dışarı bakmaya, hem balkon daha havadar, Akdeniz iklimi de dört mevsimi açıkhavada yaşamaya imkan veriyor sağolsun. Babaevimde, Ankara'daki evde yani anacaddeye bakan, önünde dikilmeye de, oturmaya da gayet müsait, kocaman bir pencere var, görüş açım da hayli geniş. Az evvel uzun bir seans yaptım orada. Şehrin muhtelif yerlerinde yaklaşan taze mevsimin belirtileri görülmekteyse de bizim cadde bu yönden sıfır. Sağlı sollu gözümün ulaşabildiği hiçbir noktada trafik lambası dışında en ufak bir yeşil bile yok hala. En bol olan şey egzoslarını savurarak geçen otomobiller ve karşı tarafın yurt olması nedeniyle kucakları kitaplı genç kızlar.

Bugün Perşembe, yakınlarda bir yerde "Sosyete Pazarı" kuruluyor; mahşeri bir kalabalık, çığırtkan satıcılar, tezgahların önünde birbirini itekleyen insanlar, giysiler, iç çamaşırları, ayakkabılar, çantalar, mutfak eşyaları, oyuncaklar. Ne ararsan var, müşteriler çoğunlukla kadın, satılanlar bedava da olsa o kalabalıkta alışveriş yapmayı göze alabilecek çok az erkek vardır zaten. Sosyete Pazarı'nda alışveriş yaptığı belli olan kadınlar da sık geçiyor bu yüzden bugün, hele bir tanesi iki elinde tıka basa dolu iki naylon poşet, sol omzunda yine patlamak üzere gibi duran bir bez torba ile geçti karşı kaldırımdan, sezonluk giysi alışverişini tamamlamış görünüyor. Hemen arkasından aynı durumda iki kişi daha tesbit ettim, bugün pazar verimli anlaşılan. Sonra kolkola girmiş orta yaşın üstünde iki hanım göründü, sol yandaki sarışın olan astragan bir kürk giymiş, o kadar dik yürüyor ki vücudu geriye doğru bir yay çiziyor, hal böyle olunca da bakışları karşıya değil gökyüzüne yöneliyor. Onu taşıyor görünen diğeri esmer, arkadaşının aksine öne eğilmiş, sıkı bir sohbetin içinde olmalılar ki çok ağır ilerliyorlar, tıpkı yoldan müşteri toplamak için yürüme hızında seyreden Antalya'daki bazı minibüsler gibi. O nedenle pencere önünde dikildiğim sürece görüş alanımdan çıkmadılar.

Ağzındaki sigarayı dişleriyle tutan, simsiyah ve çok gür saçlı, uzun pardesüsünün etekleri topuklarına değen genç bir adam geçti sonra, yurtların önünden geçerken bahçede duran bir-iki kıza o kadar çok baktı ki neredeyse ağaca tosluyordu. Bu da kaldırım kenarına parketmiş beyaz bir arabanın her açıdan fotoğrafını çekip duran güvenlik görevlisini çok güldürdü. Esasen kendisi de çok gülünç, muhtemelen arabasını yeni almış ve hergün başında, ya tozunu alıyor, ya biryerini kontrol ediyor, ya fotoğraflıyor.

Çiçekcinin bile tadı yok bugün, kapı önüne koyduğu üç-beş saksı çiçek boyunlarını bükmüş, kapısının üstüne olasıdır ki Sevgililer Günü'nde astığı kırmızı tülden süs yağmur ve tozun etkisiyle kirlenmiş, hiç iç açıcı bir görüntü sergilemiyor. Caddeyi, daha doğrusu beni kısa bir süre neşelendiren şey az sonra görünüyor: Banvit'in et dağıtım kamyoneti. Üzerine boy sırasına girmiş oynayan süslü mü süslü, sevimli mi sevimli bir tavuk, bir hindi ve bir dana resmedilmiş, çok şirinler, koca kamyoneti alıp duvara asasım geliyor.

Pencere mahallinden size vereceğim son havadis kara, yağmura, rüzgara, güneşe inatla direnen ve geçen seneden beri ikametgah olarak akasya ağacının üst dallarından birini seçmiş olan çorap görünümlü havlu ile ilgili. Evsiz arkadaşımızın biraz daha kirlenmek dışında keyfi yerinde. Elalemin arsasına yerleşip yıkıma gelen dozerin önüne yatan gecekondu sahiplerine benziyor. Rahat, kendinden emin ve pişkin. Ne diyeyim Allah encamını hayretsin...

Görsel: Buradan

17 yorum:

  1. :) Pencerenden manzaralar muhteşem olmasa da komik...En azından iyi tarafını görüyorsun dışarının, bu da bir şey.Manzara özlediysen ben sana bir kaç İçmeler fotoğrafı yollayayım Leylak Abla...

    YanıtlaSil
  2. oy oy oy, İçmeler de, canımı ye:)) Yolla canım yolla, sayfana mail adresimi bırakayım, şöyle en kıyaklarından reca edeyim.
    Sonra da öpüp kaçayım:))

    YanıtlaSil
  3. ah bu gönül bazen seyrü seferde
    gezer geçer ama
    ne gördüğünü bilmez hallerde :)))

    ****
    oluyor işte bazen, görmek istediklerimin ne olduğunu bende bilemem bazı hallerde.
    şu kasveti dağılsında ankaranın,
    sen bize en çiçeklisinden baharları taşı da gel leylakcım.
    sonrada senin zamanın gelir,
    her yer sen gibi lila mor oluverir...
    bizde doy doy doyama deriz :)

    YanıtlaSil
  4. Nunum, haklısın. Az kaldı "Geldi bahar ayları/gevşer gönül yayları" durumlarına. Hele bir de kendimi Antalya'ya, evime atarsam değme keyfime. Kimbilir belki senin geldiğin zamana denk gelir, küçük bir kaçamak yapıveririz.
    Sevgiyle kal...

    YanıtlaSil
  5. Epeydir özlemiştim bu cam-balkon gözlem yazılarını. Sıradan sokak manzaralarını polisiye roman kıvamında zevkle okumak hoşuma gitti her zamanki gibi.
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  6. Asucum,
    o cam, balkon maveralarından bu ara bol bol yaşıyorum da kabak tadı verdirmeyim diye her daim yazmıyorum. aslında çok eğlenceli, biraz uzun kalsan bir hikaye bile yazıverirsin şıpın işi.
    Hele de sizler gibi okuyucu bulmuşum daha ne isterim.
    Öpüyorum çok...
    Not: Rayoşla face arkadaşı olduk, sizi de bekleriz:))

    YanıtlaSil
  7. Ay o çorap görünümlü şey hala oradamı yaa.. Ankara'da o kadar fırtınalar kopuyor ama ne kadar dirençli ki ona bişiler olmuyor.

    YanıtlaSil
  8. Leylak Dalıcım, bizim ev köşede , bu yüzden her bir tarafı kolaçan edebilirsin heheheh bize buyur.

    Ay o havlu hala orada mı???
    Ah o pazarı ben bir tavaf ederdim ki şimdi))))
    Burası yeşillendi. Badem ağaçları, sümbüller... Gel sana da bir koru sefası yaptıram:)))

    YanıtlaSil
  9. Şenizcim,
    Yazdım ya kendisi tapulu arsaya gecekondu kurmuş yurdum insanı rahatlığıyla süzülüyor ağacın tepesinde, valla birkaç yıl daha kalır orada, paralanana kadar:))

    Lalem,
    Sen beni öldürecek misin kıskançlıktan? Bak şimdi nasıl İstanbul'um geldi valla, oy oy oy... Bugün yorumlar bir yerimi şişirecek, biri İçmeler der biri istanbul, Nunu leylaklardan dem vurur. Kader utansın, pencerede perde ben, oturayım gri Ankara'da ben:(((

    YanıtlaSil
  10. Ama ama ben İzmir demedim dimi?

    YanıtlaSil
  11. Şenizcim, ne İzmir'i anlamadı ben?
    :)))

    YanıtlaSil
  12. Pencereler bana bir resim çerçevesi gibi gelir her zaman. Herkesin evinde hemen hemen aynı çerçeve içinde başka resimler asılıdır. çünkü başka bir sokağa bakar her pencere ve o sokakta olup biten sürekli değişir. Göz de fırçayı tutan el gibi. Sözcük sözcük işlemişsin tablonu buraya. Çok güzeldi...

    YanıtlaSil
  13. Kediciğim sağol,
    Haklısın her evde birkaç tane vardır bu çerçevelerden ve bunca çerçeve ve içlerinde hergün değişen resimler varken insanlar niye sıkılır hiç anlamam. Yeter ki o fırçayı tutan eli kullanmayı bilesin.
    Sevgiler ve iyi geceler...

    YanıtlaSil
  14. Başlıkdaki resim çok hoşuma gitti, yazıyla da uyumu fevkalade.
    Ama yazıyı okurken ve sonunda aklıma gelen.
    "Pencerenin perdesini aç bana göster yüzünü
    Görmek için ben yüzünü dağları aştım da geldim"
    Leylak'cım senin yüzünden sokakda insanları incelemeye aldım, senin gibi görecem mi diye. Yok valla bana garip garip dönüp bakıyorlar "ne oldu" der gibi. Bakmakla görmek arasındaki fark bu olsa gerek.
    Sevgilerle iyi geceler...

    YanıtlaSil
  15. Nurcuğum, iyi geceler,
    Senin yazdığın şarkıyı bende düşündüm hep yazarken, hatta söyledim bile:))
    Sana öyle gelmiştir be Nurcuğum, garip garip bakan baksın, çok eğlenceli insanları incelemek, valla ben durakta otobüs beklerken bile ne senaryolar yazarım. Can sıkıntısına birebir:))
    Sevgiler yolluyorum...

    YanıtlaSil
  16. Pencere manzaralarını fotoğraf çeker gibi anlatıyorsun Nurşen'cim, pırıl pırıl, rengarenk dolu dolu.
    Ne güzel kalemin var senin yahu.
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  17. Özlemcim sağol canım.
    Ben de sana bilmukabele demekteyim:))
    Sevgiyle...

    YanıtlaSil