Sayfalar

16 Kasım 2023 Perşembe

ARS LONGA VITA BREVIS * / 16 KASIM

10 gündür ne idüğü belirsiz bir virüsün elinde oyuncak oldum. Bir gün önce kendimi gayet iyi hissederken sabahına nezle olarak uyandım, akabinde de şiddetli bir baş ve eklem ağrısıyla yataktan çıkamadım. Yaş ilerledikçe insanın iyileşme süresi de uzuyor. İlk iki gün ha geçer, ha geçer diyerek bekledim ama sonra ne olur ne olmaz diyerek yakındaki sağlık ocağına gittim. Dr sırtımı dinledi ve "Hırıltı almıyorum, korkacak bir şey yok" dedi. "Soğuk algınlığı belirtileri bunlar ama bu aralar soğuk algınlığı da, grip de Covid de benzer belirtiler gösteriyor, net bir şey söyleyemiyorum, dinlenin, bol bol bitki çayı ve su için" deyip iki kalem de ilaç yazdı ve yolladı. Girdiğim tüm kalabalık mekanlarda, toplu taşımada, hatta marketlerde bile tekrar maske takmaya başladığım için Covid olduğuma pek ihtimal vermedim. Lakin doktora gittiğimin akşamı Kocam Bey'in ateşi de yükselince "Noluyoruz ya?" moduna geçiverdim. Onun ateşi ertesi gün düştü, ufak-tefek kırıklığı da iki gün içinde bitti ama benimkisi kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz hesabı uzadı da uzadı. Sonuçta ne menem bir virüse yakalanıp ne geçirdim emin değilim, üç gün önce evdeki kitle yaptığım Covid testi negatif çıktı ama ne derece güvenilir bilmiyorum. İşin esası Covid geçirmiş olmayı da tercih ederim doğrusu, en azından 1-2 ay bağışıklık geliştiririm. Hastalık süresince aklımda günler öncesinden alınmış tiyatro ve bale biletlerim vardı. Horoz ölür gözü çöplükte kalır ya ben de tıkalı burnumu, ağrıyan eklemlerimi, ciğerlerimi yastık yüzü gibi tersine çevirecek hale getiren öksürüğümü bir yana bırakmış "Ya gidemezsem, tüh tüh" demekteydim. 

İzlemeyi planladığımız oyunlardan biri BKM'nin sahneye koyduğu Demet Akbağ ve Salih Bademci'nin başrollerini paylaştığı "Aydınlıkevler" isimli oyundu. Öncesinde bilet almak için girip bilet fiyatlarının 1000 lira ile 500 lira arasında değiştiğini görünce oyuna gitmek yerine akşam yemeğinde külbastı yemeği tercih etmiştik ki kız kardeşin bir arkadaşı davetiye temin etti, hem de VIP Kategoride. Eh vaziyet öyle olunca sedye üstünde bile giderim dedim kız kardeşe. Neyse ki gerek kalmadı, oyun gününe kadar epeyce toparladım, üç katlı maskemi taktım  oyunun oynanacağı Congressium'a vasıl oldum. O mekanda sadece bir kez Kahve Festivali için bulunmuştum, o da katlarda gerçekleşmişti. Salona girince aklım durdu, burası tiyatro salonu falan değil adeta futbol arenası idi. 


Biz üçüncü sıradaki yerimize geçip oturduk ve arkamıza bir döndük ki, en arkadaki koltukta oturanlar toplu iğne başı kadar görülmekteler. Sahnenin iki yanına yerleştirilmiş sinevizyon perdesi onlar içinmiş anlaşıldı. Salona giren izleyicilerin çoğunun ellerinde patlamış mısır kartonu vardı ve gözlerime inanamamaktaydım. Tiyatro ve patlamış mısır, birlikte düşünülemeyecek ikili. Ve çok geçmeden yanımızdaki koltuklara yerleşen genç çiftin ellerinde ne vardı bilin bakalım? Evet bildiniz patlamış mısır. Sadece patlamış mısır olsa iyi, her türden yiyecek, kağıt bardaklarda kahve ve kola. Yiyin yiyebildiğiniz kadar, yeter ki salonun büfesi para kazansın. Birkaç yıl önce Antalya Belediye Tiyatrosu'nda antraktta ağzına bir lokma simit atan kadına görevli yanaşıp "Tiyatroda bir şey yemek yasaktır" demişti, kadıncağız diabeti olduğunu ve şekerinin düştüğünü söylese de itirazı kabul edilmemişti, üstelik oyun arası olduğu halde. Yine Antalya Devlet Tiyatrosu'nun ilk açıldığı yıl "Hüzzam" oyunuyla turneye gelen Maral Üner salondaki hareket, yiyip içme haline sinirlenip oyunu durdurmuş ve tiyatro kuralları hakkında sıkı bir diskur çekmişti. Gelip de burayı görse kalp krizi geçirirdi herhalde.

Neyse patlamış mısır haşırtıları ve cep telefonu ışıkları arasında oyun başladı. Sahnede yoksul bir oturma odası dekoru vardı ve torun Ayhan rolündeki Burak Dakak battaniye altında kanepeye büzüşmüştü. Derken odaya Demet Akbağ girdi ve salondan coşkun bir alkış yükseldi, benzeri bir alkış da Salih Bademci görüldüğünde yükselecekti. Kendimi ukala bir tiyatro seyircisi olarak göstermek istemiyorum ama Ankara'nın o eski, turneye gelen ekiplerin bile takdir ettiği tiyatro seyircisinin nesli tükenmiş arkadaşlar. Çoğu maç seyircisine dönüşmüş. Her espride yükselen alkışlar, uyarıya rağmen çekilen videolar, cep telefonuyla yazışmalar arasında oyun bitti. Oyun bitmeden bir süre önce yanımızdaki çift gitti. Keşke daha önce gitselerdi. Sohbetlerini, telefon yazışmalarını, popcorn çatırdatmalarını dışarda yapsalardı, koca postallı ayaklarını havaya dikip neredeyse öndeki insanların kafalarına değdirmeselerdi. Ve arkalarında bir mezbelelik bırakmasalardı. Yerleri mısır patlağı içinde, içtikleri suyun pet şişesini, kahvenin karton bardağını koltukların üstünde bırakarak defoldular. 

Oyuna gelince iyiydi ama ben beklentimi çok yüksek tuttuğumdan ya da salonun durumundan dolayı beklediğim hazzı alamadım. Sahnenin iki yanındaki sinevizyon ekranı dikkati dağıtıp tiyatrodan ziyade dizi seyredermiş havası yaratıyordu. Ses o kadar büyük bir salonda mikrofonlara rağmen istediğimiz düzeyde net değildi. Davetiye yerine para vererek gelseydim pişman olabilirdim itiraf edeyim. Ve bir daha o salonda oyun izlemem.

Bu akşam Opera Sahnesi'nde popcornsuz, yerli yersiz alkışsız bir bale izleyebileceğim umudundayım. Gerçek tiyatro salonlarına gidince seyircinin de daha usulüne uygun olduğuna şahit oldum yıllardır, zaten idare mısır patlağıyla salona girmeye izin vermez. 


Hava yağışlı bugün Ankara'da, benim idrak yollarım da hâlâ tıkalı 😃Kanallar arasında geçişi düzenleyip beynime komut verecek bir trafik polisine ihtiyacım var. Sanat belki bu görevi üstlenir. Sizlere dileğim hasta olmayın, sanatsız da kalmayın...

*Ars longa vita brevis: "Sanat uzun, hayat kısa"


18 yorum:

  1. Leylakcığım, çok geçmiş olsun bir daha da gelmesin bu kış.
    Salonun büyüklüğü nedeniyle kontrolden çıkmış, oyun seyretmek değil de olay haline gelmiş anladığım. Para kazanmak için neler yapıyorlar diye düşünmeden edemiyor insan. :(
    Umarım bu akşamki sahne gerçek ve keyif alınacak şekilde geçer.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gelmesin gerçekten Ekmekçim, aldı çarptı beni yerlere. Senin grip aşında olduğu gibi bu yıl benim de aşı yerim bir hafta ateşlendi, kızardı ve şişti, ağrı yaptı. Daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı. Hemşire hatası mı, aşının türü mü acaba, bilemedim.
      Tiyatro için yapılmamış ticari amaçlı salonlar böyle oluyor demek ki, yeter ki para gelsin, salon batsın, oyun sabote edilsin hiç önemli değil. Neyse ki dün düzgün bir salonda, düzgün bir seyirciyle izledik baleyi...

      Sil
  2. Çok geçmiş olsun. Siz tiyatro salonunu anlattıkça ben çileden çıktım. Nasıl bir şeye evrildi insanlık? Her şeyin bir adabı vardır ama kimsenin umurunda değil artık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler. Çileden çıkılmayacak gibi değildi. Ben böyle tiyatro izleyicisi görmedim, çatır çatır mısır yiyip şakır şakır cep telefonuyla oynadılar. Adap falan tedavülden kalkmış kediciğim, bizim gibi ısrarcılar dışında...

      Sil
  3. Her duruma, her konuma alışmada çok usta olan "toplumsal bağışıklık sistemimiz "kaçıncı dalga olduğunu bile unuttuğumuz virüs hastalıklarına da artık alıştı galiba. Keşke bu bu başarıyı (!) başka alanlarda da gösterebilsek. Hastalıklara alışınca hiçbir yetkili de alınabilecek önlemlerden söz etmiyor. Sağlık kurumlarına giderken biz de maske takma alışkanlığımızı terk etmedik. Neye yarar? Sıkıntılı bir toplumda kimse geçici sıkıntılara katlanamıyor.
    Sanat tutkusu keşke daha çok insana bulaşsa. Mısır patlatarak sanatsal gösterileri izlemek , midemizi hoş tutarken kültürel açıdan beynimize haksızlık etmek gibi. Terazinin dengesi hiç sağlanamayacak mı ?
    Geçmiş olsun. Tez zamanda sağlığımıza kavuşmayı diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten alışıldı, daha doğrusu bıkıldı. Doktorlar bile takmıyor çoğu zaman, onlar da usandı sanırım.
      Sanat tutkusu maalesef çok az insana bulaşıyor. Antalya'da her etkinlikte aynı yüzleri göre göre zamanla ahbap oluyorsun. Ufak tefek arızalı seyirci her yerde bulunuyor da ben o salondaki gibisini ilk kez gördüm.
      Çok teşekkür ederim güzel dileklerinize, sanırım iyileşmek üzereyim, bir-iki ufak sıkıntı dışında...

      Sil
  4. Geçmiş olsun. Ankara seyircisi de değişmiş ekim ayında Antalya'ya dönerdiniz. Belki yazdınız kaçırdım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler, Ankara seyircisi de değişmiş, ticari salonlar da değişmesine sebep olmuş sanırım. Bu yıl biraz uzattık, çocukların ev taşıma işi var, onları yerleştirip öyle döneceğiz...

      Sil
  5. Yıllar önce Antalya'da doğru dürüst tiyatro salonu yoktu.Zamanın Kültür sineması gelen turnelere ev sahipliği yapıyordu.Müşfik Kenter gelmişti 2 ayrı oyun için.2 gün oyunun ortasında elinde bir çelenkle çiçekci geldi, sahneye çıktı,Müşfik Kenterin önünden geçip çelengi köşeye koydu.Müşfik Kenter şaşkınlıkla oyunu birakıp onu bekledi . Çiçekci sahneden indikten sonra hiç bir şöylemeden oyuna devam etmişti.Ben de bunu hiç unutamam.Şimdi oyun sırasında alkışları görünce hep aklıma gelir, buna da şükür derim:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de şunu unutamam. Aspendos Festivali'nin ilk yıllarında Gürer Aykal 40. Senfoni'yi yönetirken oturdukları arka sıralardan lap lap sesleriyle taş merdivenlerden inip mekanı terk etmek isteyen birkaç kişiyi (sanırım Aspendos'da çalışan, yakında oturan davetiyeli işçilerdi, beklediklerini bulamamışlardı ki haklılar kendi açılarından ama ara verildiğinde gidebilirlerdi) görünce konseri durdurmuş, elindeki şef batonuyla adeta adamları iteler gibi yapıp "Hadi, hadi, hadi" diye bağırmıştı. Hatırladıkça çok gülerim. Neyse ki şimdilerde cep telefonu mıncıklamaları hariç epey bilinçlendi halk Antalya'da bu konuda...

      Sil
  6. Çok geçmiş olsun, dün geceden beri yazdıklarınızın aynısını yaşıyorum ve covid.. :( başağrısı az araverince gözüm açıldı ama başımı kaldıramıyorum…

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah kıyamam, sana da çok geçmiş olsun C'cim, berbat bir virüs bu, insanı paspasa çeviriyor. Tamam ayağa kalktım artık ama hala kendimi çok iyi hissetmiyorum. Tez iyi olmanı dilerim...

      Sil
  7. Aynı sıkıntılı ne olduğunu bilemediğim hastalığı ben de bir haftadır çekiyorum. Benimkinde baş rolde kuru öksürük..Özellikle gece yattığımda sanki ciğerlerim sökülüyormuş gibi öksürük tutuyor..Uyku yok ancak oturduğum yerde biraz sızıyorum. İlaçlar. otlar. ballar fayda etmiyor. Bu da geçecek herhalde. Size de geçmiş olsun. Ben de İstanbul'da artık tiyatro, konser hatta sinemaya gidemez oldum. Herkes cep telefonunu açıyor ışığından konsantre olup gösteriyi izlemek mümkün değil..Bir de mısırcılar, kahveciler çıktı son zamanlarda..Ne yazık ki her konuda azınlıkta kaldığımı hissediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Size de çok geçmiş olsun, yüzsüz bir misafir bu kovalasak da gitmiyor. Tamam artık yatmıyorum ama hala kendimi çok iyi hissetmiyorum, öksürük, nezle devam. Bezdim inanın. Sadece İstanbul değil tüm Türkiye seyircisi böyle, belki yurtdışı da böyledir bilmiyorum. Cep telefonu vazgeçilmez tutku oldu zira. Yine tiyatro amaçlı salonlarda denetim var, ticari amaçlı salonlarda vur patlasın, çal oynasın. Yeter ki para gelsin...

      Sil
  8. Merhabalar.
    Önce yoruma, geçmiş olsun dileklerimle başlayacağım. Günlerdir sizi rahatsız eden virüs, bir kere sizin yaşam kalitenizi altüst ediyor ve planlarınızı ötelemenize neden oluyor. Bir diğer tarafı da o kadar keyfsiz ve o kadar yorgun ve halsiz oluyorsunuz ki, hayattan tad almanız mümkün olmuyor. Bu virüsün bedende yarattığı harabiyet de öyle kolay kolay bedeninizi terk etmiyor, en az on beş gün etkisini sürüdürüyor. Önceleri ben bir haftada kendime gelirken şimdi neredeyse on beş günü buluyor malum 68 yaşında olunca böyle oluyor.

    Ne yazık kıi sanat faaliyetlerinde asla sizin kadar değilim. Hele şu aralar kocaman bir sıfır. Geçirmiş olduğum operasyon ve geçireceğim operasyonlar yüzünden pek bir yerlere kımıldıyamıyorum.

    Demek ki oyun ne kadar kaliteli olsa ve ne kadar da sanatsal olarak güzel de sunulsa, eğer salon beş para etmezse, hiçbir değeri kalmıyor. Ne kadar önemli. Salon sahibinin bu ayrıntılara dikkat etmesi gerekir.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar Recep Bey, çok teşekkür ederim dileklerinize. Tam söylediğiniz durumdayım, yaş her şeyi olumsuz etkiliyor maalesef. Geçireceğiniz operasyonlar için şimdiden geçmiş olsun.
      Maalesef sanatın içine ticaret girince olayın tadı kaçıyor. Bir daha o salonda asla oyun izlemem. Konser belki...
      Bizden de selamlar, saygılar...

      Sil
  9. Ay bu oyun için ben pek hevesliydim ama biletlerin tarihlerini bir türlü işlerime denk getiremedim. Tüh be.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım ben beklentimi çok yüksek tuttum, salonun ortamı da kötü olunca çok da bayıldığımı söyleyemeyeceğim. Üstelik biletler o kadar tuzluydu ki (900 küsur diyeyim sen anla, ki asla değmez) davetiye olmasa hayatta gitmezdim...

      Sil