Sayfalar

2 Nisan 2024 Salı

MART DÖKÜMÜ

Son gününde bizi ters köşe yapan, yüzlerimizde duvardan duvara bir gülüş oluşturan Mart ayını bitirdik, sana dert ayı diyenler utansın ne diyeyim 😃 Ülkemize hayırlı olsun dilekleriyle kişisel dökümümüze geçelim. Bu aya bir blogger buluşması (Banu Tozluyurt ile), iki sergi, bir konser, birkaç arkadaş birlikteliği, parklar-bahçeler, on film, yedi kitap ve bir adet göz ameliyatı (Kocam Bey'in) ile kontrollerini sığdırdım. Bana bir zamanlar kız kardeşimi hediye eden Nisan hoş geldi, güzelliklerle gelsin.

Filmlerden başlarsak, malum Mart başı Oscar Ödül Töreni vardı. Sanal olarak katılıp geleneksel yazımı yazabilmem için hazırlık olarak Ocak ayından beri aday filmleri izlemekteydim. Mart başında eksik birkaç filmi tamamladım, Mubi'ye ödediğim parayı amorti için oradan birkaç film izledim ve biraz de eskilere döndüm. "Yol", "Arkadaş" ve "Derman" beni gençliğime ışınladı.


Üç eski filmi bir yana bırakırsak izlediklerim arasında evlatlık alınıp Fransa'da büyümüş bir genç kadının köklerini bulmak amacıyla Seul'e dönüşünü konu alan "Return To Seoul" ile bir megamarketin koridorlarında yaşanan ilişkileri konu alan "In Den Gangen"i izleyin derim.

Bu ay ana akım dışında iki dizi izleyebildim, ikisi de yerli yapım. 


-"Kuvvetli Bir Alkış" ya çok sevildi ya nefret edildi. Tüm absürdlüğüne rağmen ben seven taraftayım. -"Düğüm"ü Prime Videoda izledim. Biraz "Kuş Uçuşu" havası var ama daha polisiye.


Bu ay tek bir konser izleyebildim. Kuzinimin kurup şefliğini yaptığı "Talya Quartet"in 8 Mart Kadınlar Günü nedeniyle verdiği konserdi, çok güzeldi ve usta bir çiftin konser boyunca tango eşliği de renk kattı.

Kitaplara gelirsek, bu yıl okuma planımı değiştirdim, her ay kendime bir konsept belirliyor ve kitapları ona göre seçiyorum. Aksi takdirde okumadıklarım rafta beklerken yeni gelenlere saldırıyorum, eskiler yine beklemeye devam ediyor. Mart ayını bu zamana kadar ihmal ettiğim Javier Marias kitaplarına ayırmıştım. Artan zamana da üç başka kitap sığdı:


Marias'ın okuduğum dört kitabı sonrası bende oluşan duygular şu şekilde oldu: Bir kere çok iyi edebiyat, çok zekice kurgu ve mutlaka okuyucuyu başta verdiği ipucu ile meraklandırıp ters köşe bir final yapıyor. Ancak uzun cümleleri ve bilinç akışı ile ortaya çıkan çağrışımlar okuru ana konudan uzaklaştırıp afallatabiliyor, okuma sürecini ağırlaştırıp zorlaştırıyor. Öyle su gibi aktı gitti cümleleri kurdurmuyor. Her şeye rağmen okuduklarımdan mutluyum, uygun bir zamanda diğer kitaplarına da döneceğim. 

-"Kurtarma Mesafesi" biraz fantastik, aynı zamanda hüzünlü ve insanı etkileyen bir kitap. Lakin herkes sever mi? Hayır. Anne-evlat ilişkilerini insanı çaresiz hissettirecek bir öyküyle kaleme almış Samanta Schweblin.

-Bir kitabını sevdiğim yazarın izini sürme konusunda üstüme yoktur, mutlaka yeni çıkanları da alır, çoğu zaman da pişman olurum. Vigdis Hjorth'u uzun süre gündemde kalan "Miras" romanı ile tanımış ve kitabı çok beğenmiştim. "Postane Günlükleri"ni de o gazla edindim. Lakin kahramanın varoluş sıkıntılarını okumaktan ve Norveç posta hizmetlerinin sorunlarıyla uğraşmaktan içim çıktı. Tüm mektuplarım PTT'mizin kara deliğinde kaybolurken, ülke gündemiyle kafamızı hangi taşa vuracağımızı düşünürken postanıza da, ruh halinize de diye söylene söylene bitirdim kitabı.

-Ve Mart ayının güzel mi güzel son gününde bir solukta okuduğum, Gabo'muzun öbür alemden bir selam gibi yolladığı "Ağustos'ta Görüşürüz". Ağustos'ta olmasa da Mart'ta görüştük ve çok mutlu olduk Gabo Üstad. Oğulların iyi ki arzun hilafına yayınlatmış bu kısacık öyküyü, keşke ömrün vefa edeydi de devamını getireydin. İflah olmaz bir Marquezsever olarak çok sevdim ben kitabı, siz de seversiniz belki...

Dinlediklerime gelince:


-Dinlediğim altı kitap içinde en etkileyicisi Jehan Barbur'un çeşitli sanatçılara, ünlülerin oğulları ya da kızlarına babalarını anlattırdığı "Baba Öyküler" oldu. Hemen hepsi çok hüzünlü idi.

-Şermin Yaşar'ın son kitabı "Söyleme Bilmesinler"i ummadığım kadar beğendim. Bir aile içi hesaplaşma ve bireylerin ağızlarından aynı olayları dinliyor ve ilginçtir ki hepsine ayrı ayrı hak veriyorsunuz. Seslendirme de çok iyiydi.

-Peyami Safa "Bir Tereddüdün Romanı"nda kullandığı aşırı ağır Osmanlıca ile bu defa sıktı.

-"Yılkı Atı" biraz hırs, biraz yoksulluk nedeniyle yılkıya bırakılan bir atın öyküsü. Etkileyici...

-"Yakup Abla Beni Unutma" vakit geçirmek için eğlenceli sayılacek bir dinlemelik ve son olarak feminist kızlar yetiştirmek isteyenler için faydalı öğütler: "Feminist Manifesto".

Eh, bunca okuma ve izlemenin üstüne kahveyi hak ettik, değil mi 😅


O kadar uzun yazdım ve yoruldum ki kontrol edemeyeceğim. Yazım yanlışlarım varsa affola...


9 yorum:

  1. Performans kıskandırıcı öğretmenim:) Yılkı Atı 74'de TRT'de dizi olarak oynamıştı, ben 14 yaş civarıydım ve televizyon yönetmeni olma virüsü bünyemde fır dönüyordu. O nedenle diziler ve daha çok canlı yayınlar bir alaylı eğitimiydi benim için, sağlam bir arşivim yani:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler :) Yılkı Atı'nı sanki ben de izledim TV'de, eski dizler daha mı güzeldi bilmem. Hele yabancı diziler, şimdikilerle kıyaslayınca...

      Sil
  2. Javier Marias candır :) Dolu dolu geçmiş Mart ve son günü harika bir sürprizle bitmiş, daha ne olsun :)

    YanıtlaSil
  3. Kahveler yine şahane :) "söyleme bilmesinler"i ben de bir oturuşta okumuş ve benzer şekilde çok beğeniştim. en beğendiğim yanı ise, sizin de söylediğinizdi sanırım öğretmenim: kitap bittiğinde her karakteri anlamış, hak vermiş, nerdeyse sevmiştim :)
    baba öyküleri okuyalı çok olmuştu. zaman zaman gözyaşlarımı tutamadığımı hatırlıyorum. bir de mine söğüt'ü ve sevinç erbulak'ın hislerini kendime çok yakın hissetmiştim, onu hatırlıyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Baba Öyküler beni de çok etkiledi, Söyleme Bilmesinler de öyle, ben de sevdim valla hepsini-Çiğdem hariç :)))

      Sil
  4. Sanatla dolu bu yazıda ilk algıladığım Talya Quartet oldu:) Kuzene ne mutlu. Meslek edinmek anlamında zordu belki ama en azından amatörce de olsa bir enstrüman çalmayı çok isterdim.
    Sevgiler Nurşen Hocam. Eşinize de geçmiş olsun. Gözü şimdi daha iyidir umarım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kuzenim Opera'nın konzertmeister'i, oğlumla yaşıt. Çok takdir ediyor ve özeniyorum, aynı senin gibi ben de isterdim bir enstrüman, özellikle kanun çalmayı.
      Çok sevgiler canım ve teşekkürler. eşimin damlalar devam, göz daha iyi...

      Sil
  5. Böylesi her konuda dopdolu paylaşımlara imreniyorum doğrusu. Zamana ayak uyduramama endişesi yaşarken, aynı zaman dilimine bunca güzelliği sığdırabilmek harika. Kutluyorum.
    Geçmiş olsun, aynı rahatsızlığı eşim de yaşıyor.
    Sağlıkla, umutla...

    YanıtlaSil