Sayfalar

15 Kasım 2022 Salı

KASIM / 15 KASIM

Kasım ayını yarılamışken düşündüm, ben bu ayı hiç sevmezdim diye. Aylara bir rütbe verecek olursak Kasım bir devlet dairesinin bodrumundaki arşivde, siyah kollukları dirseğine kadar takılı, yakın gözlükleri burnuna düşmüş, emekliliği yaklaşmış, ışıksız ve nemli bodrumda çalışmaktan benzi solmuş bir arşiv memuru olabilirdi derdim hep, ta ki emekli olana kadar. Hayatının ilk gençliği bozkırda geçmiş, kasım ayında paltoyu sırtına geçirip Ankara'nın kirli havasını soluya soluya, yapraklarını dökmüş ağaç iskeletlerinin arasından, şehrin griyle bezenmiş dekoruna bakarak okula gidip gelmiş, evde de soba sıcaklığına sığınmış biri olarak Kasım'ı sevmemem doğaldı. Yegane kış ayı Kasım mıydı diyeceksiniz ama Aralık yılbaşı süsleriyle ortamı parlatır, Ocak'a doğum günüme evsahipliği yaptığı için iltimas ederdim. Şubat dersen kısacıktı, göz açıp kapayana kadar geçerdi, hem ardı da bahardı zaten. Bilen bilir Ankara sonbaharı Eylül sonu ve Ekim'de yaşar, Kasım'da kış kendini göstermiştir çoktan. Hakkını yemeyeyim bozkır da olsa sonbaharı pek güzeldir başkentimizin. Şimdi diyeceğim şu ki emekli olup dünyaya özgür gözlerle bakmaya başladığımda, vaktimin tamamı kendime ait olduğunda keşfettim Antalya'nın Kasım halini. Hiç öyle arşivde unutulmuş evrak memuru havası yoktu, bir plazanın üstü katlarında konuşlanmış beyaz yakalı olmasa da güzel sanatlar alanında çalışan, sıcak kanlı, orta yaşlı bir eleman rahatlıkla olabilirdi, hemen bir kademe değişikliği yaptım ve aldım Kasım'ı yukarılara. Artık seviyorum kendisini, keşke yakınlardaki tatsız olayı da yaşamasaydık ama  yeterince üzülüyoruz zaten bir de burada deşmeyeyim. 

Geçen haftanın günlerinden birinde güneşli ve pırıldak havayı görünce yürüyüşe çıktık. Antalya'nın mebzul miktardaki parklarının çoğunu birkaç kez tavaf edince cadde boyu yürümeyi teklif ettim Kocam Bey'e. Lakin caddenin sonuna gelince Varyant'ın ötesinden görünen manzaranın cazibesine dayanamadım ve "Haydi" dedim, "Beachpark'a inelim". Yapraklarını döküp boncuklarıyla kalmış tesbih ağaçlarının ve sararmaya başlamış çınarların gölgelediği yaya yolundan keyifle ilerliyorduk ki:


Islak bir zemine atılmış bir meyve kabuğuna basmamla kendimi yerde bulmam bir oldu. Islak zemin de, meyve kabuğu da gayet küçüktü ama bana yetti kaymam için. Normal şartlarda da çok düşen bir insanım çocukluğumdan bu yana ama eskiden acı verseler de Cevriye ve Tevriye organikti, yerlerine taşınan kiracılar emanet, buluttan nem kapıyorlar. Ödüm koptu, üstelik sakınılan göze çöp batar hesabı kası yırtık kolumla, arızası en çok olan sol dizimin üstüne iniş yaptım. Düşmek tamam elimde değil de, kalkmam çok sıkıntılı. Dize basamayınca insan yerden kalkamıyor arkadaşlar, eskiden biri dese inanmazdım. Ters dönmüş kaplumbağa gibi debelendim. Hatta önce biraz oturdum düştüğüm yerde, kadıncağızın biri yardıma geldi, dedim "Sağolun, ben nasıl kalkacağımı planlıyorum, yardımın faydası olmaz". Neyse sonra çeşitli artistik patinaj hareketleri ve Kocam Bey'in yardımıyla doğruldum. Sağı, solu yokladım, abartılı bir ağrı yok. Yakındaki cafeye girip oturduk biraz toparlayım diye, neyse ki korktuğum olmadı. Bir miktar kas ağrısıyla atlattım. En ufak bir dikkatsizliğe gelmiyor, kırmızı ışık yanmadan bütün arabalar duruyor olsa da karşıya geçmem, hızlı yürümem, yüksek basamaklara yanaşmam ama minicik bir su birikintisi yaptı yapacağını. Devamlı başım önümde de yürüyemem ki kardeşim. Neyse iyiyim, bir sorun yaratmadı ama günümün canına okudu.

"The Crown" dizisinin 5. sezonunu 10 bölüm tekmili birden izleyip bitirdim. "Benim Güneşli Maad'ım" isimli bir anime seyrettim MUBİ'de, ki çok güzeldi. Biraz neşeli bir şeyler izleyeyim diye kanallardan birinde başlayan "Güzel Günler"i aldım listeme. Hep aynı konular, hep aynı oyunculuk ama biraz kafa dağıtmaya da ihtiyaç var. TV'de değil yayın gününden sonra nette izliyorum, sıkıldım mı kalkıyorum başından. Elimde Defne Suman'ın "Saklambaç"ı var, ardından da aynı yazarın son kitabı "Çember Apartmanı" ile devam edeceğim. Bugünlük bu kadar, kalın sağlıcakla...


21 yorum:

  1. Leylak Ablacığım çok geçmiş olsun, çok şükür ki hafif sayılabilecek bir şekilde atlatmışsın. Bir daha gelmesin aman aman..

    Kasım'ı bundan sonra hep senin devlet dairesi memuru tasvirinle anımsayacağım. Ve okurken dedim ki keşke Nurşen ablacığım bunu bir öykü/roman karakterine dönüştürse. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol Burçincim kuzum, bir daha gelmesin gerçekten. Ah ben tembel, oturup yazsam ya, anca burayla uğraşıyorum işte. Öperim...

      Sil
  2. Kasım'ın hakikaten manasız bir ay olduğunu düşünürüm, Kasım'da aşk başkadır mı vardı, neydi :)) O film bile "Ekim ayol bu, Kasım değil" dedirtmişti bana.. Bir de November Rain vardır, G&R'dan, Kasım'a dair sevdiğim tek şey bu hakikaten.. Anlaşılan, Kasım ayını sevmek için Güney'e göç şart :)))
    Çok çok geçmiş olsun! Görünmez kaza :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Onca bahar ayı dururken aşk Kasım'a mı kalmış Allasen :))) Kasım'da bi Örtmenler Günü vardı renk katan, onda da öğrencinin biri son ders koklana koklana solmuş, burnunun izi çıkmış, pörtlek bir gül getirdi verdi kutlu olsun diye, ayıp olmasın diye alıp Öğretmenler odası'nda çöpe attım. Sen okul dağılınca beni bul, elimde çiçeği görmeyince "Hocam size verdiğim çiçeği naptınız?" diye hesap sor. Ülen çiçek mi verdin sen bana, enkaz devrettin :))))
      Sağol dileklerine, öperim...

      Sil
  3. Merhabalar.
    Kırıksız atlattığınız bu düşme kazanız nedeniyle geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Hem de çok büyük geçmiş olsun! 2020 yılında yol çalışması yapılan aşağı eğilimli kumlu bir yolda kumdan ayağı kayarak yere düşen eşim ayak bileğini kırdı. Bize nelere malolduğunu anlatmak istemiyorum.

    Kasım ayı ile ilgili şehirlere göre benzetmeniz müthiş olmuş. Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim. Her ayın kendine göre işte böyle özellikleri var. O farklılıkları hissederek kaleme almanız da çok güzel bir farkındalık.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Recep Bey çok teşekkür ederim. Eşinize de üzüldüm, çok geçmiş olsun, umarım artık iyidir. Güzel sözleriniz için sağolun, yazmak için itici güç oluyor. Benden de selam ve saygılar...

      Sil
  4. Kasım ayına yaptığınız benzetme çok hoşuma gitti

    YanıtlaSil
  5. Tatlı tatlı Kasım'a güzellemeni okuyordum ki, hooop kayıverdik muz kabuğuna basmışcasına. :((
    Geçmiş olsun canım Leylakcığım, hasarsız atlatmış olmana çok sevindim, oluyor bazen böyle kaza dediğin bu işte. Tekrar geçmiş olsun, uzak olsun. Sevgiler canikom. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla ben de tatlı tatlı yürüyordum ne olduğumu anlamadan kendimi yerde buldu. Ödüm koptu inan, protezler yerinden oynasa çaresi yok, haydi bir daha ameliyat, Allah korudu. Görünmez kazalardan kaçış yok maalesef. Çok sağol Sevincim...

      Sil
  6. aaaa geçmiş olsun öğretmenim yahu! neyse ki hafif atlatmışsınız.

    ben Kasım'ı severim ama! kasım doğumlu güzel insanlar var çevremde, ondan mıdır ki :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol Şulecim, ben de eskisi kadar soğuk değilim kendisine, diyorum ya emekli olunca keşfettim güzelliğini, ısınıyoruz birbirimize artık. Çok sevgiler...

      Sil
  7. Oyyy çok geçmiş olsun ya... Aksilik işte geliyorum demez, sizde haklısınız sürekli öyle kafası önde de yürünmez ki... Sıkıntızı atlatılmasına sevindim. Defne Suman yorumlarını heyecanla bekliyorum, son günlerde pek dikkatimi çeken bir yazar oldu kendisi. :)

    YanıtlaSil
  8. Kasım'a güzelleme yapacaksak bir pastırma yazı kıvamını koyabiliriz (bu sadece İstanbul'a özel bir şey mi bilemedim). Bir de yerlere dökülmüş ve duvarları sarmış kızıl kahve sarı turuncu tonlarındaki ıslak kuru yapraklar. Yoksa ilk paragrafta tariflediğiniz ışıksız ve nemli bodrum kısmı doğru vallahi. :)
    Çok geçmiş olsun, ucuz atlatmışsınız. Korktum okurken.
    My sunny Maad'ı ben de seyredip beğendim. Yine de böyle coğrafyalarla ilgili mutlu sonların ancak Batı'ya kaçmakla mümkün olması kısmı tadımı kaçırıyor. Ki o da artık yalan. Afganistan'la ilgili kitap okuyup film seyretmeye çekimser kalıyorum bu yüzden.
    Defne Suman'ın da okuduğum romanlarından Kahvaltı Sofrası'nı beğenmiştim. Çember Apartmanı'nı bitirince yazarsınız eminim. :) Sevgiler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pastırma yazı her yere özgü, lakin Antalya'da bildiğimiz yazın devamı. Hele son yıllarda Kasım ortalarına kadar incecik kıyafetlerle geziliyor, millet denizde. Pastırmaya gerek kalmıyor yani ama Ankara'da iken anneannemin yaptığı sucukları kurutmak için özlemle beklenirdi :) Gerçekten ucuz atlattım, ödüm koptu. Zira şakası yok, protez hasar alırsa devamı ameliyat. Biraz ağrı sızıyla geçti diyebilirim.
      Beni İstanbul azınlıkları da, mülteci öyküleri de çok etkiliyor. Çember Apartmanı'da böyle bir konuyu içeriyor. Aslında defalarca okuyup, duyup bildiğimiz bir şey ama her seferinde içimi acıtmaya devam ediyor. Bir edebiyat şaheseri değil elbette ama okunabilir bir roman. Ben bunu Kahvaltı Sofrası'ndan daha çok beğendim.
      Benden de sevgiler...

      Sil
  9. Ahh çok geçmişler olsun görünmez kaza böyle bir şey olmalı . Kasım bu sene bahar tadında geçti . Ben Antalya da sonbaharı da severim. Kitap yorumlarını bekliyorum ♥️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim canım. Kasım birkaç yıldır bahar tadında geçiyor,.hep öyle olsun...

      Sil
  10. Geçmiş olsun, ucuz atlatmışsınız. Bozkır Kasımını çok net bir şekilde canlandırdım kafamda, küf kokusu bile geldi burnuma :) Antalya Kasımını ve tesbih ağaçlarını ben de seviyorum, onun bizdeki adı leblebi ağacı :) Sevgiyle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, ucuz atlattım gerçekten, pahalısının ameliyata kadar yolu var çünkü, Allah korudu. Bozkırda en nefret ettiğim aydı, burada sevmeye başladım :) Leblebi ağacı tam sizin kızlara göre. Sevgiler...

      Sil