Sayfalar

17 Ağustos 2023 Perşembe

DÖRT GÜNLÜK BİR GEZİNİN İLK GÜNÜ / 17 AĞUSTOS

Hellö sevgili takipçilerim...

Geçen hafta sonundan itibaren normal şartlarda gitmeyi düşünmeyeceğimiz, daha doğrusu akıl edemediğimiz bir yörede dört günlük bir gezide idik. Malum (ya da değil), benim kız kardeş akademisyen, zaman zaman çeşitli yerlerde söyleşilere, sempozyumlara, akademik toplantılara katılıp sunumlar yapıyor. Bu kez davet Fındıklı'dan, "Gola Derneği"nden geldi, ben de peşine takıldım. "Gola" kültür, sanat ve ekoloji üzerine faaliyet gösteren bir dernek. Küçük bir Karadeniz ilçesinde olmasına rağmen hayli faal ve etkin çalışmalar yapan bir yapısı, büyük çoğunluğu kadın olan, çalışan, üreten, heyecanlı ve candan üyeleri var. Orada kaldığımız sürece bizimle yıllardır tanışıyormuşçasına ilgilenip yakınlık gösterdiler. Hepsini ayrı ayrı çok sevdik. Az evvel sitelerine girip fotoğrafları görünce düşündüm. Bir hafta önce olsa bana hiçbir şey ifade etmeyecek bir grup fotoğrafı olarak nitelerdim ama şimdi her birine isimlerini tekrarlayarak sevgiyle ve yüzümde hoş bir gülümseme ile baktım. "Gola", Lazca'da "Yayla" anlamına gelmekte imiş. Sizlere sitelerinin linkini ve kendi cümlelerini bırakıp yolculuk maceramıza geçerken hepsine buradan tek tek sarılıyorum:

https://www.golader.org/

"Bizler için Gola, sessiz kuşağın, kaybolan kimliklerin, göz ardı edilen değerlerin ortak çatısı. Bu yolda en çok BİZ olmayı, BİR olmayı seviyoruz."

Seyahatimiz Cumartesi sabahı hayli erken bir saatte "Uşak" isimli uçağa binişimizle başladı. Gecenin en yarısında havaalanına ulaşmak haliyle epey sıkıntılı olacağı için oğul kontenjanından yardım istedik aile içinde. Sağ olsun kırmadı, iç hatların kapısında yolculadı bizi. Kontuara gittiğimizde check-in ve valiz işlemlerimize adaşım olan bir bir kadın yardımcı oldu ve adaş torpili mi yaptı, öyle mi denk geldi bilmem, ayrı ayrı olan yerlerimizi yan yana koltuklara kaydırdı. İlk sıraya, protokol koltuğuna 😂, uçağın duvarına bakacak şekilde ayarlandık. Valizlerimizi bagaja yollatıp ayrılırken yan bankta oturan rengarenk elbiseli, yaşlı bir kadın; "Uyy kizlar bakin bakayum bağa" dedi. Baktık. "Nereyesunuz?" dedi, "Rize" dedik. "Uy ben de oraya gideyrum, bağa yardımcı olun he?" dedi. "Emrin olur" demedik tabii, "Hayhay, uçakta buluşuruz" dedik ve kalkış saatini beklemeye başladık banklara uzanmış uyuyan yolcuların arasında. Derken gün ağardı, anons yapıldı, duvar önü yerlerimizi aldık, pencere önüne oturacak yolcuyu beklemeye başladık, aa o da ne? Bizim renkli elbiseli teyze, geldi oturdu "Uy sizde mi burayasinuz?" diyerek. Yolculuklarda konuşamayan biriyim, hele ki yabancılarla. Teyzem muhabbete geçmesin diye kitabımı açtım, okumakta epey geciktiğim "Tütüncü Çırağı"nı. Birkaç sayfa okumuştum ki teyzem, "Bende pilatun var" dedi. "Bende de protez" dedim, altta kalır mıyım 😂 "Ottin mu?" dedi, "Öttüm" dedim. "Benu konturol ettular" dedi, "Beni de" dedim. Sonra pencerenin storunu çekti, "Başım döniyu" dedi, bir müddet sustu. Birkaç sayfa sonra dayanamadı: "Baci misunuz?" diye sordu, "Evet" dedim, "Hanginuz büyuk?". İçimden kardeşimi göstermek geldi ama kıyamadım, "Ben" dedim. Bizim Tütüncü Çırağı henüz Freud'la yeni karşılaşmışken duraklatıldı ve teyzenin yaşam öyküsüne geçiş yaptım. Uçak da o arada inişe geçti zaten. Teyzemin bagajı yanındaydı, biz valizleri beklerken azar işittik: "Uç günluğune niye bavul aliysiniz?" diye kızdı. Sonra kendine yeni bir ahbap bulup el sallayarak gitti. Valizleri kapıp Havaş'a yöneldiğimizde yöredeki ilk ama tek olmayan çay bardağına "Merhaba" dedik, Kontrol Kulesi:

Havaalanı Pazar ilçesinde, Pazar'ı ve Ardeşen'i geçerek Fındıklı'ya vasıl olduk. Henüz acemi olduğumuzdan şöfer amcaya bizi Fındıklı'da indirmesini tembih ettik, dönüşte ise epey ustalaşmıştık, ehliyetimiz olsa aracı biz kullanabilirdik. 

Fındıklı'da bizi derneğin yönetiminden, kardeşimin de arkadaşı Özlem karşıladı, birlikte ufak bir Fındıklı turu yapıp "Aydın Boysan Sosyal Tesisleri"nde kahvaltıya gittik. 

Sahilden Fındıklı


Hey gidi Karadenuz


Bu fotoğraf son günden ama plajı da göstereyim istedim


Atmaca kırmızı çizgimizdir

Aydın Boysan'ın adını taşıyan tesis yenilerde açılmış hoş bir mekan. Başrolünde "Muhlama"nın olduğu bol çeşitli bir kahvaltı yaptık, ikinci muhlamayı kaldığımız butik otelde yiyecektik ve "Artık yeter!" diyecektik. Sıcak ve nemin üstüne boy tereyağlı bir kalori eksik kalabilirdi. 

Kahvaltı sonrası şehrin biraz dışında, Sümer Köyü'nde bulunan otelimize doğru yola çıktık. Bu gidiş gelişlerde mecburen taksi kullandık, zira anayoldan biraz içerde, aşırı sıcak ve nem iki yanı yeşillikli, güzel yolda bile yürümeyi zorlaştırıyordu. Kalacağımız yere gelince bir an nefeslendik, epeydir gördüğüm en güzel mekanlardan biriydi  "Babalık Doğal Yaşam Konağı". Detaylar için linke tık.


Konak işletme sahibinin doğduğu konak imiş, restorasyonunu yapıp bir butik otele çevirmişler

Etrafı çay bahçeleri ile çevrili 


Her taraf ağaç, çiçek ve hudayinabit bitkilerle dolu


"Serender" ya da buradakilerin tabiriyle "Nayla"
Kahvaltı mekanımız oldu

Fındıklı Kadınlar Korosu

Bizim Batum turumuzun olduğu gün Serhan Asker'in programı bu mekanda çekildi, izleyemedik ama hazırlıklarını gördük. Programı izlemeyi değil ama koroyu dinlemeyi isterdim canlı olarak, Lazca şarkılar söylüyorlarmış

Eşyalarımızı odaya yerleştirip kostüm değişikliğimizi de yaptıktan sonra günün geri kalan kısmını diğer Karadeniz ilçelerinde değerlendirmeye karar verip yola düştük. Sınıra yakın Kemalpaşa ilçesinde Ayşenur Kolivar konserinin olduğu tüyosunu da almıştık. Otelin sahibi bizi anayola çıkardı sağolsun-ki bunu hep yapacaktı-ilk gelen minibüse atladık. Arhavi'ye gidiyordu ama olsun varsın, oradan Hopa'ya geçerdik nasılsa. 

Arhavi'de lise arkadaşım yaşıyor, telefonlarımı açmayınca meşgul ya da şehir dışında olduğunu düşündüm. Fazla vaktimiz yoktu, Hopa'ya geçecektik ama yine de şehirde şöyle bir tur atalım derken arkadaşım çarşı içinde karşımdan gelmez mi, tesadüfün bu kadarı. Birlikte sahildeki cafelerden birine oturup kahve içtik ve kısa zamana biraz sohbet sığdırdıktan sonra Hopa minibüsüne yerleştirdik kendimizi. 

Arhavi'de festival vardı, her yer çok kalabalık ve gürültülüydü, zaman da kısıtlı olunca pek fotoğraf çekemedim, yukarıdaki fotoğraf da denizin doldurulmasıyla elde edilmiş alandaki parktan bir görüntü.

Hopa'da bizi sevgili blog arkadaşım Rüya (kuyruksuzkedi) karşıladı. Birlikte yemek yedik, kahve içtik, bol bol sohbet ettik. Rüya'yı zaten seviyordum, daha da sevdim, keza Hopa'yı da çok sevdik. Küçük, sevimli bir ilçe. Özcan Alper'in yönetmenliğini yaptığı "Sonbahar" filminden hatırladığımız iskelenin kıyısındaki bir cafeye oturduk ve sohbetin dibine vurduk. Tesadüf bu ya, Özcan Alper'i de bir sonraki durağımız olan Kemalpaşa'daki konserde görecektik. 


Denizden ve karadan

"Sonbahar" filmine nazire

Cafe sonrası Rüya bir süre daha bize eşlik edip ayrıldı. Çok mutlu olduğumuz bir buluşma idi, buradan kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum. Biz sokaklarda biraz daha dolaştık, tepelere çıkan asansörle yukarı mahallelere çıkıp Hopa'ya kuşbakışı baktık, Hopa Deresi'nin kıyısında fotoğraf çektirdik ve Kemalpaşa'ya gitmek üzere minibüse bindik. Buralarda her yerleşim yerinin bir deresi (irmaği) var, ne güzel. Hoş belli de olmuyor, aşırı yağmurlarda taşıp sel baskınlarına sebep de olabiliyor.  

İskeleye kuşbakışı


Hopa Deresi

Ara sokaklar

Kazım Koyuncu

Güvercinli meydan

Kemalpaşa'da minibüsten indiğimizde sıcaktan ve nemden perişan durumdaydım. Kaldığımız dört gün boyunca Antalya'yı aratmayacak sıcak ve neme maruz kaldık. Bu yörenin insanı Ağustos ayına "Çürük Ay" diyor. Gerçekten kelimenin tam anlamıyla çürük. 40 yılın Antalyalısıyım, bu derece sıcağı ve nemi orada görmedim. Yanımda götürdüğüm tişört sayısı kaldığım günün iki katından fazlaydı ve yetmedi diyeyim siz anlayın. Duştan çıkmış halimle bulduğum her WC'de kostüm değiştirmek zorunda kaldım, saçlarım kafama yapıştı, insanlıktan çıktım adeta. 

Kemalpaşa'da bizi konserin yapılacağı mekana yakın bir yerde indirdiler. Önce yeşilliğe aldanıp yolu şaşırdık, Çaykur Fabrikası'na doğru gitmişiz, pişman olmadık zira otlar, böğürtlen çalıları, çiçekler ve ağaçlarla dolu bir bölgeydi. 


Geri dönüp konserin yapılacağı cafenin yakınındaki tarihi kiliseyi bulduk: "Makriyali" ya da Lazca "Noğedi" Kilisesi.


Sözkonusu kilise, arkada Çaykur'un bacası

M.S. 13. Yüzyıla tarihlenen kilise şu anda harap durumda.

Sonunda Zero Cafe'ye geliyoruz, güç bela bir masa, güç bela tuvalette sıra buluyoruz. Sıra önemli, zira duştan çıkmış gibiyim ve üstümü değiştirmem gerek. Onu da bir şekilde başarıyorum ama saçlarıma çözüm yok, başıma yanımdaki fuları bağlayıp teyze moduna geçiyor ve konserin başlamasına bekliyoruz. Gelgelelim organizasyon mu yetersiz, hava durumu mu engel geciktikçe gecikiyor. Bu arada Ayşenur Kolivar geliyor, kardeşimle arkadaşlar ama henüz yüzyüze tanışma gerçekleşmemiş, bu vesileyle o da gerçekleşiyor. Ayşenur Hanım dünya tatlısı, mütevazı ve güler yüzlü. Masaları tek tek dolaşıp sohbet ediyor, arzu edenle fotoğraf çektiriyor fakat bekledikçe bekliyoruz, sahne bir türlü ayarlanamıyor. Yağmur dindi diye düşünülüp bahçeye kurulan sahne, yağış başlayınca içeriye alınıyor. Sohbetimiz güzel ama yolumuz uzun, vakit ilerledikçe ilerliyor. Fotoğraf çekip oyalanıyoruz:



Sonunda Kolivar sahne alıyor ama anlaştığımız taksinin de bizi alma vakti geliyor. Ancak iki şarkısını dinleyebiliyor ve yorgun-argın mekana dönüp kendimizi yatağa atıyoruz. Devamı gelecek postta:


Çok uzadıysa affola...










13 yorum:

  1. Yaaa muhteşemsiniz bacılar :) yemyeşil ne iyi gelmiştir!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla çok iyi geldi, hele de pandemide eve kapanmanın üstüne...

      Sil
  2. ay şahane, instagramda fotoları görüp ayıla bayıla bakmıştım, detaylarını okumak daha da iyi geldi :) ben emekli olunca "bacı tur" adı altında toplanıp gezelim bence :) fotoğraflar da süper bu arada :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bacı Tur süper fikir, biz Eskişehir'de ufak çaplı bir deneme yapalım, sonrasında genişleriz inşallah. Fotoğraflar için teşekkürler :)

      Sil
  3. "Bacı tur" süper fikir, yapalım bence. :))
    Oh ne güzel, dolu dolu bir ilk gün olmuş, devamı da keyifle gelecek eminim. Anlatan kalemine gören gözüne sağlık *bacım. :)
    *Konuya hemen adapte oldum, görüldüğü gibi. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bacılarımızla katılırız tura, ayrıca bacısız bloggerları bacımız ilan eder, "kadın kadının yurdudur" yazılı kocaman otobüslerle gezeriz, şahane olmaz mı ya :)

      Sil
  4. İyi ki geldiniz, çok keyifliydi benim için 😊💗 Siz yazınca okumak da başka keyifli oldu 💗

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten çok sevdik seni kardeşim de, ben de. Artık seni bekliyoruz Ankara ya da Antalya'ya :)

      Sil
    2. Kalp kalbe karşı, ben de çok sevdim sizleri 💗

      Sil
  5. Ben de yıllar evvel Karadeniz'e gitmiş ve benzer nem durumunu yaşamıştım. Eylül başı gibi gittiğim için tabii ki sizin yaşadığınız derecede değildi. Fotoğrafların hepsi birbirinden güzel.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler. Ağustos gidilmeyesi bir aymış esasen, Çürük ay diyorlar kendileri de. Yine de her şeye rağmen güzeldi...

      Sil
  6. Yanıtlar
    1. Sağol canım, devamı diğer günlerde üzüntünü giderir :))) Okununca mutlu oluyor insan...

      Sil