ARANJMANLI YILLAR

Dün sevgili Nunucum'un yüklediği bir videoyu seyrettikten sonra onun önerisiyle yazmaya başladım bu yazıyı. Güzin ve Baha İkilisi'nden "Gençlik Başımda Duman" şarkısının kaydı idi bu fotoğraflı görüntüler eşliğinde ama ben hayalimde izlemeye başlamıştım bile onların showlarını. Güzin ve Baha 70'li yıllarda karı koca idiler (sonradan ayrıldıklarını duymuştum) ve aşk böcüğü kıvamında görüntülerle program yaparlardı tek eğlencemiz siyah-beyaz TV'de. Hele pos bıyıklı ve o zaman bile orta yaşlardaki Baha'nın "Gençlik Başımda Duman" şarkısındaki "Kovaladıkça kaçan ateşböceğim misin?" dizesini söylerken iki elinin işaret parmaklarını büküp başının yanında sallayarak önünden seke seke kaçan Güzin'in ardından koşması bana inanılmaz komik gelirdi. O yüzden bir müzik grubundan ziyade komedi ikilisi gibi seyrederdim Güzin ve Baha'yı. Şimdiki şarkı ve şarkıcılara bakınca aslında bu insanların hayli iyi müzik yaptığını kabul etmek gerekir diye düşünüyorum.

Çocukluğumda kendimize ait hafif müzik parçası dinlediğimi pek hatırlamam; aranjman denen, yabancı şarkıların üstüne yazılmış sözleri terennüm ettiğimiz parçalar vardı çok fazla olmasa da. Hatta geçen gün oturduğum pastanede bunlardan bir tanesini şaşırarak ve büyük bir zevkle dinledim, Marc Aryan tarafından söylenen "Moda Yolunda":

"Bir kız vardı hatırla kolunda
Jiklet çiğniyordun sen ağzında
Kırmızı jaket pantolonla
Moda, Moda, Moda Yolu'nda"

Çocuktuk ve oyunlarımızın eşlikçisi haline gelmişti bu şarkı, hem de kelimeleri tıpkı Marc Aryan gibi ezip büzerek söylüyorduk. Sonraları Ajda Pekkan'da söylemişti yanılmıyorsam aynı şarkıyı. Aslında "Türkçe Sözlü Hafif Müzik" tabir edilen dalda kulağımda kalan ilk şarkı şu:

"Bak bir varmış bir yokmuş eski günlerde
Tatlı bir kız yaşarmış Boğaziçi'nde
İşte bir sabah erken masal böyle başlamış
Delikanlı genç kıza iskelede rastlamış
Bakışmışlar gözgöze gören kimse olmamış
Fakat denizde dalga oynamaya başlamış"

İlkokula bile gitmiyordum ama çok eğlenceli olan bu şarkının sözlerini umutsuzca ezberlemeye çalışıyordum, sonradan öğrenecektim Fecri Ebcioğlu'nun Fransızca bir beste üstüne söz yazdığı ilk Türk hafif müzik şarkısı olduğunu. Bir de "Not Not Not Responsible" vardı, "Nat nat nat sipensibil" diye sek sek oynarken nakarat yaptığımız, sonradan Ajda Pekkan "Göz göz göz değdi bana" diye Türkçe sözlerle söyleyecekti. Ve unutulmaz "Her Yerde Kar Var". Adamo'nun ünlü şarkısı "Tombe la Neige" çok tutulunca alelacele Türkçe sözler yazılmış, önce kırık bir Türkçe ile Adamo'ya sonra da o zamanlar süper olmayan starımız Ajda Pekkan'a söyletilmişti. Ben çok küçüktüm, dayımsa delikanlı olmaya çabalayan bir yeni yetme. Evde ilk kez arkadaşlarını toplayarak anneannemin kirlettiklerini temizlerken günlerce söylendiği bir doğumgünü partisi yapmış ve gelen hediyelerin içinde en çok üzerinde "Tombe la Neige" yazan gümüş bilekliği beğenmişti.

Çocukken çok fazla Türkçe hafif müzik şarkısı olmadığı için Türk Sanat Müziğine meyletmiş bir nesildik galiba biz. Yine de "Mavi Işıklar", "Silüetler" gibi grupları izlemeye çalışırdık. Mavi Işıklar çok ünlü bir İngilizce şarkıyı, "For Your Information"u Türkçeleştirip "Faydası yoktur gözlerdeki yaşın/Gitmeden evvel iyi düşün taşın/Mutluluğu bulacağım diyorsun ama/Ne zaman ne zaman" diye dillerimize pelesenk etmişti. Tülay German'ı da ünlü "Burçak Tarlası" ile anmadan geçmek istemiyorum bu arada.

Ve gelelim Erol Büyükburç'a. Şimdiki ilerlemiş yaşına, garip tavırlarına, ilginç kılıklarına ve ısrarla gece gündüz taktığı kara gözlüklerine rağmen zamanında Türk hafif müziğine yön vermiş adamlardan biridir. Çok sayıda hayranı olan, genç kızların sevgilisi, konserlerinde kapılarda kuyruklar oluşturulan bir sanatçıydı benim çocukluğumda da ilkgençliğimde de. Sanırım Orta 1 deydim, bir röportajında 30 yaşında olduğunu okumuş ve ne kadar ihtiyar(!) olduğuna şaşıp kalmıştım. Günlerce önüme gelene "Erol Büyükburç 30 yaşındaymış, biliyor musunuz?" dediğimi ve bunu duyan herkesin "Aaa ne kadar yaşlıymış" diye hayret ettiğini hatırlarım, 30 yaş o zamanlar bize nasıl görünüyorsa. Bir tek önümde oturan arkadaşım önemsemezdi onun yaşını başını, sıkı bir hayranıydı hatta aşıktı. Sırasının üstü santim boşluk kalmamacasına "Erol Büyükburç" adıyla bezenmişti ok girmiş kalp resimleri eşliğinde. Hala devam ediyor mudur bu sevda acaba:)))

Ortaokul yıllarımın idolüyse "Modern Folk Üçlüsü" idi. Banço çalan dişhekimliği öğrencisi Ahmet Kurtaran, yılların eskimeyen yakışıklısı Doğan Canku ve gençken bile babacan görünümlü Selami Karaibrahimgil'in oluşturduğu topluluk düşlerimizi süslerdi, arkadaşlarımın gönlü Doğan Canku'ya kaysa da ben Ahmet Kurtaran'ın iflah olmaz hayranıydım. Dişim ağrısa, Hacettepe Diş Bölümü'ne gitsem ve Ahmet Kurtaran'ın hastası olsam hayalleri kurardım ama ne zaman diş tedavisi gerekse ya kel kafalı gecikmiş bir asistana ya da bir kadına denk gelirdim, kısmet işte:) Her şarkıları ezberimdeydi: "Su gelir ark uyanır", "Allam allam seni yar", "Leblebi", "Ali Paşa Ağıdı", "Tözerem".

"Her möhnete tözerem tözerem
Sına meni sına yar, sına yar
Ergah çıkam vefasız ay vefasız,
Onda meni kına yar kına yar"

Artık pek çalınmasa da ne zaman bu şarkıyı duysam basenden kloş yeşil bir elbise giymiş, saçları kısa kesilmiş, zayıf mı zayıf, büyüme sancıları çeken bir kız çocuğu gelir aklıma.

Ben kaptırdım gidiyorum, az daha devam edersem bu yazıyı ciltletmem gerekecek. En iyisi devamı yarına demek. "Ah bu şarkıların gözü körolsun."