Sayfalar

2 Eylül 2024 Pazartesi

AĞUSTOS DÖKÜMÜ / 2 EYLÜL

"Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa" demiş Yahya Kemal üstadımız. Ben de kendisiyle aynı fikirdeyim, hoş bu şiiri Eylül sonunda yazmış ama "Başladı mı uçlanır" buyururdu anneannem üstadımız da. Nitekim Ağustos ne ara başladı, ne ara uçlandı anlamadık. Ne kadar sıcak olursa olsun yazcılardanım ve güneş soğur, günler kısalırken hüzünlenir ve biraz da sinirlenirim 😃 

Gelelim o çabucak geçen Ağustos ayında ne eylemişiz, eyleyip de güzel mi eylemişiz. Ağustos bize biraz çelme taktı. Daha önce bahsetmiştim, eşimin geçirdiği operasyon ve sonunda gelişen komplikasyon ile ilk yarısını bize hastanelerde geçirdi. Neyse ki her şey yoluna girdi de canımız daha fazla sıkılmadı. O yüzden sizlere güzel Ağustos görüntüleri sunamayacağım, Eylül'e sözüm olsun, çünkü hafta sonu bir aksilik olmazsa İstanbul yolcusuyum. Hiç aklımda yoktu esasen ama canım, güzel C'ciğim İzmir'de bir blog buluşması yapıp beni imrendirince bir de İstanbul'da düzenleyiverdi. O zaman katılmak da farz oldu. 7 Eylül'de Kadıköy'deyiz, arzu eden dostlarla haberleşelim.

Gelelim ne gördük, ne okuduk, ne yazdık, yalan dünyadan bezdik mi, paylaşmaya. Önce filmler gelsin:


Kısalı uzunlu 8 film izledim, hepsi de MUBİ'den. Üyelik aidatlarını yükseltince suyunu çıkarmak farz oldu 😀 "Dammi" ve "Farklı Bir Yas" kısa filmlerdi ve açıkçası tavsiye edeceğim türden değildi. Yukarıdaki filmlerin içinde en beğendiğim "Faruk" oldu. Yönetmen başrolde 90 yaşındaki babasını oynatmış, babası da rolünün hakkını vermiş. Beni çok etkileyen, babamı hatırlatan ve yaşlılık üzerine düşündüren, hüzünlendiren bir film oldu. İzlemenizi tavsiye ederim.

"What's The Name Of The Film?" ya da Türkçe adıyla "Filmin Adı Ne?" bir belgesel. 90'lı yıllarda film çekmiş kadın yönetmenlerle yapılan söyleşileri içeriyor. Ben kendi adıma severek izledim.

"Bergman Adası", ünlü yönetmen Ingmar Bergman'ın izini süren sinemacı bir çiftin onun yaşamının büyük bir bölümünü geçirdiği  Farö Adası'nda yaşadıklarını anlatıyor. Vicky Kreps'i çok severim, filmde başrolde olması keyifle izlememe sebep oldu. Ayrıca Bergman'ın yaşamından izler taşıyan filmde belgesel tadı da buldum. 

"Memory", demans nedeniyle geçmişini unutmaya başlayan bir adamla, geçmişini çok fazla hatırlayan bir kadının birlikteliğini konu alıyor. Jessica Chastain'in varlığı filmi ekstra güzelleştirse de izlenebilir türden olduğunu da söyleyebilir.

"Kabahat", yaz tatilini babaannesinin köyünde geçiren ergenliğe yeni adım atmış bir kızın büyüme sancılarını konu alan oldukça pastoral bir film.

Ve "Yaban", çocuğunun velayeti ünlü bir Türk sunucu olan eski eşine verilen Fransız bir kadının çocuğuyla birlikte ülkeden kaçmaya çalışmasını konu alıyor ve benim sinirlerimi oldukça bozan bir film oldu.

8 kitapla Ağustos ayını kapattım, ilk üçü hayli hacimli ve oldukça maskulen kitaplardı, sonrasını edebiyat dedikodularına ayırdım 😃


-"Nevada" için şunu söyleyebilirim: "Vahşi batının en güzel öyküleri". Okuyunuz...

-"Sınırdaki Okul", 1920'lerin Macaristan'ında, yatılı bir askeri okulda geçiyor. İyi edebiyat, iyi çeviri, lakin tüm kahramanlar ergen erkek, bir süre sonra bu kadar maskülen bir roman insanı sıkmaya başlıyor, üstelik fazlasıyla ve gereksiz uzun tutulmuş. Yine de okunabilir düzeyde...

-"Sular Yükselirken" açık denizde bir petrol platformunda çalışan Waclav'ın fırtınalı bir gecede en yakın arkadaşı Matyas'ı kaybetmesiyle başlıyor. Sonrasında arkadaşının eşyalarını ailesine teslim etmek üzere Macaristan'a yolculuğu ve kendi hayatının ve zihninin dipsiz kuyularını ziyaretiyle devam ediyor. Oldukça iyi bir edebiyat ama bu da fazla maskülen ve bir süre sonra yoruyor insanı.

-Maskülen okumalardan şikayet edip dururken iki erkek yazar kardeşin söyleşisine başlamak nasıl bir duyguydu diyecekseniz, en azından bunlar bizden ve kendilerini ve kitaplarını seviyorum diyebilirim. "Kurmacasız Bir Yaşam" Erhan Bener'in Tarih Vakfı'nın bir projesi nedeniyle ağabeyi Vüs'at O. Bener ile yaptığı bir söyleşinin kitaba dökülmüş hali. Yazarları seviyorsanız kitabı da seversiniz.

-"Damla Damla Günler I ve II" yazar Adalet Ağaoğlu'nun 1969-1983 yılları arasındaki günlüklerini kapsıyor. Daha önce okumuştum ama epey zaman olunca bir kez daha okumak istedim. Çok tanıdık isimlere rastlamak mümkün ve en az romanları kadar sürükleyici ve akıcı...

-Bir diğer edebi magazin de "Tezer Özlü'den Leyla Erbil'e Mektuplar". Bu ay oldukça burnumu soktum yazarların özel hayatına. Leyla Erbil kendisiyle anlaştıkları üzere Tezer Özlü'nün ölümünden sonra kendisine yurtdışından yazdığı mektupları yayınlatmış. Özlü 'nün çalkantılı yaşamının son dört yılına göz atmak isterseniz buyrun derim...

-Ve ayın son kitabı bir çocuğun gözünden Suriye'de bir mahalleyi ve ahalisini anlatan "Sineksağan". Naif ve keyifli bir kitap.

Bu ay epeyce dinleme yaptım sevgili dostlar. Storytel bana ev işlerinde, yürüyüşlerde, uykuya hazırlanırken eşlik etti:


Bu ay yerli-yabancı, klasik-güncel, yaşam öyküsü, kurmaca demedim dinledim de dinledim, onbir kitabı devirdim. Ünlü organizatör Ahmet San'ın yaşam öyküsünü kendi ağzından anlattığı "San" ile başladım. Şaşırtıcı ve başarılı bir öyküydü. Orhan Pamuk'a kendisinin seslendirdiği "Babamın Bavulu" (Nobel konuşması malum) ile başlayınca yıllar önce okuduğum ve çok sevdiğim "Sessiz Ev"i çekti canım ve sonunu değiştirmek elimde imiş gibi heyecanla dinledim ve yine sevdim. Sonra biraz da Murathan Mungan dedim ve önceden okuduğum "Paranın Cinleri" (kendisi seslendirmişti) ile başlayıp "Çador" ile devam ettim. Dinlediğim son yerli Mert Fırat'ın harika seslendirmesi ile Yaşar Kemal'den "Yılanı Öldürseler" oldu. 

Okumadığım ya da tekrar etmek istediğim klasiklere Tolstoy'un "Kroyçer Sonat"ı ile başlayıp Dostoyevski'den "Beyaz Geceler" ve Balzac'dan "Vadideki Zambak" ile sonlandırdım. Biraz da çağdaş deyerek Julian Barnes'e geçtim ve "Benimle Tanışmadan Önce"yi dinleyip tuhaf bir kıskançlığa şahit oldum. Bu ayı bir polisiye dinleyerek kapattım: "Kiracı". Hepsinden de son derece keyif aldım. 

Eh okuduk, dinledik, izledik ve yorulduk. Haydi o zaman kahveler gelsin:




2 yorum:

  1. Kahve serisi çok güzelmiş :). Nevada'yı merak ettim, bakacağım :).Vüsat O Bener ben de severim, elimdeki kurguları bitince belki bakarım ona da.

    YanıtlaSil
  2. İple çekiyorum 7 Eylül’ü 💕🍀🧿 çok az kaldııı..
    Hiç kitap okumadım bu ay, peh bana! Doğru dürüst kahve de içemedim, bir peh de ordan :)))

    YanıtlaSil