Sayfalar

12 Haziran 2025 Perşembe

İKİDE BİR 9 / 12 HAZİRAN

Çok huzursuz, delik deşik bir uykuyla geçirdim geceyi. Memleket gündemi mi üstümüze çöken, kendi kişisel sorunlarımız mı ya da öylesine bir uykusuzluk mu bilemedim, a) Hepsi, b) Hiçbiri 😂

Düzgün uyuyamadım ama ara sıra uyanıkken rüya görmeyi de başardım, hem de saçmalardan seçmeler şeklinde. Yıllar yıllar önce, henüz ergen yaşlarımda Cronin'i çok severdim, o zamanlar okumuştum pek çok kitabıyla birlikte "Şapkacının Şatosu"nu. İsminin bu olduğunu da yıllar sonra filmini izlediğimde öğrenmiştim, benim okuduğum kitabın adı "Kabus Şatosu" idi, Altın Kitaplar Yayınevi basmıştı. Kitapla ilgili unutamadığım bir nokta da sürekli elma peltesi yenmesi idi. O kadar canım çekmişti ki kitaba ara verip elmaları rendelemiş, şeker ve nişasta ekleyerek kendimce bir elma peltesi pişirip afiyetle yemiştim. İşte bu "Şapkacının Şatosu" bu gece uyudum uyandım bana dert oldu. Yeniden mi okuyorum, hatırlamaya mı çalışıyorum bilemedim, sürekli bir "Şapkacının Şatosu" repliği döndü durdu bulanık zihnimde. Bu durum da başka anıların canlanmasına neden oldu.

Yukarıda da yazdım ya Cronin has yazarımdı ergenken. Anneannemle aynı sitede farklı bloklarda oturuyorduk, önceleri 2-3 yıl kadar da birlikte oturmuş, sonra iki blok öteye kiraya çıkmıştık. Günde en az iki kez bir şey götürmek, bir işine yardım etmek ya da bir şey almak için tırmanırdım dört kat merdivenle çıkılan dairesine. O nedenle komşuları da kendi komşularımız kadar tanıdıktı. Bir keresinde merdivende Gülsen Abla'ya rastladım. Anneannem gibi dördüncü katta, dış kapıları aynı ortak balkona açılan 6 dairenin en köşesindeki dairede oturuyordu Gülsen Ablalar. Anneannemin diğer komşuları yaşlarını başlarını almış, kendi halinde insanlardı. Gülsen Abla onlara göre daha genç, dışa dönük, entelektüalitesi yüksek bir kadındı, komşularla ilişkisi de biraz daha mesafeliydi. Çok okuduğum için beni sever, rast geldiği yerde küçük sohbetler yapardı. Merdivende rastlaşınca da aramızda ufak bir sohbet geçti, hangi kitapları okuduğumu ve en sevdiğim yazarı sordu, "Cronin" dedim. Hafifçe gülümsedi ve "Biraz daha büyüyünce fikrin değişir" dedi. O zaman biraz kızmıştım, "Niye değişsin ki?" diye düşünmüştüm, haklılığını yaşım ilerledikçe teslim edecektim. Beni uykumdan eden "Şapkacının Şatosu"nun Gülsen Abla'yı hatırlatmak gibi bir sebebi vardı belki de 😀

Anneannemin çok ilginç komşuları vardı, hoş ilginçlikte hiç kimse anneannemle yarışamazdı ama diğerleri de ondan pek geri kalmazlardı. Hemen bitişiğinde Agavni Tantik ve ailesi otururdu. Taşındıklarında orta yaşlarını süren, üç yetişkin oğulları klasik Ermeni mesleği olan kuyumculukla uğraşan bir aile idiler. Biz henüz anneannemle otururken büyük oğul evlendi, düğününe katıldık, bana evcilik oyunlarım için şahane bir malzeme olan pembe bir nikah şekeri kutusu düştü bu düğünden ve aileye tatlılar tatlısı Gülnar Abla katıldı. Birlikte bir sinema maceramız var, yaşım çok küçük olduğundan ne seyrettiğimi pek anlamamıştım ama yıllar sonra filmin bayıldığım Agnes Varda'nın en önemli filmlerinden biri olan "Mutluluk" olduğunu anlayacaktım hep aklımda kalan ay çiçekli afişleri sayesinde. Agavni Tantik'in ikinci oğlunun nikahı kilisede olmuştu ve 4. katın dini bütün teyzeleri başörtüleriyle en ön sıraya kurulup etrafı alıcı gözlerle inceleyerek nikahı izlemişlerdi. 

Mamaklı Teyze bir alt katta otururdu, geldiği semtten hareketle kendisine Mamaklı denirdi, adını çoğu bilmezdi bile. Bir devlet kurumunda terzilikten emekli Mamaklı Teyze emeklilik günlerini komşularına adamıştı. Zamanla hepsinin kocaları ölmüş ve bir dullar koalisyonu kurulmuştu katlar arası 😊 Mamaklı Teyze anneannemden sonra en kıdemli duldu. Terzilik yeteneğini konuşturur komşulara pijamalar, sıcak tutacak pazen donlar, gecelikler diker, yelekler, artık yünlerden battaniyeler örüp hediye eder, yemeğe, kahvaltıya çağırır, hatta en yaşlıları banyoya sokup yıkardı. Lütfiye Teyze anneannemin diğer bitişik komşusu idi, kendisi nereliydi bilmiyorum ama kocası Hasan Emmi Azerbaycan'lı idi. Hasam Emmi'nin farklı şivesi henüz çok küçük olan bizleri güldürürdü. "Nereye gidiyorsun Hasan Emmi?". "Çaydan yırtılmış da çaydan almaya gidiyorum". En iyi arkadaşım Serpil'le gülmekten yerlere yatardık çaydan yırtılmış diyerek. Bir seferinde adamın ceketinin arkasına asılarak yere düşürmüştük de uzun yıllar utancı içimden çıkmamıştı, çocukluk işte. Ve Elizabet, çocukluğumun en tatlı arkadaşı, birlikte geçen bir yılı asla unutamadığım o güzel çocuk. Salonlarının güneş vuran köşesindeki somyanın üstünde oynadığımız kraliçelik oyunlarını, annesi Valentin Teyze'nin vişne likörlerinden kalma alkollü vişneleri yiyip sızmalarımızı, Elizabet'in o yıllarda çok kimsede olmayan sarı saçlı bebeğini hatırladıkça gülümserim.  Komşu kızlardan birinin Gary Cooper'e benzettiği için "Garigoper Amca" adını taktığı emekli memur ve karısı, bayramlarda tüm kapıları dolaşıp ancak şeker toplayabildiğimiz halde bizi harçlıkla ödüllendiren 1 numaradaki Fikriye Teyze, üst katta gürültü yaptığım için beni şakadan azarlayan ama ciddiye aldığım için ödümün koptuğu alt kattaki Laz Amca ve daha niceleri.

Uyku uyumadım ama "Şapkacının Şatosu" beni nerelere getirdi. Serinin 9. yazısı da nostaljik olsun bakalım. Fotoğraf anneannemin şimdi yerinde yeller esen bloğundan:



13 yorum:

  1. :))) yaaa ne güzeldi..dullar koalisyonu :)) ne kadar renkli bir çevre..ne hikâyeler yazılır burdan..çok keyifli oldu bunu okumak miss gibi bir nostalji bu..oh iyi geldi..şu şapkacının şatosundan daha neler çıkacak acaba..iyi ki sayıklatmış kendini..kesinlikle sebepsiz değil..hadi hayır olsun :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bizim o Yenimahalle'deki sitemiz Babil Kulesi gibi bir yerdi, yazsan cilt cilt roman olur :))

      Sil
  2. cevap veriyorum: c)dolunay! dün gece ben de saat 5.30a dek döndüm durdum, sonra dalmışım ama 7.30'da da iş güç beni bekler diye fırladım yataktan :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla dolunayı görmedim ama kendini hissettirdi o zaman, aşkolsun ona :)))

      Sil
  3. ortak balkonlu apartman deyince siz, bizim oturduğumuz yıldıztepe bloklarından mı bahsediyorsunuz diye düşündüm bir an. Bizim blokta da 1 numarada Fikriye Hanım teyze otururdu. Ama başka bir yermiş, fotoğrafa göre. Ne hoş olurdu aynı yer olsaydı. Bunca yazı sonra komşu çıkardık! :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yıldıztepe değil sevgili Leylan ama o blokları biliyorum, kardeşim İletişim Fakültesi'nde akademisyendi, arada öğle tatilinde ziyaretine gider o blokların bahçesinde gezerdik. Bizimki Yenimahalle'de Seylap Sitesi idi. 1957 yılında gelen sel baskınında evleri yıkılanlar için yapılmış 4 blokluk bir çeşit sosyal konut idi. Ne yapalım, blok komşusu olamasak da blog komşusuyuz ya :)))

      Sil
    2. Öyleyiz sahiden. Ne güzel :)

      Sil
  4. Ne güzel anlatıyorsunuz hocam geçmişi okumak dinlemek biz yaştakilere iyi geliyor. O komşuluklar yok ya artık anıları yüzümüzü güldürüyor. Kaleminize sağlık. Hülya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hülya Hanım sağolun, hep güze sözleriniz. Gerçekten komşuluk falan kalmadı artık, herkes kendi derdine düştü.

      Sil
  5. Garigoper Amca!!! :) O zaman bir tane de benden (aslında annemden) gelsin:
    Gelen Ford, giden taksi.
    Bildiniz mi? :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Glenn Ford tabii ki :)) Bazı yakıştırmalar isim gibi yapışıyor insanların üstüne. Şimdiki evimizde bir komşu adam vardı, biraz ilginç bir tipti, bir başka komşumuz onu Dallas'ta idi sanırım Digger Barnes vardı, ona benzetirdi, "Digır" takmıştı adamın adını, yıllarca Digır diye söz edildi adamdan :))

      Sil
  6. Eski zamanlarda komşuluk bağları vardı.. Annemin apartmanda herkes bi çeşit yapıp termosa çayı koyup bahçede buluşurlardı. Evlenip gittikten sonra arada uğradığımda pek bir özenirdim hallerine. Onlarında geneli duldu kadın çemberi oluştururlardı. Bu fotoğrafa bakınca blokta sizin koşturmanızı hayal ettim ve keyifle okudum her bir karakteri..huzurlu uykular olsun bu gece bakalım neler getirecek:)

    YanıtlaSil
  7. Ben de Şahika'yı okumuştum, ilk defa Cronin okuyan birini gördüm : ))

    YanıtlaSil