Sayfalar

27 Ocak 2022 Perşembe

GÜNDÖKÜMÜ / 27 OCAK

Etrafa yağan karların ayazı geldi, gitmiyor. Aslında hava güneşli, sokağa çıksan güneşte olduğun sürece mesele yok ama evler ısınmıyor, esas itibarıyla benim ayaklar ısınmıyor. Elektrik sobasına bir yapıştırmadığım kaldı, o derece, iki çorap, bir patik, bir de terlik yok, arkadaş olmuyor, "Isınasım yok deyam, anlameyan mı?" diyor Antalya çevresinin şivelerinden biriyle. "Kara dökülcüklere kalma cibilleetsiz, ısınasın gelivesin noolur?" diyorum, dinlemiyor. Gördüğünüz üzere soğuk bana kafayı buldurttu, ayaklarımla şiveli muhabbet ediyorum 😁

Sabah öyle gönülsüz kalkıyorum ki yataktan, bir yanım kalk diyor, öbür yanım ne işin var yat aşağı sıcacık. Çalışırken arzu edilen uykulara emekli olunca ulaşılmıyormuş meğer. Uyku olmayınca da yatıp durmanın bir anlamı yok, kalkıyorum mecburen. Önceden yatakta yaptığım diz egzersizlerini odaya, sobanın yanına taşıdım, zira bu dizlerimdeki metal ve plastikten mamul nesneler de soğuk ve nemden pek hazzetmiyor. Bu hafta egzersiz konuklarım Sevin Okyay ve Nisan Ak idi. Sevin Okyay'ı çok severim, kitaplarından sinema eleştirilerine, polisiye çevirilerine, podcastlerine kadar takipçisiyim. Altın Portakal Festivalleri'nde halkla pek içiçedir, birlikte çay içip filmler üzerine sohbet etmişliğimiz de vardır, sohbet sırasında Nilay Örnek'in de dediği gibi yaşsız bir kadın, bir o kadar da sempatik.

Nisan Ak'ı ise podcast sayesinde tanıdım ve şimdiye kadar tanımadığım için utandım. Çok genç bir orkestra şefi, Youtube kanalını da keşfedince nasıl sempatik, güler yüzlü ve öğretirken ne kadar eğlenceli olduğunu gördüm. Şuradan Meksika'da yönettiği Dvorak'ın bir senfonisini dinleyebilirsiniz. 

İki gün önceydi sanırım, balkona çıkınca yerde şu tüy yumağını gördüm, önce ödüm koptu, kumrunun biri gelip balkonda öldü sandım. Sonra baktım sadece tüy, rahatladım ama bu kadar tüy normal değil.

Her zaman balkonda, hatta bazen evin içinde tek tük tüye rastlarız, zira mahallemizde kumru popülasyonu çok yoğun ve evcil denecek kadar insanlarla içli-dışlılar. Lakin kuşcağızı sanki biri tavuk yolar gibi yolmuş. Dur bakalım, belli olur dedim, balkonun dışına ekmek kırıntıları koydum. Çok geçmedi geldi abone kumrumuz, sırtında koca bir delik, derisi görünüyor. Muhtemel ki kedinin biri pati atmış, elinden kurtulayım derken de tüyleri kökünden yolunmuş, bizim balkona uçup gelmiş garibim, alışkın ya, silkelenince de dökülmüş tüyler.

Fotoğrafı sabah çektim, o kahvaltısını ederken, ürkmesin diye pencereden zoomla, o yüzden pek net değil. Sırtında, kuyruğuna yakın gördüğünüz beyaz yer tüylerin yolunduğu kısım. Bir lira büyüklüğünde oymuş hangi hain yaptıysa, bereket canını kurtarmış gariban. Şimdi besliyoruz güçlensin diye, sabah ekmek yedi, öğlen tarhana. Doğal besliyoruz arkadaşı 😃 Aslında kısır seviyor ama onu bulsam kendim yiyeceğim 😃Bir şey bulamayınca caddedeki refüje dikili Benjamin ağaçlarının siyah tomurcuklarını (ya da meyvelerini) yiyor. Geçen gün eve gelip de salonun girişinde bulduğumuz siyah atığın esbab-ı mucibesi belli oldu, ne yerse onu çıkarıyor hayvan, bir ara asfalt yediğinden şüphelenmiştim, öylesine simsiyahtı. 

Soğuktan eve kapanınca kitap okumak, film-dizi izlemekle geçiyor günler. Bir hevesle aldığım İnci Aral'ın son kitabı benim açımdan fos çıktı, zira bilim kurgu, fantastik, distopya hiç ilgi alanıma girmez. Bu tarza meraklı olanlar kitabı sevebilir, ben yarısında vedalaştım. Ardından Arif Keskiner'in iki kitabını devirdim arka arkaya: "Elbette Çiçek" ve "Yaşar Kemal'li Anılar". İkisi de tuğla boyutundaydı, epey vaktimi aldı. Şimdi trene bindim, dünya turu atıyorum: "80 Trenle Dünya Turu".

Mubi'ye boşa para ödüyordum bir süredir, bu ara acısını çıkarayım dedim. "İki Şafak Arasında" çok iyi filmdi. Sonra da "Krisha"yı izledim. Karmaşık aile ilişkileri, illa bir ya da birkaç huzur bozan çıkıyor. Dün "İz" gelmiş Mubi'ye. Yeşim Ustaoğlu'nun ilk filmi, çok severim Ustaoğlu'nu, "İz" dışında bütün filmlerini izlemiş, "İz"i bulamamıştım. Hemen açtım, lakin film o kadar eski bir kopya ki, oyuncuların yüzlerini seçmekte bile zorlandım neredeyse. Konu zaten gerilimli, bir de görüntüler bulanık, hiçbir şey anlamadım desem yeridir. Fakat oyuncuların nereyse üçte ikisi terkeylemiş bu dünyayı, içim burkuldu izlerken. Aytaç Arman, Bülent Kayabaş, İsmet Ay, Metin Çekmez, Tekin Siper, kimler gelip geçmiş. Derya Alabora ve Nur Sürer ne kadar genç, eski filmler hüzünlendiriyor insanı. 

Bir yandan da İKSV'nin online filmlerine takılıyorum, kedinin fare avlaması gibi saat 12.00'yi bekleyip hemen atlıyorum kontenjan dolmadan. Gerçi "Gölgeler İçinde"yi de, "Yeniden Leyla"yı da pek sevdiğimi söyleyemeyeceğim. "Gölgeler İçinde" ödüllü bir film ama önce de yazdığım gibi distopya sevmiyorum ben, zaten bir distopyanın içinde yaşıyoruz şu aralar, bir de filmde eksik olsun. "Yeniden Leyla" ise kafamı karmakarışık etti. Bugün "Cemil Şov"a kayıt yaptırdım bakalım, nasıl bulacağım. 

Dizilere gelince BluTV'de "Bonkis"in ikinci sezonu başlamış, onu izleyip bitirdim. "After Life"ı ise ihmal etmiştim, herkes çok bahsedince yeni izlemeye başladım, 1. sezon bitti, 2. yi yarıladım ama çok da bayılmadım, yine de madem başladım bitireyim duygusundayım. Puhu TV'de ise pazartesileri "Yargı" günü. Ayy, şimdi yazınca kafam karman çorman oldu, hayat böyle mi geçecek yahu, çıkalım sokaklara artık, bitsin bu pandemi, eşi-dostu görelim, konser, tiyatro izleyelim. Pazartesi doğum günüm, onu da gariban gibi yine tek başıma kutlayacağım, hay bin kunduz!

Çenem, pardon klavyem açılmış yine, ben iyisi mi gidip yemek falan yapayım, hareket edince ayaklarım da ısınır belki, olmadı ocağın ateşine tutarım...dersem inanmayın, kalın sağlıcakla...


12 yorum:

  1. After Life benim hayat hikayem ve Ricky Gervais'in mizah anlayışına da deli olduğum için, daha 3. sezon yüklenmeden ağzımın suyu akmaya başlamıştı ama 3 gün önce başladığım sezon hayal kırıklığı oldu, anladığım kadarıyla babası ölecek ve bir yerlere gidecek ama ölemedi adam da bir türlü yahu. "Boş yapıyorsun Ricky" diyesim gelerek izlerken baktım uyukluyorum Ozark'ın son sezonuna geçtim, izlemediysen öneririm. Psikopatide sınır yok..
    Kumruya acıdım..
    Çocuklarım bebekken, sürekli kuğudur kazdır ördektir beslerdik, ufacık ekmekler atarlardı onlara. Sonra uyuz yaşlı alman kadınları bu zevkimizin içini dışına çevirdi "ekmek atmayın ölürler" fikrini zaten doğuştan çakma greta olan kızıma öyle bir aşıladılar ki, çocuk elimde ekmek görse bağırmaya başlar vaziyete geldi :(( evet zararlıymış ekmek. ama ben yine de veriyorum, hele soğuk kış günlerinde, gizli gizli kızımdan ve alman yaşlı kadınlarından.

    YanıtlaSil
  2. Ay bir de 4 mevsim üşümeyi başaran biri olarak: sıcak su torbasına yapışık geçirdiğim kışlar hayat kurtarıyor diyeyim..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben 2. sezonu bitirmek üzereyim ama itiraf edeyim pek etkilenmedim, şu suratı ölü gibi, renksiz dudaklı kızı seviyorum ama bir de Tony'ye kahvaltıya gelen tombul sarışın fahişeyi, çok sempatik :) Downton Abbey'in yengesi de mezarlık bekçisi olmuş :)))) (yav ne ruhsuzum)
      Kumrumuz gelip tıkınıp gidiyor ama bugün Insta'ya da yazdım, bu defa da şapşalın kuyruğunu gübrelemiş biri, öyle gezir durur, kuş aleminin Charlie Brown'u zannımca kendisi :)
      Ben ayaklarımı ısıtsam gerisi mühim değil ama ısınmıyor körolmayasıcalar :)

      Sil
  3. Anlaşıldı şimdi, Cerenciğimin yorumunu okudum da, oradan başlıyorum, iki üşüyenden yola çıkarak hemen bir genelleme yapıyorum; ayakları çok üşüyenler yaz mevsimi seviyor, benim gibi ayaklarında fırın olanlar soğuk seviyor. :))

    Kuş tüyünün nedeni anlaşıldı, yazık kumruya. Neyse, iyileşir yakında ve tüylenir. :)

    Sevin Okyay'ı ben de severim, adaşım diye ayrıca severim, söyleşiyi dinledim, nasıl enerjik bıdır bıdır konuşuyordu, maaşallah diyeyim. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bende o fırın yazları çalışıyor Ekmekçim tam tersine :)
      Kumru bizim evi lokanta ve WC olarak kullanmaya devam, yazık ama pek şapşik :)

      Sil
  4. ay o tüyler ne öyle, yazık kumrucuğa! neyse paçayı kurtarmış en azından!

    after life'ı ben de dört gözle bekliyordum ama son sezon beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. downtown arasında izlemeye çalıştığım için mi acaba diyerek daha sonra kendisine 2.bir şans vermeyi planlıyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Downtown'un önce yenge, sonra kayınvalidesi, büyükanneyle sürekli didişeni de After Life'deymiş meğer ama kadın mezarlığı mesken edindi :) Ben de 2. sezonu bitirmek üzereyim ama açık söyleyim çok da sarmadı.
      Sevgiler...

      Sil
  5. Benim de ayaklarım hiç ısınmıyor ve bi de İnci Aral ın kitabını hiç sevmedim ben de yarım bıraktım

    YanıtlaSil
  6. Distopya, bilim kurgu ve fantastik aşırı derecede sevmiyorum ; milletin ayıla bayıla okuduğu nice kitaba uzaktan el sallıyorum. After Life son bölümü ile gönlüme taht kurdu, Ricky abimize selam olsun

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu üçünün yanına ben bir de kişisel gelişim ekleyebilirim, benden uzak olsunlar. Fantastiğe sadece Ursula Le Guin'de tahammül edebiliyorum...

      Sil
  7. Kumru'ya üzüldüm ama neyse ki kurtulmuş. Ben hem çok izleyip, hem çok okuyamıyorum. Çocuktan ötürü zaman kıstılı o yüzden bu aralar hep okumadayım. :)

    YanıtlaSil