Sayfalar

2 Ekim 2009 Cuma

SONBAHAR-SOMBAHAR


"Sonbaharın gamları
Ürküttü mü pek sizi
Terkedip bu diyarı
Ağlattınız hep bizi

Solgun gökten ince bir
Bulut gibi aktınız
Altınızda titreşir
Sizin coşkun bir deniz

Pek uzak mı, nereye?
Ey semavî yolcular
Hangi ılık badiyeler
Yolunuzu karşılar

Şimdi kuru ve çıplak
Issız kalan her bahçe
Yere düşen şu yaprak
Rüzgarlara eğlence

Nerde şimdi baharın
Müterennim, şen sesi
Gittiniz bu diyarın
Hiç kalmadı neşesi"

Günlerdir dilimde bu şarkı var, duymadığınıza eminim, bu çok özel bir şarkı çünkü, imkan olsa da melodisini de dinleyebilseniz. "Göçmen Kuşlar" adını taşıyan bu şarkıyı ilkokul öğretmenimden öğrenmiştim, o gün bugündür de unutmadım, ne bir tek sözünü, ne melodisini. İlkokul şarkısı olamıyacak kadar duygu yüklü sözleri ve harikulade bir müziği vardır. Muhtemelen bir Klasik Batı Müziği bestesinden uyarlanmıştır ve benim muhteşem öğretmenimin repertuarına girmiştir. Nur içinde yatsın, onun öğrettiği hiçbirşeyi unutmadım zaten. İlkokul 3.sınıftaki bir çocuk "badiye"nin çöl, "müterennim"in şarkı söyleyen anlamına geldiğini ancak şarkıyla öğrenebilir. Bana, herkesin "tu kaka" muamelesi yaptığı Arapça, Farsça kökenli sözcüklerdeki müzikal yapıyı keşfettiren ve sevmemi sağlayan da sevgili Firdevs öğretmenimdir. Bu müzikal yapı nedeniyle Divan Şiirini'de çok severim. Lisede herkesin nefret ettiği "Aruz Vezni" kalıpları bana bulmaca çözmek kadar zevkli gelirdi.


Söz döndü dolaştı nereye geldi, sonbahardan bahsedecektim oysa. Eylül ayının cılkını çıkaran yağmurları, sel baskınları ve soğuğu ile sonbahardan. İki yıldır sonbaharın neredeyse yarısını Ankara'da yaşıyorum ve ruhumu kasvet basıyor. Oysa Antalya'da sonbahar yoktur soMbahar vardır. Yılın en güzel, en ılık, en baştan çıkarıcı aylarıdır Eylül ve Ekim, renk cümbüşüdür, kokudur, berraklıktır, denizin en sakin, gökyüzünün en canayakın olduğu zamanlardır. Yazın o çiğ ışığı, kışın kasvetli bulutları gitmiş yerini gülümseyen bir mavilik almıştır. Kimi zaman azdığı da olur, insanı canından bezdiren bitmek bilmez yağmurlar yağabilir ama yağmur durduğu an ortada bir damla su, gökte bir parça bulut kalmaz. Hayal gördüğünüzü sanırsınız.



Parlak yeşil yaprakların arasından mücevher gibi portakallar, turunçlar sarkar, jakarandalar tekrar çiçeğe durup eflatun bir bulut yığınına döner, sarmaşıklar kızarır, kavaklar sararır, mor begonvil yapraklarından bir halı oluşur ayaklarınızın altında. Güneş Beydağlarının muhteşem silüetinin ardından iri bir portakal gibi kaybolur. Az kaldı, iki haftaya kadar ucundan da olsa yakalayacağım soM baharı. Hem daha Pastırma Yazı var değil mi? Anıların arasına sızıp kaybolan yazın, sus payı olarak sunduğu birkaç sıcak gün daha, mutluluk için birkaç günlük bir sebep. Anneannemin sucuk yapma telaşına düştüğü güneşli öğleden sonralar. Bu da ayrı bir maceradır, yarınki postun konusu olsun.

Sonbaharın melankolisinden sıyrılmam için Antalya'ya kaçmam gerek, bu kesin. Ama o zamana kadar kitap okuyarak geçecek günler, epey birikti taşımak istemiyorum, okuduklarımı burada bırakacağım. En son "Eflatun Koza" yı bitirdim Cahide Birgül'den. Bütün kitaplarını okuduğum ve sevdiğim bir yazardır. "Eflatun Koza" da yanıltmadı beni. Sürükleyici bir kitaptı; sıradışı ilişkilerin yaşandığı, psikolojik sorunların öne çıktığı, geçmişin irdelendiği, polisiye tadı veren bir kitap. Son yıllarda polisiye tarzına ilgi duyar oldum, bilhassa Türk polisiyelerine. Ahmet Ümit hariç. Gerçi pekçok kitabını okudum, bazılarını da sevdim ama bir imza günündeki sohbet esnasında diğer polisiye yazarlarına yukardan bakan tavrı soğuttu beni. Benim Türk polisiye yazarları arasındaki favorilerim kendine özgü anlatımıyla Ankara polisiyelerini okuduğum genç yazar Emrah Serbes, kahramanı Kati Hirşel'in maceralarını yazdığı kitaplarıyla Esmahan Aykol ve travesti dedektifi Burçak ile Mehmet Murat Somer'dir. Şu anda okuduğum kitaplara gelirsek, iki tane birden okuyorum; Oya Baydar'ın son romanı "Çöplüğün Generali" ile Tayfun Er'in incelemesi "Yalıdakiler". Bitirince görüşlerimi yazarım. Fazla uzattım, artık kaçıyorum akşam yemeği hazırlığı için. Mevsim sonbahar olsa da ruhunuzda ilkbahar çiçekleri açsın...

10 yorum:

  1. karar verdim sen benim tarzımsın, yemeğini karıştırırken kitap okuyan tiplemelerden:))9
    Sonbahar benim mevsimim. Hem sıcaklamayacağım hem üşümeyeceğim, gönlümce gezeceğim.
    Divan edebiyatından çok çektim, bana gerçekten bir bulmaca gibi geldi , hiç çözemediğim. İşin garibi, divan şiirlerini ve şairlerini severim. Ey Baki ya, demişler Baki ant içti şarab içmemeye , Baki delimidir dir ki şarap varken ant içsin dizelerini okuyup, milleti delirtmemle ünlüyümdür her içki masasında . Sevgiler ve iyi bir hafta sonu dileklerimleheheheh.

    YanıtlaSil
  2. Öğretmenlerimiz yaşantımızın belirleyicileri oluyor biz fark etmeden, ileriki yıllarda, hayata atıldığımızda izlerini taşıyoruz onların öğrettiklerinin.
    Antalya gerçekten çok güzel, artık geceleri rahat uyuyabiliyoruz, soMbahar şahane:) e hadi sen de gel artık Nurşen'ciğim.
    Çöplüğün Generali'nin yorumunu bekliyorum özellikle.
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  3. Mef' ûlü me fâ î lü me fâ î lü fa îlü
    "On beş sene ev vel şu kü çük hâ nede ses siz."
    Ben de aruzu ilkokula giderken "ilk" öğretmenim babamdan öğrenmiştim ve çok sevmiştim. Çocuklar sevmiyorlar böyle şeyleri çok yazık.
    Yine çok güzel ifade etmişsin duygularını. Düşünüyorum da çok okumanın da mutlaka katkısı oluyordur. Ben senin kadar okuyamıyorum uzun zamandır. Üstüste yaşadığım çok acı iki olaydan sonra tam on sene gazeteye bile odaklayamadım beynimi. Yeni yeni başladım eskisi gibi okumaya.
    Tabii iyi yazmak için sadece iyi okumak gerekir gibi bir sonuç çıkmaz bundan.
    Resimler de çok hoş. Ankara sanırım.
    Ellerine sağlık...

    YanıtlaSil
  4. Lalecim, tam söylediğin gibi, her an, her yerde ve her koşulda kitap okuyabilirim. Hayattaki en büyük zevkim diyebilirim. Sanırım bazı yazarlarda da uyuşuyoruz. Bak Baki'yi de seviyormuşuz. İyi hafta sonları benden de sana. Umarım kızlar daha iyidirler...

    Özlemcim az kaldı, söyle beklesin beni Antalya. Yarıladım kitabı, bitirince paylaşırım. Sevgiler canım...

    Asucum fotoğraflar geçen yıldan Antalya ama orijinalleri Antalyadaki bilgisayarda olduğundan pek net değil, bunları facebooktan aktardım. Katılıyorum söylediklerine okumak yazmayı kolaylaştırıyor. Sanırım kelime haznesi gelişiyor ve ifade düzgünleşiyor, tabii biraz da müsaitse yazmaya insan birşeyler oluyor. İyi mi, kötü mü yazıyorum bilemem ama yazmayı çok sevdiğimden ve bana bir çeşit terapi etkisi yaptığından eminim. Zaten ben sürekli kafamda cümleler kurarım boş kaldıkça. Garip bir hatunum kısacası ama sen de kendine haksızlık etme. Ben büyük bir zevkle okuyorum senin yazdıklarını da.
    Aruzu hatırlayan kaldı mı şüpheliyim, artık müfredatlarda da yok sanırım. Gittikçe hafifliyoruz, her yönden.
    Sevgiler canım...

    YanıtlaSil
  5. Ben de divan edebiyatını ve aruz vezniyle yazılmış şiirleri çok severdim.Aruz veznini çözme konusunda da ustaydım hani:)

    Şimdi okullarda bizim zamanımızdaki kadar önem verilmiyor sanırım divan edebiyatına hatta edebiyata.

    Sevgiler canım

    YanıtlaSil
  6. Bir yazımda feryat etmiştim, "şarkılarımı geri istiyorum" diye ama içinde bu şarkı yoktu. Hiç hatırlamıyorum.
    Sonbaharın en güzel ayı kuş gibi uçtu gitti, doyamadım. Ama Antayada daha 2 ay sürecek eylül ayı var ve en güzel ayları.
    Antalyadaki akrabalarıma gittiğimizde muhakkak soMbaharı seçeriz, anlattığın gibi yaşayabilmek, gezebilmek için.
    Neyse ki İstanbul'a pastırma yazı konuk oluyormuş, lodossuz gelse daha iyi olurdu!
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  7. okumaya ,düşünmeye hassas ve istekliyim de yazmaya gelince paldır küldür giriveriyorum lafa...ortasından.
    Gerçekten de öğretmanler özellikle ilkokul öğretmenleri hayatımızın anahtarlarını elimize verirler.Kimi, o anahtarlarla açar kapıları kimi de fırlatıverir bir kenara bir maymuncuk bulup tüm kapıları anunla açmak sevdasına düşer.
    Çoğunluk onlardır.Her sınıftan 5-6 öğrenci çıkar bizler gibi.
    Hayatta da deve dişi gibi sivriliriz.
    Bu blog ortamında birbirimize rastlamak kolaylaştı.Benzer şeylerden hoşlanma ve paylaşma arzusu ortak noktamız.
    Herbirimizin rengi,kokusu farklı ...tadı farklı
    Kimimiz tanışma somut yakınlaşma şansını buluyoruz .Yüzyüze gelemediklerimizle de burada birlikteyiz.
    Ne güzel iyi ki varsınız,iyi ki varım.
    Sonbaharını bu kadar tatlı anlattığın Antalyada olasım geldi.

    Okuduğun kitapları kıskandım.Götüremediklerini bana bırak .
    Gitmeden görüşelim demiştik ya ne zaman?

    YanıtlaSil
  8. Çınarcım, valla birgün senle oturup mefulu, mefaulu diye aruz vezni çözelim. Bak Nalan da yazmış, önümüzdeki hafta içinde ben gitmeden bir buluşma ayarlayalım. Telefonlaşıp anlaşalım, haftaya perşembe olabilir. Görüşmek üzere canım.

    Nurcuğum, yazıda da belirttim bu çok özel bir şarkı, bizim sınıftan başka kimsenin bildiğini, benim öğretmenimden başka hiçbir öğretmenin öğrettiğini sanmıyorum. O kadar güzeldir ki, bunca yıl unutmadım. Nurcuğum ben oradayken yolun düşerse akrabalarına beni unutma e mi, 15 güne kadar dönüyorum evime. Umarım sen daha iyisindir. ağrısız, sıkıntısız günler dileğiyle öpüyorum.

    Sevgili Nalan, ne güzel yazmışsın. İyi ki sen de varsın, iyi ki tanıma şansım oldu. Kendim lise öğretmeni olsam da insan hayatını etkileyen en önemli öğretmenin ilkokul öğretmeni olduğuna eminim. İyi bir ilkokul öğretmeni insanın en büyük şansıdır bence. Çınar'a da yazdım, önümüzdeki hafta buluşalım, perşembe olabilir, onun dışında benim için zor olacak, telefonlaşıp anlaşırız. Bu arada Gülen nerelerde ya? Öpüyorum...

    YanıtlaSil
  9. sen hep yaz emi..
    bayıldım.....
    bende usul usul resimleri toparlıyorum gezdikçe...
    ah doyamam bu renklere ben....

    YanıtlaSil
  10. Gülenle konuştum burayı okumamıştım,perşembeyi ondan duydum.
    Şu an bir durum yok.Gelebilirim.
    Ayarlayınca haber verin.
    İsterseniz bana gelin.
    Batıkent te fena değil sonbaharda

    YanıtlaSil