Sayfalar

17 Şubat 2023 Cuma

DAYAN YÜREĞİM DAYAN / 17 ŞUBAT

6 Şubat sabahı uyanıp telefonu elime aldığımda görevli olarak Malatya'da bulunan kuzenimin paylaşımıyla öğrendim olayı; "Deprem, durum vahim" yazmıştı. Yataktan nasıl fırlayıp bilgisayarı, TV'yi nasıl açtığımı bilemedim. Sonrası malum, kâh Twitter, kâh TV başında acı, üzüntü, endişe, öfke, çaresizlik, telaş ve "Ne yapabilirim?" duygularıyla geçen 10 gün. Kendimi resmen eve kapattım, ağladım, bağırdım, kızdım, küfrettim-evet ettim-telefonda eşle-dostla konusu hep deprem olan konuşmalar yaptım. Öfkelendikce öfkelendim, üzüldükçe üzüldüm, ağlayıp kafayı gözü şişirdim, gücümün yettiği yardımları yaptım, gücümün yetmediklerini paylaştım ve sonunda bu sabah yine telefonda Ayşe Erbulak'ın paylaşımını gördüm. "Ruminasyon" diye bir şeyden bahsediyordu. Zihinde tekrarlayıcı bir biçimde devam eden olumsuz düşüncelere deniyormuş. Bir başka deyimle "Beynin geviş getirmesi". "Kalk kızım" dedim, "bu böyle olmayacak, beynini ve kendini yiyip bitirmeden at kendini sokağa". 10 gün, hatta öncesini de sayarsak neredeyse 15 gün kendimi gönüllü kapattığım çilehanemden geviş getirmiş beynimi ve ona eşlik eden gövdemi alıp yürüyüşe çıkardım.

Sonra Akdeniz'e, parkın ağaçlarına, Beydağları'na ve kar düşmüş doruklara bakan bir banka yerleştirdim kendimi. İnsanlığın acılarla dolu, çalkantılı 10 gününe karşılık öyle huzurlu görünüyordu ki bir an manzarayı kişiselleştirip "Acaba haberi mi olmadı ki?" diye düşündüm. Sonra bu salaklığımı geviş getirip duran beynime verip bir "Saçmalama" komutu gönderdim. Doğa rutinini yerine getiriyor, yağdığında deniz coşuyor, sular taşıyor, fırtınada ağaçlar savruluyor, depremde yer yarılıyor. Bunların hepsi tabiatın doğal hareketleri, doğaya ayak uyduramayan, onu zorlayan, inatla aykırı davranan, tedbir almayan biziz. 

Güneşle cıva dökülmüş gibi parlayan denize diktim gözlerimi, aklımda Hatay. Bir şehre bu kadar üzüleceğimi rüyamda görsem hayra yormazdım. Elbette ki insanlarla birlikte, zarar gören illerin hepsine yandım ama içlerinden sadece Hatay'ı görmüş ve kalbimi bırakmıştım o şehre. 6 yıl önce çok sıcak bir Ağustos ayının 5 gününü geçirmiştik orada Antakyalı bir arkadaşımızın evsahipliğinde. 3 gün haber alamadığımız arkadaşın hayatta olduğunu öğrenmek yüreğimize su serpse de şehirden gelen yıkım görüntüleri cam kırıkları gibi battı kalbime, hep de orada kalacak. Girip gezemediğiz, aklımızın kaldığı, "bir dahaki gelişimize inşallah" diyerek kapısından muhteşem mimarisine baktığımız Ortodoks Kilisesi, yemyeşil ağaçlarla dolu serin bahçesi ve çatısından çan kulesi ve minarenin birarada göründüğü Katolik Kilisesi, Saray Caddesi'nin ortasında devasa bir anıt gibi yükselen Protestan Kilisesi, Anadolu'nun en eski camii olarak kabul edilen, avlusunda İsa'nın havarilerinden Pavlus ve Yuhanna'nın ve onlara ilk iman eden Habib Neccar'ın türbesinin bulunduğu Habib Neccar Camii, Yahudi Sinagog'u, tarihi kaşıklarıyla Haytalı yiyip üstüne süvari kahvesi içtiğimiz Affan Kahvesi, Zenginler Mahallesi'ndeki güzelim evler, Tarihi Meclis Binası yerle bir olmuş. Hepsi hafızamın en nadide köşesinde kayıtlı idi. Ortodoks Kilisesi'ne giremediğimizi söylediğimizde bize yardımcı olması için arkadaşını arayan Zeytin Dalı isimli ipekçideki genç kız, Antakya anısı bir kitap almak için uğradığımız sahafın yol sorunca bizi gideceğimiz yere kadar götürmeyi teklif eden sahibi, Konak Restaurant'ın güler yüzlü garsonları, kaldığımız öğretmenevinin saygılı ve yardımsever personeli, Arkeoloji Müzesi'nde slayt sunumu yapıp bilgi veren arkeolog hanım, Hıdırbey Köyü'nde yemek yediğimiz mekanın sahibi güler yüzlü ve esprili karı-koca, Vakıflı Ermeni Köyü'nün kooperatifinde salamura zahter ve likör aldığımız görevli, Döver Köyü'nde yaptığımız kahvaltıya şahane saç ekmekleri pişiren iki kadın, yasemin kokulu avlusunda kahve içtiğimiz "Mahallem'in sahipleri, hep aklımdasınız. Umarım bu felaketten zarar almadan çıkmışsınızdır. 

Günlerdir ölenlere yanıp enkazdan canlı çıkarılan her çocuğa önce sevinip sonra "Acaba ailesi hayatta mıdır?" endişesiyle yaklaştım. Keza enkazdan canlı çıkan her ana-babayı "Acaba evlatları sağ mıdır?" korkusuyla izledim. Ateş düştüğü yeri yakıyor elbet ama kıvılcımları da bize kadar ulaşıyor. Dilerim gidenler huzurla uyusun, kalanların yaraları tez sağalsın...


8 yorum:

  1. dün hava da biraz güneşli olunca sanırım çoğu insan bizim gibi attı kendi yürümek için sokaklara. ama işte kafa halla gidik olduğundan ben kayboldum, bir türlü gideceğim semte gidemeyip dönüşü de parça parça yapabildim. garip bir ruh haliydi.

    YanıtlaSil
  2. Yazının sonundaki duaya gönülden amin diyorum. 🙏 Bundan gayrısı çok boş geliyor...

    YanıtlaSil
  3. Ah ablacığım, ben de kaybettim kendimi o gevişin içinde, bir türlü gelemiyorum kendime..

    YanıtlaSil
  4. Ben de dün inat ettim ve sinemaya gidip rehabilite ettim kendimi, biraz daha dünyaya dönebildim sanırım. Ancak salonlar ve AVM bomboştu diyebilirim.

    YanıtlaSil
  5. Ne desek hep bir eksik sanki... Son olsa artık, akıllansak toplumca.

    YanıtlaSil
  6. Merhabalar.
    Öfkenizi de acınızı da anlıyorum. Haklısınız. Bu afeti kendi lehlerine çıkar sağlamak için su-i istimal eden fırsatçı ahlaksızlar hariç; herkes öfkelendi, herkes yandı, kavruldu. Kısacası hepimiz aynı duyguları yaşadık. Hepimiz elimizden geldiğince deprem felaketinden etkilenen yurttaşlarımızın yarasını sarmak için elimizden geleni yaptık. Ama yeterli mi? Asla yeterli değil.

    Yaşananlar karşısındaki çaresizlik hissi öfkeyi körüklüyor. Bu öfkeyi koşullarımızı iyileştirmek için kullanmak yapabileceğimiz en sağlıklı davranıştır.Yani bu olaydan bir sonuç çıkarmak suretiyle, bundan sonra daha sağlam binalarda oturmayı talep etmek, daha büyük önlemler alınması için önayak olmak, daha güvenli koşullarda olmamızı sağlamak için birlikte hareket edelim ki; bu öfke bizi motive edebilsin. Zaten ancak bu şekilde iyileşebiliriz.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  7. O kadar ama o kadar zor günlerdi ki en başta şimdi bir nebze kendimi kontrolde tutmayı başarabiliyorum ama o insanlar neler yapıyorlar nasıl yanıyor içleri orda bunu düşünmeye bir başladım mı duramıyorum.

    YanıtlaSil