Sayfalar

17 Şubat 2010 Çarşamba

BİR TABAK DOLUSU ANI

Tabak deyip geçmeyeceksin, beni nerelere aldı götürdü. Bugün annemin mutfağında dolap raflarında birşey ararken bir tabak yığınının altından çıkıp geliverdi çocukluğum. Benim tabağımdı bu, takımı olmayan, tek başına bir tabakçık. Çok severdim desenini, formunu. Her sofraya benim için özel konurdu, bilhassa özgür yaz tatillerinin keyifle yenen balkon sofralarına. Yıllar öncesinin şehirden uzak, yemyeşil Yenimahalle'sinde bütün Ankara'yı panoramik gören bir arka balkonumuz vardı, minicik. Radyoda "Tarla Dönüşü" başladığında annem de akşam yemeği hazırlıklarına başlardı. "Yurttan Sesler" korosu dinlenirken sofra kurulur, "Ajans" başladığında da sofraya oturulurdu. Babamla ben karşılıklı yerleşirdik balkonun kenar kısmına, anneme iç taraf düşerdi her zaman, kapının önü, mutfağa yakın. Koca bir tabak meyve üstünde buz kalıplarıyla balkon duvarının üstüne yerleşmiş olurdu. Buzdolabımız yoktu henüz, zaten komşuların çoğunun yoktu. Akşam yaklaşırken elimde bir tabakla buzdolabı olan komşumuzun kapısına dayanır, "Annem biraz buz istedi" der ve tabağa tıkırdayarak dökülen buzları kapar, bir parçasını ağzıma atıp eve koştururdum. O buzların bir kısmı su sürahisine, bir kısmı meyve tabağına paylaştırılır, yaz sıcağıyla başetmeye çalışılırdı. Domatese benzeyen domatesler, mis gibi kokan salatalıklar, çıtır biberlerden yapılırdı salatalar. Hele yemekte bezelye-pilav varsa değmeyin benim keyfime. Mütevazı ama lezzetli sofralardı. Öyle pirzolalar, biftekler, tavuklar arz-ı endam etmezdi hergün menüde. Bu pahalı tadlar konuk ağırlanacağı günlere saklanırdı. Sebze ağırlıklı beslenirdik, köfte-patates kızartmasıydı lüksümüz. Patatesler daha sofraya gelmeden mutfakta aşırılmaya başlanırdı, ancak yarısı ulaşabilirdi yemek masasına. Neden artık o patateslerin tadı yok kızartmalarda? Colalı içecekler buyurmamıştı henüz hayatımıza. Su içerdik, ayran bazen, en fazla Ankara gazozu cam şişelerde, kapağı fışırdatılarak açılan, köpükleri burnumuzu gıdıklayan. Balkonun ışığını yakınca evin ışıklarını söndürürdük sivrisinek girmesin diye. Haberler biter reklamlar başlardı, ardından şarkılar, gününe göre "Mikrofonda Tiyatro". Yemek sonrası annem sofrayı toplarken ben babamın kahvesini yapar götürürdüm. Höpürtülü bir yudum aldıktan sonra her akşam aynı dizeleri tekrarlardı:

"Ehl-i keyfin keyfini kim tazeler,
Taze elden, taze pişmiş, taze kahve tazeler."

Yatağa başımı koyduğumda mutlu hissederdim kendimi, ertesi gün hangi oyunları oynayacağımı, hangi kitapları okuyacağımı düşünürken dalar giderdim pamuksu bir uykuya.

Güzel miydi o günler gerçekten, yoksa çocukluğun kendisi mi güzeldi? Artık ne o deliksiz uykular var, ne yemeklerde eski tad. Şairin dediği gibi:

"Bir beyaz yelkenmiş çocukluğum
Engin bir denizmişsin zaman
Geri ver istiyorum çocukluğumu"

Ey tabak, sen nelere kadirmişsin...

16 yorum:

  1. :( Ağlayabilir miyim?
    Hepimiz eşit şartlarda benzer hayatlar yaşadık..Bu yemek seremonilerinden sonra bir de yazlık sinemalara gidilirdi.Tahta iskemlelerde çekirdek çitlenir,gazozlar höpürtetilir,filmin sonu gelmeden babanın kucağında uyunur, bacaklar kucaktan sallana sallana eve gidilir..Çok yaşayın hocam:))

    YanıtlaSil
  2. Yok hocam ağlamayın, gülümseyerek hatırlayalım yine de çocukluğumuzu.
    Ah yazlık sinemalar nasıl unuturum, evin dibindeydi bizim sinema, neredeyse gelen her filme giderdik, çıt çıt çekirdek çitleye çitleye. Çekirdeklerin bile tadı başkaydı.
    Siz de çok yaşayın öğretmenim, sevgiyle...

    YanıtlaSil
  3. Ben de sofraya oturdum sanki.. balkon biraz dardı ama ben sığdım araya bir yere.. seviyorum seni....

    YanıtlaSil
  4. Senin için yazmak, benim için okumak. O günlere giderek çocukluğu tatlı bir özlemle hissederek yazmak ayrı okumak ayrı güzel. Hem de ne güzel. Hiç bir duygu bu tatlı özlem kadar iyi gelmiyor yüreğime. Bunun için sana teşekkür ederim Leylak'çım. Galiba paylaşımlarımızın en anlamlıları bu eski ile ilgili olanlar. Hep yaz lütfen...

    YanıtlaSil
  5. Senin gibi okuyucuyu bulduktan sonra ben metrelerce yazarım Asucum. Teşekküre ne hacet, senin anılarını okumak da beni böyle mutlu ediyor. Yazalım, okuyalım.
    İyi geceler...

    YanıtlaSil
  6. Gel Nefisem gel. Balkon dar olsun varsın. Ben kalkar seni oturturum:)
    Ben de seniii:))

    YanıtlaSil
  7. Hepsusluydum demişya,hepimiz eşit şartlarda benzer hayatlar hayatlar yaşadık. Yaşım 36 olsa da gerçekten bu anlatılanları zihnimde canlandırmaya gerek olmuyor hiç bir zaman ucundan kıyısından yaşadım bende.Bizde de misafir geldiğinde bir bütün piliç alınır önce haşlanır, suyuyla pilav yapılır tavuklu, çorbası yapılır etleri tiftilerek, bir de artık yazsa taze fasulye, kışsada ona göre bir yemek yapılırdı, lades kemiği bulununcada cam şişe 1 lt. koka kolasına ladese girerdik kardeşimle. Yazın bizde evimizin arkasındaki bahçede betona serilen büyük bir kilimle otururduk sofranın başına cacık kokusu geliyor burnuma.

    YanıtlaSil
  8. çocukluğumun çilekli dondurması tadında okuyuverdim :))))
    aynı lezzet- aynı keyifle ..

    YanıtlaSil
  9. Ay Leylak Dalıcım o tabağın aynısından ama yanısından biz de de vardı. Bir tane kalmıştı şimdi ben de:)))

    Radyolu günleri bende özlüyorum bazen ama bazen dedim bak bu konuda anlaşalaım:)))

    Radyo tiyatrosu , çocuk saati, yurttan sesler ve ajans. Peki akşam dokuzda başlayan , istek programı, şarkılardan fal tutma... çook öptüm seni

    YanıtlaSil
  10. Sana söz, kısmet olur da Ankara'da yine gelebilirsem annemin evinde buluşacağız ve ikramlarımı bu tabağın takımında sunacağım sana.Ve de kabul edersen o takım senin olacak.
    Ayrıca ben halâ tazeyim:)Hergün anne ve babama kahvelerini ikram ettiğimde ödülümü bu sözlerle alıyorum.''Ehl-i keyfin keyfini... ''
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  11. Şenizcim,
    Bak şimdi bana da hatırlattın. Yaz akşamları çoban salata ve cacık kokuludur değil mi? Ama şimdi hiçbir sebze eskisi gibi kokmuyor ki:(((

    Nunum,
    Sağol canım. Sen kendin de çilekli dondurma tadındasın zaten. Ağzının tadı hiç bozulmasın.

    Lalecim,
    Ben sana diyorum, kader bizim tanışmamızı çok önceden planlamış, tabaklar bile aynı baksana:)
    Ah istek programı, biz onu Ankara İl Radyosu'ndan dinlerdik. Sürekli istek yapan biri vardı "Suat Fehmi Çubukçu". Bir program geçmezdi ki adı okunmasın. Çcuk Saati'ne bayılırdım ama öncesinde "Dilek Pınarı" diye bir klasik müzik istek programı olurdu, bir türlü bitmek bilmezdi:))
    Öpüldün...

    Nedret Hanımcığım,
    Sen ne ince bir kadınsın, iyi ki tanımışım seni. Bunu düşünmen bile benim için yeter, sürekli çocukluğuma döndürüyorsun beni çok sağol. Her dem taze olma konusuna gelince, itirazı olan mı var:))
    Sevgiyle...

    YanıtlaSil
  12. Sevgili Leylak Dalı,bu tabak bizim kuşağın semboli gibi.Bizim evde de vardı.Özel misafirlere saklardık.Ben de çok severim o deseni.buzdolabı; evet herkezde yoktu.İsteyemesek de olan komşular akşam üstü çocuklarıyla gönderirlerdi.Güzel günlerdi...Sevgiyle ve dostça paylaşılan günlerdi.Teşekkürler,güzel anıları anımsatığınız için.Selam ve sevgiler.

    YanıtlaSil
  13. Sevgili Gökçe,
    Gerçekten, yorumlardan da okudunuz mu bilmem kaç kişinin evinde çıktı aynı tabaktan. Bizim yaş grubunun tabağı ilan ediyorum kendisini:) Ne mutlu ki o güzel günleri yaşayabildik birçok şeyimiz eksik olsa da.
    Sevgiler yolluyorum çok sevdiğim Denizli'ye...

    YanıtlaSil
  14. Leylakcığım o tabağın tıpkısının aynısı benimkayınvalidem de var.Ama biraz büyükçe ve duvarda asılı.Benim de çok hoşuma giden bir tabak.Evet herşey bizi eskiye götürebiliyor,anılar canlanıyor ve bizi mutlu kılıyor.Mutlu günler dışarı çıkmak için bellekte hep bekliyor.Çünkü zaman geçtikçe onlara olan özlem de artıyor.Bağda anneannemlerinde buzdolapları yoktu.Koskoca bir siniye hergün tulumbadan buz gibi su doldururduk içine. Yiyecek kaplarını da suyun üzerine koyadık kayık gibi.Sininin üstünü de yine kendi gibi büyük tel ilistirle kapatırdık. Ne güzeldi...
    Sevgilerle Leylakcığım.

    YanıtlaSil
  15. Kimin olduğunu hatuırlamadığım bir söz;
    "GEÇMİŞİN GÜZELLİĞİ,GEÇMİŞ OLMASINDANDIR"der
    acı fakat gerçek bence
    bunu hatırladıktan sonra bir de on yıl önce tanıdığım bir genç bana "teyzeciğim,hayat bir gün,o da bugün"dedi.
    hayatın sillesini nasıl yediğini öğrendiğim ,hurda toplayıp satarak geçinen bu gencin sözü de daha önce duymama rağmen ancak ondan duyunca dank etti .
    Şimden gerü,bu iki cümleyi şiar edinip yaşamaya çalışıyorum.
    Başarıyor muyum?
    galiba evet:)
    havanın güzelinde metroya atlayıp geliver dizlerim pek iyi değil.ben çıkamıyorum.

    YanıtlaSil
  16. nedreeeet ben de gelcemmmmm

    YanıtlaSil