Sayfalar

9 Kasım 2022 Çarşamba

SALI SALLANIR / 9 KASIM

Antalya'ya pazartesi günü sonbahar gelmişti, dün geri gitti. Bir süre daha pastırmaları kuruturuz sanırım. Bu şehre belli olmuyor. Öğretmenlik yaptığım yıllarda, okul bahçesinde yaptığımız 10 Kasım anma törenlerine poyraz nedeniyle dişlerimiz takırdayarak iştirak ederken aynı yılın 24 Kasım'ında sıcaktan bunaldığımız vâkidir. O yüzden sonyaz günlerinin tadını çıkarmaya bakalım.

Gelgelelim dün yaptığım yürüyüşten hiç tat almadım. Şehre bir şeyler olmuş sanki, tadı kaçmış, kirlenmiş, eskimiş gibi, canım sıkkın döndüm çok sevdiğim mekanlardan. Oysa hava çok güzeldi, ne yakıyor, ne üşütüyordu ve gökyüzünde pamuk pamuk bulutlar kümelenmişti:

Yıllar önce ilk kez Antalya'ya gelip kampa katıldığımız Sağlık Koleji'nin yıkılmasından sonra yerine yapılan parkta mola verdik biraz, manzara seyretme niyetiyle, şehrin en güzel görüntülerini sunar:


Şu, burnun ucundaki sivilce misali yükselip silueti bozan otele gıcığımı her daim belirtiyorum, burada da anmadan geçemeyeceğim. 

Gelgelelim bunca güzel manzarayı sunan park tam bir mezbeleliğe dönüşmüş. Boşaltılmış kir-pasak içinde havuzlar, yerlerde çöpler, niye bu kadar bakımsız çözemedim, manzaraya bak, gerisini boşver diyorlar herhalde. 

Sonra devam ettik, tramvay saatini kaçırdığımız için tabanvayla gidiyorduk şehrimizin en eski ve bir zamanların en havalı parkına. Karşıdan gelen 10 kişiden 8'i yabancı idi ve Türkçe'den ziyade Rusça duyuluyordu ana caddemizde. Yanlış anlaşılmasın ırkçı falan değilim, sağlıklı yaşam standartları sağlandıktan sonra mültecilere de asla karşı olamam ama bir aydır şehirde gördüğüme göre bu işin şirazesi biraz kaymış, iş mülteci kabulunden çıkmış, maddi gücüne güvenen Antalya'ya koşmuş. Ne diyor şarkı: "Yeşillikler, mavilikler Antalya'da hoş/Dost ellere, kardeşliğe Antalya'ya koş". Turist olarak kastedilmişti ama ne diyeyim. Pek iç açıcı bir durum yok yanisi, kiralar ve ev fiyatları da uçmuş ki hem nasıl.

Derken başımı yukarı kaldırdım ve Saat Kulesi'ni gördüm. Ne zamandır restorasyondaydı, çevresi örtülüydü. Tepe kısmı açılmış, bir kubbe ve alem eklenmiş. Bildiğimiz hali böyle olmayınca önce biraz panikledim, yine saçma sapan bir restorasyona kurban gitmiş diye düşündüm ama eve gelip internette araştırınca Kule'nin ilk halinin böyle olduğunu, 1930'larda kubbenin fırtınada uçtuğunu ve onun yerine dendan denilen kale burçlarının yapıldığını okudum, şimdi orijinal haline döndürülüyormuş ve yakında açılacakmış. Haydi bakalım, bekleyip göreceğiz:

Görsel: Buradan

Bir hayal kırıklığı da parka ulaşınca yaşadım.  Bugün bende mi bir tuhaflık vardı, algılarım mı açıktı bilmiyorum, her şeye olumsuz tarafından baktım galiba. Karaalioğlu Parkı Antalya'nın en eski ve en ünlü parkı diyebiliriz. 1975'de ilk kez Antalya'ya gelip bu parka girdiğimizde rüya görüyorum sanmıştım. İç Anadolu'dan ilk kez Akdeniz'e inmişler olarak bitki örtüsü ve parkın dizaynı aklımızı başımızdan almıştı. Girişteki içinde ikamet edilen güzel evlere, palmiyelere, çeşitli sıcak iklim ağaçlarına, rengarenk çiçeklere, miradorlardan görünen denize ve heybetli Beydağları'na bakakalmıştık. Sonra şehre yerleştiğimde uzun süre en sevdiğim mekan olma özelliğini korudu, oğlum oranın çocuk bahçelerinde, çeşitli oyuncaklarında büyüdü, biz hafta sonlarını denize nazır çay bahçelerinde geçirir olduk. Festival zamanları kurulan çarşılardan alışveriş ettik. Sonra başka parklar açıldı, şehir büyüdü, burası eski cazibesini yitirdi, yakınımızda daha güzel mekanlar açılmıştı. Yine de çok severim ama bu sefer canım sıkıldı. Çok bakımsız, girişte, tam Kaleiçi'nin başlangıcında bir inşaat yapıldığını gördüm, bildiğimiz beton bir yapı, nedir, ne amaçla yapılıyor bilemedim ama orada bir inşaatı yadırgadım. Park gayet bakımsız. Yoruldum, bir kahve içmek için dışardan çok sevimli, bol çiçekli görünen bir cafeye oturduk, ılık, neredeyse soğuk bir kahve içtik. Bunu belirttiğim garson fincana dokunup doğruluğundan emin olmak istedi, "buyur iç de içinde kalmasın" demek istedim, hasılı sitemimizi de kimse kaale almadı, gidilmeyecek mekanlara bir isim daha ekledik. Birazcık özenle daimi müşterisi olabileceğimiz güzel bir mekan böyle böyle müşteri kaybedip kapanma yoluna gidiyor. Bir çeşit şımarıklık sanki bu Antalya cafelerinde sık görülen. "Manzara verdik, daha ne istiyorsunuz" der gibi. 

Yorulduk, gökteki pamuk bulutları da dağıttık, artık eve dönelim dedik, bir güne bu kadar can sıkıntısı yeter. Tramvay durağına yürüdük, maskelerimizi taktık ve bindik. Tramvaydaki tek maskeliler olarak ilginç bakışların hedefi olduk. Yorgunluğumuzu ve açlığımızı mahallemizin pidecisinde giderip evimize konuşlandık şükür. 

Antalya'da sonbaharı erken karşılayan ağaçlar çınarlar ve incirler, yerdeki yapraklar hep onlara ait, geri kalanlar hâlâ yeşil, çiçekler hâlâ rengarenk, alttaki fotoğraf Müze bahçesinden:




8 yorum:

  1. Leylakcığım, olur öyle arada, mevsim değişimi hepimizi bir silkeliyor :) Turuncuları çıkart ve giy derim, ben öyle yaptım..
    Ruslar konusu maalesef ilk elden dinlediğime göre, savaştan kaçan ya da keyfi yaşam standardını sürdürmek isteyen rusların ilk - ve sanırım tek - tercihi türkiye olmuş, ciddi ciddi taşınmışlar evet, buradaki rus arkadaşlardan duydum. İnsan bir şey diyemiyor tabii savaş korkusu ama bizdeki fiyatları fırlatmaları (o da sanki bizim fırsatçılığımız mı?) maalesef.. Ben de ırkçı değilim ama (ama girdiyse ırkçıyız aslında hahaha) ruslar araplardan daha mı iyi acaba? Bi tık? :P Bilemedim..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bildiğin gibi değil Cerencim, Antalya'da zaten oldum olası yoğun bir Rus cemaati vardır, var olsunlar, onlara alışkınız, bir şikayetimiz de yok, zaten ne haddimize ama bu son durum feci gerçekten. Maddi gücüne güvenen koşmuş Antalya'ya ve dediğin gibi bizimkilerin de fırsatçılığıyla piyasayı coşturmuş. Haklısın, ama girince bulaşıyor biraz galiba da kendi memleketinde azınlık olmak da var işin içinde :) Kim kimden daha iyi yakın temasım olmayınca bilemiyorum. Araplar daha sefil durumda çoğunlukla, gerçek mülteciler onlara çok üzülüyorum, o ayrı mevzu. Nereye varır bu işin sonu o da belirsiz yalnız emlak piyasası felaket durumda. Karşı apartmanda iki sefil dükkanı elden geçirip birleştirdiler ve 4500 lira kira ilanı çıktı,pes diyorum ben fiyata ama iki yabancı adam tuttu, muhtemelen Ukraynalı ya da Rus...

      Sil
  2. antalya kaş kalkan taraflarına sanırım en son 2000'lerde geldim. sonrasında hiç yolum düşmedi, alanya demek nem demek, kaş ve kalkan ise oralarda en beğendiğim yerler. fakat 2010 larda turizmci biri ''aman aman kaş kalkan site doldu, hiç gitme, öyle aklında güzel haliyle kalsın'' dedi. doğrudur, çünkü kaş çok bakir iken şimdilerde bloglarda o kayalıkların üzerince biiiç falan görüyorum:))) biiç bana uymuyor zaten. selamlar leylak dalı

    YanıtlaSil
  3. ilk fotoğrafa ve bulutlara (bir bulutsever olarak) bayıldım :)
    saat kulesi restorasyonu konusunda kaygılı olmakta haklısınız, haklıyız vallahi öğretmenim. neler gördü bu gözler son yıllarda, korkarak bekliyoruz her restorasyonun sonucunu!

    YanıtlaSil
  4. Geçende bu kira işi ile ilginç bir haber okudum. Bu yabancılar fırsatını işe çevirmiş bir takım insanımız. Emlakçıdan evi kiralayıp, sonra da yabancılara daha yüksek bedelle kiraya veriyorlarmış, hukuksal açıdan da bir sorun yokmuş., Sanırım kanun yapıcı bu günleri öngörememiş:))

    YanıtlaSil
  5. Eşimin de çocukluk hatıralarında hep Karaalioğlu Parkı vardır, malum ben sonradan Antalyalıyım. Ev-iş rutinimde yabancı nüfusa çok denk gelmesem de sahil bandına indiğimde bir şeyler tersmiş gibi geliyor. Memleketin onca güzelliği sadece cebinde döviz barındıran insanlara adanmış gibi. Dün bulutlara ben de bayıldım :) Sevgiler

    YanıtlaSil
  6. Belki de o gün canınız öyle bakmak istedi, ya da mevsim değişikliğinin bir etkisiydi bilemedim ama manzaralar enfesti yine.

    YanıtlaSil
  7. Kendi şehrimizde yabancı hissetmek beni çok ama çok üzüyor :( kalbim acıyor gerçekten :(

    YanıtlaSil