Sayfalar

9 Ekim 2023 Pazartesi

İSTANBUL 1 / 9 EKİM

Geçen hafta kız kardeşin peşine takılıp üç günlük bir İstanbul seyahati yaptım. En son ziyaretim 2018'de idi, 5 yılı aşkın bir süre geçmiş üstünden araya pandemi, deprem ve başka bir çok şey girmiş. İstanbul'u ilk gördüğümde çocuktum. Şimdiki kadar kalabalık ve betona kesmemiş olduğu halde şehrin görkemi çocuk ruhumu çok etkilemişti. Sağlık Koleji'ni yatılı olarak İstanbul'da okuyan ve askerliğini İstanbul'da yapan babam bize aşina olduğu şehri tanıtmak için çabalamıştı. Topkapı Sarayı gezilmiş, Bebek Sahili'nde keyifle yüzen insanlara bakarak Emirgân'a gidilmiş, Dolmabahçe'nin ziyaret saati kaçırılmış, Yenicami önünde güvercinlere yem verilmiş, Eminönü'nde ayaküstü tadını hâlâ unutamadığım balık-ekmek yenmiş, Kadıköy'deki evinde kaldığımız Müyesser Teyze tarafından bir sabah erkenden uyandırılmış, motorla karşıya geçip Mısır Çarşısı'nda dolaşılmıştı. Bütün bunlar üç güne sığmıştı. Sonrası uzuuun bir ara. Aradan geçen kırk yılın sonunda çocukken gördüklerimden çok fazlasını ve belki eksiğini bulsam da İstanbul beni adeta büyülemişti. Sonrasında artarda yapılan ziyaretlerin hepsinden çok mutlu dönmüştüm ama 2018'deki son gidişimde bir şeylerin ciddi anlamda değişmeye başladığını anlamış ve çokça hüzünlenmiştim. Hiç aklımda yokken gelişen son seyahat kardeşimin önerisiyle gündeme geldi ve İstanbul aşkım aniden depreşiverdi. Çarşamba sabahı erkenden yüksek hızlı trene yerleştik ve önümüzde oturan parlak siyah takımlı adamın öksürükleri, burun çekmeleri ve ara sıra yerinden kalkıp sigara kokusuyla dönmeleri arasında Söğütlüçeşme'ye varmıştık. Daha önceki istasyonumuz hep Pendik olduğundan ve İstanbul taksi şoförlerinin pek parlak olmayan ününü duyduğumuzdan otele nasıl ulaşacağımız konusunda tereddütlü idik ki sevgili arkadaşım, blogdaşım Qunegond imdadımıza yetişti ve bizi karşılayıp otele kadar rehberlik etti. Valizlerimizi çeke çeke ulaştık Kadıköy'ün Yeldeğirmeni civarındaki yokuş üstü otelimize. Valizleri odaya atıp, kendimize çekidüzen verdikten sonra Kınalıada'ya gitmek üzere yola düştük. 

Kış tarifesi nedeniyle Kadıköy'den kalkan seferi kaçırdığımız için Bostancı'dan gitmeye niyet ettik, önce metro, sonra Marmaray ile İstanbul'un trafiğine siftah dedik. Mavi Marmara motorları götürecekti bizi adaya ama henüz vakit olduğu için kendimize kahve ikram ettik 😀


Bostancı İskelesi; eski iskelelerin mimarisine bayılıyorum. 2006'da yetişkin olarak ilk kez geldiğimde Bakırköy'den deniz otobüsüyle geçmiştim, beni bu iskelede ilkokul arkadaşım karşılamıştı. Kendi başıma ilk İstanbul içi dolaşımımdı ve itiraf edeyim biraz heyecan yapmıştım. 


Canım Kınalıada, canım Adalar. İstanbul'un eskiye en sadık kalan yerlerinin başında gelir sanırım. Adalar içinde Kınalı'yı tercihimiz bir zorunlu ziyaret sebebi ile oldu ama aynı zamanda bu adaya ilk kez gelişimizdi. Diğer adalara en az ikişer kere gitmiştik ama niyeyse Kınalı'ya hiç niyet etmemişiz. Kısmet zorunlu bir sebeple olsa da bu seyahate imiş. 

Ziyaretin en iyisi kısa olandır demişler ya, biz de bu kurala uyup kısa kestik ve kendimizi sahilde bir restorana yerleştirip yemeğe geçtik. Eşlikçilerimiz kanatlı ve beyaz renkli idiler:



Yemek sonrası sıra adayı tanıma turundaydı. Başladık. Adadaki her bir evi, çiçeği, ağacı kucaklamak istedim, öyle güzeldiler:


Adanın en bilinen yapılarından biri: İkiz evler


Neredeyse yere yapışmış bu ağacın inatla yaşamını sürdürmeye devam etmesine hayranlıkla baktık. 






Kınalı Ada Camii ilginç yapısı ve minaresi ile dikkatimizi çekti.


Yürümekten yorulup hava da biraz serinleyince vapur saatine kadar Ada'nın meşhur mekanlarından olan Bahar Pastanesi'ne oturduk. Çay içip adının "Ballı Şu" olduğunu sonradan öğrendiğimiz bir tatlıyı kız kardeşle paylaştık. İki kişiye bir tatlı yeter, fazlası bünyeye zarar. 

Sonra vapur saati geldi, hava serin olunca hayli kalabalık olan kapalı bölüme geçtik. Milletin çoluk çocuk ayakta kalmasını umursamayarak kanepelere boylu boyunca uzanıp uyuyanların arasında Kadıköy'e ulaştık. Eh buraya kadar gelinir de Kadıköy Çarşı'ya dalınmaz mı. Hiç uyumayan bu şehrin sokaklarında biraz dolaşıp Baylan'a oturduk. Kup griyelerimizi yiyip otelimize doğru yola düştük.
Toplamda 21.000 adım
Devamı yarına gelsin...

İstanbul yoğunluğunda TV izlemeyip, haber kanallarına da bakmadığımız için İsrail-Filistin Savaşı'nı eve dönünce öğrendik. Milletleri birbirine düşüren muktedirlerin kökü kazınmadıkça insanoğlu acı çekmeye devam edecek, biz de "Kuru otlar Üstüne"nin en çok yaygınlaşan repliğindeki gibi umut yorgunu olmaya. Ve sanırım o yorgunluk da hiç geçmeyecek. Sonumuz hayrolsun  😠


10 yorum:

  1. Benim çocukluğumda İstanbul'a ilk gelişimiz trenle olmuştu, Haydarpaşa'da trenden indik Türk filmi gibiydi. :)
    Kınalı'daki yatık ağacın benzeri diğer adalarda da var, ada havası mı rüzgâr mı nedir acaba? ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haydarpaşa'da trenden inmeyi çok isterdim. Umarım tadilat sonrası açarlar kullanıma. Ağaçla ilgili ada rüzgarıdır diyorum ben, estikçe yatırmış :))

      Sil
  2. Kınalıada, Burgazdan sonra en sevdiğimdir :) Ballı Şu pasta da Kup Griyeden sonra en sevdiğim ikinci tatlı. Dolayısıyla yazınız beni benden aldı öğretmenim, şu anda kendimi zor tutuyorum dışarı çıkıp Şu pasta aramamak için. Tanrım bana dayanma gücü ver :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Burgaz'a çok benzettik zaten Kınalı'yı, ben de Burgaz'ı severdim, yanına Kınalı'yı da ekledim. İnanır mısın ben ilk kez yedim, sanırım bizim buralarda fazla bilinmiyor ballı şu. Sen bence bir meyve ye, bu saatte pasta zor :)))

      Sil
  3. Ahhh Kınalı ada, adamı gezmişsiniz, bugün Qunegond'la konuştuk , Roni ile de tanışmışsınız en çok ona sevindim :))) O eğik ağaç çocukluğumu bilir benim, o mahallede ve bir üst mahallede oynadık hep. Gençken de salına salına geçtik :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kulaklarını da çok çınlattık üstelik, Qune evinizi bile gösterdi, uzaktan ama olsun, yokuş çıkamadık yorgunduk, keşke sen de olaydın. Evet Roni ile de tanıştık, yardımcı oldu bize sağolsun. Bir dahaki sefere birlikte inşallah...

      Sil
  4. Nurşen ablacım, keşke daha uzun kalsaydın birlikte de vakit geçirseydik. Ama mutlaka bir programın vardır diye teklif edemedim, malum çalışıyoruz da, hafta sonu da gittin. Güzel rehberlik yapardım ben de sana. Adaları çocuk yaşlarda görmüştüm. O kadar kalabalık oluyor ki hafta sonu vapurlar , keyifle gezeceğimi hayal bile edemiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hafta sonu Ada işi zor gerçekten Zeynepcim, mevsim sonbahar olmasına rağmen dönüşte çok kişi ayakta kaldı. Dediğim gibi İstanbul'u turistler daha iyi geziyor :)))

      Sil
  5. Ne güzel bir gezi yapmışsınız yine. Kınalı hariç diğer tüm adaları birkaç kez bende gördüm. Bu sene Kınalı'ya niyet edeyim bari. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel oldu gerçekten, aniden gelişti ve çok iyi geldi. Kınalı'yı da çok sevdik, sanırım baharda daha güzel olur...

      Sil