Sayfalar

10 Eylül 2022 Cumartesi

DÜĞÜN DERNEK HEP BİR ÖRNEK / 10 EYLÜL

Mutfakta mantının yoğurdu için sarmısak ayıklarken sokaktan gelen bangır bangır müziğe kulak kabarttım. İçinde Latin tınıları olan oynak bir parça idi, "Bizim belediye de 9 Eylül'ü kutlamaya karar verdi, gecikmeli fener alayı mı geçiyor acaba" diyerek açık pencereye yanaştım. Gelen geçen yoktu ama müzik var gücüyle-gittikçe coşarak hatta-devam ediyordu. Merak bu ya, sarmısakları bıraktım, biri yere düştü, üstüne bastım. Anneannem olsa "Gitti nazenim samırsak" derdi, anneanneme, öbür tarafa bir özür yolladım, ön balkona geçtim. Trafik düğüm olmuş, ses giderek yükselmekte, caddenin sol yanı sakin, sağ yanda bir keşmekeş. Meğer yan apartmandan bir kızımız evleniyormuş, Allah mesut etsin, bütün cümbüş onun içinmiş. "Nazlı Kar"daki Yukiko'ya senelerce gelmeyen dünür kalmadı, onca telaşenin üstüne sessiz sedasız evleniverdi, bizim kızların derdi neyse illa gümbürtü. 

Yan apartman ilginç, caddedeki diğer binalara göre yeni yapı, yeni dediysem var yine bir 20-25 yılı. Kale duvarı gibi bir şey, diğer apartmanlardan üç kat daha yüksek, güya bizim müteahhitler bilmemiş, esasen 8 kata izin varmış, yalanınızı yesinler. Bunca yıldır gelir giderim bizim cepheye bakan tarafta sadece balkonlarımızın karşılıklı olduğu dairedeki yaşlı karı-kocanın kadın olanına rastladım birkaç defa, o  kadar. Maalesef kadıncağız pandeminin ilk dalgasında rahmetli olmuş, şimdi temelli ıssız. Diğer daireler kapalı kutu, tek bir insan görmedim, sıra sıra cam balkon, akerdeon perde. Çamaşır dahi asmıyorlar, hepiciğinin kurutma makinesi var sanırım. Oysa öncesi, Aptulla amcanın kirloz apartmanı zamanında komşular adeta bizim balkonda yaşıyorlardı. Hepsinin cemazüyelevvelini okuyabilirdin dairelere bakıp, kamuya açık alan. Aptulla amcalarla bizim daire karşı karşıyaydı. Karısı Aptulla Teyze üzerinize afiyet biraz pasaklı idi, hoş pasaklı lafı az kalır ama şimdi uzatmayayım. Fotokopi ile çoğaltılmış kadar birbirine benzeyen ikisi kız, biri erkek üç çocukları vardı, muhtemelen birer yaş aralı, üçü de had safhada kırmızı saçlı ve çilli idiler. Üçü de kitaplara konu olacak kadar ilginçtiler. Sözgelimi erkek olan karşıdaki yurtlardan birinin çatısına çıkıp kız kardeşine avazı çıktığı kadar ismiyle seslenebilirdi, en küçükleri olan kız eline aldığı bir somun ekmekle balkona oturup koparıp koparıp aşağıya atabilirdi. Nisbeten en normali olan büyükleri yaşıtımdı, arada okul yolunda bana eşlik ederdi, bu sebeple bir gün evlerine davet edilmiştim, edilmez olaydım deyip keseyim.

İşte efendim yan apartmanımızda olmasına rağmen asla tanıyıp bilmediğim ailelerden birinin kızlarının gelin alması içinmiş kopan gürültü. Caddenin sol tarafına arka arkaya park edilen araçlar yetmez gibi sağ yana da ikinci sıra yerleşmişler, aynalarına bağlanmış çevresi oyasız yazmalarla da nereye ait olduklarını belirlemişlerdi. Ben balkona çıktığımda Latin temalı müzikle başının tepesinden ayak bileğine kadar kapalı bir teyze oynayıp dururdu, derken karşıda el çırpan platin saçlı, mini etekli, dekolte elbiseli bir kadını kolundan çekip karşısına aldı, beraber döktürmeye başladılar. Bordo türbanını Osmanlı kadın efendileri tarzında bağlamış, mor etekli genç bir kadın oynayanları kameraya almakla meşguldü, izleyenler henüz el çırpma aşamasından parmak şıklatma aşamasına geçmemişlerdi. Güzel bir uyum var kalabalıkta diye düşündüm, bir nevi Mevlana dergahı, ne olursan ol, gel, gel ki oynayalım. Sonra oynayanlar çoğaldı, kim kimdir seçilmez oldu, düğün mü, sünnet mi kararsız kaldım. O arada grup biraz aralayınca arabayı gördüm, önüne kalp şeklinde çelenk yerleştirilmiş, kendisi de arkasına eklenmiş uzun bölümle "Voslimu" adını alsa olacak, tepesi sunrooflu bir beyaz Vosvos. Anladım ki sünnet değil, düğün var. "Hadi" dedim, "siz biraz oynayın, ben şu sarmısakları yoğurda karıştırıp geleyim". "Ben gelene kadar gelin gitmesin haa" diye tembihlemeyi de unutmadım. Sarmısakları yoğurtla vuslata erdirip tekrar balkona çıktığımda bir alkış sesi yükseldi, anladım ki gelin geliyor. Aferin, beni beklemişler. Gelin sarışın, çıtı pıtı bir kız, mekana adım atar atmaz hunharca oynamaya başladı. Karşısında oynayan genç adamın damat olup olmadığı konusunda kararsız kaldım, zira kravat-ceket kombini yoktu, meğerse damatmış, sıcakta spor takılmış, düğünde kuşanacak damatlıkları belli ki. O sıraca çalgıcıları gördüm, o da ne? Ben Samanpazarı dolaylarından getirilmiş klasik bir davul-zurna beklerken bir örnek giyinmiş dört genç adam çıktı karşıma, ikisi saksafon, biri trompet, biri de adeta aynalıymış gibi parlayan bir davul çalıyordu. Normalde caz müziği icra etmesi beklenen, kendileri de caz müzisyeni gibi beyaz gömlek, pantolon askısı, siyah güneş gözlüğü ve küçük bir hasır şapka kuşanmış gençler basbayağı oyun havaları çalıyordu. Onlar oynayıp dururken elinde pazar arabasıyla kaldırımdan geçen turuncu tişörtünü germiş göbeği kendisinden evvel giden bir adam araçlardan birine yanaşıp bahşiş istedi, kendisine uzatılan zarfı cebine koyup pazar arabasını çekerek uzaklaştı, iki kilo patates parasını kurtardık demediyse ne olayım. 

Müzik skalası muhtelif hareketli parçalardan, her düğünün olmazsa olmazı "A be kaynana"yla Roman havalarına geçiş yaptı. Bir kaynana olarak alındığım için içeri geçtim. Tekrar balkona çıktığımda "Angara'dan güzeli yok" eşliğinde devam ediyordu oyun, ha şöyle, nerede yaşıyorsunuz siz, Trakya mı burası? Birden cazcı davulcular 70'lere gitti; Füsun Önal söylemese de "Senden Başka" çalmaya başladı ve gelin hanım damat beyin açtığı kapıyla "Voslimu"ya yerleşti, damat da yanına geçince sunrooftan dışarı çıkıp el sallayıp oynamaya başladılar, müzik "Mavi Boncuk"la değişti. Gelinle damat Titanik pozları vererek oynarken araba hareket etti. İşte böyle dostlar bilmediğimiz komşumuzun görmediğimiz kızının ön düğününe seyir ettik, mutlu olsunlar, sağlıklı olsunlar, hep böyle neşeli olsunlar. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine...

Görsel: Buradan


8 yorum:

  1. ay bu gelin alma seremonisi bu ara tam gaz tüm mahallelerde icra ediliyor. Ben bu kadar tantanayı anlamıyorum vallahi. iki kez evlendim, ikisinde de minimalist takıldım :) oysa instadan takipleştiğim öğrencilerimden davul zurnasız evlenen henüz olmadı mesela bu yaz. hepsinde kına gecesi, gelin alma ve düğün dernek son hızdı :P

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim aklım almıyor şimdiki gençleri, hepimiz minimal koşullarda, aileyi zora sokmayacak törenlerle evlendik, şimdikiler masraf üstüne masraf. Ne bileyim biz eskidik belki, zamane böyledir. Eskiden burun bükülen adetler bitpazarına nur yağmış hesabı oldu...

      Sil
  2. Gerçekten kız alma eğlencesini sizin balkondan bakarcasına yaşamış gibiyim Leylakcığım, kalemine sağlık. :)
    Şimdilerde adetleri birbirine ekleyerek biraz sakız çiğner ve sündürür gibi yapmak modası var. Sosyal bilimciler inceleyip çözünce nedeni zaman içinde anlaşılacak elbet.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu seferki çok değişikti Ekmekçim, hem muhafazakar, hem aşırı modern bir karma. Ama onca masrafa yazık değil mi? Kapı önünde iki oynayacağım, şanım yürüyecek. Şimdi diyecekler ki para bizim, keyif bizim ama o tangırtıyı dinleyen kafa da bizim, trafiğin keşmekeşi de cabası. Bence biraz saygısızlık sanki...

      Sil
  3. Bizim buralarda yok böyle düğünler, illa ki janjanlı salonlar tutuluyor. Bu aralar gemide düğün, kır bahçesinde düğün ve de havuz başında üdğün favoriler arasında. :D Annem düğün müdavimi olarak hepsini ziyaret ediyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Düğün değildi zaten, sadece gelin alma, bu aşamada bu kadar tantana olduysa akşamki düğün ne janjanlıdır Allah bilir :)))

      Sil
  4. Ya yine çok güldüm, çok duygulandım. Her bir satırı adeta yaşadım canım ya.

    YanıtlaSil