Sayfalar

26 Eylül 2020 Cumartesi

26 EYLÜL (EVLER EVLER 5)

Yenimahalle'den sonra taşındığımız ve hala ara sıra kaldığımız evimizi ilk yazıda yazmıştım, eh bu durumda Ankara evleri bitmiş oluyor ve ben yeni bir hayata yelken açıyordum. Yaşamımda bir sürü ilk başlıyordu; evlilik, yeni bir iş, farklı bir şehir. Başlangıçta yadırgasam, özlemim çok yoğun boyutlara ulaşsa da bir süre sonra şehre alışıp sevmiştim, hala zaman zaman ziyarete gider, özlem gideririz.

Denizli'de oturduğum ev bir daha öylesini görmediğim tuhaflık ve çirkinlikte idi. Daha önce bir kez yazmıştım, o yazıyı buraya tekrar ekleyeceğim. Aslında çok daha fazla şeyler yazabilirdim ama uzatıp başınızı şişirmek istemiyorum, bu kadar bile yeterince fikir verecektir.

Denizli'nin yaşamımda çok özel bir yeri vardır. Çok yıllar önce nikah törenimizin ardından bir Murat 124 ile geceyarısı varmıştık o çirkin ötesi binadaki evimize. Öncesinde günlerce aradığımız halde uygun bir kiralık ev bulamamış, bir tanıdık aracılığı ile bulunan bu eve mecbur olmuştuk. Denizli'ye ilk gelişimde en çok nar ağaçlarına bakakalmıştım. O zamana kadar tatiller dışında ömrünün tamamı İç Anadolu bozkırında geçmiş benim için mucize gibi bir şeydi; sonbahardı, narlar olgunlaşmıştı ve öyle güzel bir rengi vardı ki, dahasını ilkbaharda ilk nar çiçeklerini gördüğümde yaşayacaktım. Ev gerçekten bir mimarlık yüzkarasıydı. Tek avantajı okula yakın olmasıydı. Kenar bir mahallede, ara sokaklardan birine bitişik nizam sıralanmış apartmanlardan birinin 2. katındaydı. İşte şu, aşağıdaki fotoğrafta görünen, penceresini siyah nokta ile işaretlediğim daire. Gidip ziyaret ettim tabii ki, etmesem mahzun kalırdı gibi geldi, onca yılda daha da çirkinleşmiş, eskiden hiç olmazsa beyazdı, şimdi yeşermiş:


Eşyaları yerleştirmek için gidip evi ilk kez gördüğümde şok geçirmiştim adeta. O zamana kadar yaşadığım evlerin en biçimsiziydi. L bir salon iki camekanlı kapıyla üçe ayrılıyordı, kendimi tren katarında gibi hissetmiştim. Parlak yeşil bir renge boyanmış duvarlara yerdeki mavi marleyden karolar eşlik ediyordu. Renk çeşitliliği az gelmiş olacak ki salonun en göz alıcı duvarına yerleştirilmiş iri gömme dolap bebek pembesi yağlıboya ile çarpıcı hale getirilmişti. Neredeyse salon boyutundaki kocaman mutfağa bir metrelik tezgah layık görülmüştü. Elbette ki aynı ebata uyacak dolaplar yine bebek pembesine boyanmıştı. Mutfaktan çıkılan balkon yan taraftaki-fotoğrafta balkonunun ucu ve anten görünen bina-inşaata bakıyordu. Ev kesinlikle çirkindi, şekilsizdi ama yapacak bir şey yoktu. Nikah tarihi yakındı, eşyalar gelmişti ve memlekette kiralık ev kıtlığı vardı. Özene bezene seçtiğim eşyalarımı evin konumuna uydurmaya çalışarak yerleştirmiş ve o camekanlı kapıları çıkararak salonu biraz yüzüne bakılır hale getirmiştik. Bir süre sonra alışmış ve hatta sevmeye başlamıştım. Alışamadığım şeyse evsahibemizdi. Cabbar, cevval, cin gibi bir korkunç yenge. Kirasını aksatmadığımız, kafasına estiğinde yaptığı zamlara itiraz etmediğimiz için bizi severdi, öyle severdi ki acemiliğimizden yararlanıp evindeki işe yaramaz, ısıtmaz ve berbat tüten kömürleri bize kakalamıştı. Bir gün boyunca çarşıda dolanıp soba aramıştık, henüz Denizli şivesini sökememiştim, "Filiman maaka govulu zobunun üstten dooodurulup alttan yakilceeeni, bi kee yandı mı aaaşama gadaa yanceeni" algılamakta epey zorlanmıştım. Ardından pazarda "malır" alırken "bunu aacen, bekmezi batıııcen batııcen yeeecen ama bekmez Babıdaa bekmezi olcek" diyen teyzeyle lisans düzeyine gelmiş, 12 Eylül öncesinin en yoğun dönemlerinde sınıfın penceresinden bakarken karşı duvarda "Denizli'ye faşitleri mezaa edivecez" yazan sloganı okuyunca da master seviyesine ulaşmış, evde bile öyle konuşmaya başlamıştım. Tüten ve upuzun borusunun (zira boru, salon duvarını katederek yatak odasına girer, bir süre düz devam eder, virajı aldıktan sonra baca deliğine vasıl olurdu)  sebep olduğu ısı değişikliği nedeniyle akıp altındaki kitaplıktaki kitaplarımızı katran karasına boyayan sobamıza, kahverengiye boyayıp rengarenk minderlerle canlandırdığımız tahta sandalyelerimize, arada görüntüsü karlansa da "Dallas"ı seyrettiğimiz Nordmende marka siyah-beyaz TV'mize, TV'mizin çatal boynuzlu antenine, regülatörüne, turuncu tüllerimize, günlerce uğraşıp boncuklarla motiflendirerek duvara astığımız tahta dirgenimize, sık sık buluştuğumuz, yemek masalarımızda uzun sohbetler yaptığımız, hatta bazen yatıya kaldığımız akran arkadaşlarımıza, çılgın yağan yağmurlara, tozlu sıcağa, kışın hasret kokan nergislere, baharda bahçelerden sarkan leylaklara, Şeytan Pazarı'na, Bayramyeri'ndeki halde satılan peynirlere, şahane yoğurtlara, salkım salkım patlıcan kurularına, ilk gördüğümde erik sandığım yeşil zeytinlere, okula, canım öğrencilere, kısacası şehre alışmış, acemiliğimi gidermiştim. Oturduğumuz sokaktan tek tük araç geçerdi, insan gürültüyü arar mı? Ararmış, araba sesi duyduğumda sevinirdim, Ankara'daki evimiz işlek bir cadde üzerindeydi, sanırım kulaklarım o uğultuya alışmıştı ve araç sesi sıla özlemimi bir nebze gideriyordu. İki yıl kadar sonra tayinimiz Antalya'ya çıktığında şehri bu kadar sevip, ayrılırken bu kadar üzüleceğimi birisi söylese inanmazdım. Alt katta oturan ve kirayı arttırmayıp üstelik evi de boşaltmayan kiracıyı cezalandırmak için teneke içinde suyla kurum karıp bacasından aşağı boşaltan cadı evsahibinden bile ayrılırken burulmuştum. 

Bunca yıl geçti hala rüyalarımda tekrar Denizli'ye tayinimiz çıkar ve aynı evi kiralarız. Her rüyada farklı bir planı olur evin, kimi zaman iki katlı, kimi zaman çok kötü bir mahallede, kimi zaman hoş ve sevimli ama ben yine de bir türlü istediğim gibi yerleştiremem eşyalarımı. Bilinçaltı tuhaf bir şey, tıpkı yıllardır lise öğrencisi olup matematik sınavına çalışmadan girdiğimi gördüğüm rüya gibi bu da bitmek bilmedi. Eh vardır bir bildiği, bilinçaltımızdan daha akıllı değiliz ya 😃

10 yorum:

  1. Leylakcığım,
    Evler Evler yazı dizisine bayıldım. Senin yaşadığın evlerin bir kısmını daha önce okuduğum hikayeleri, aynı zamanda bir hayat öyküsü kitabı gibi. Kim bilir, belki de buradan yeni bir kitap çıkar. Neden olmasın?
    Ellerine sağlık. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol Ekmekçim, Funda ile bir olup verin gazı, belki çıkar bir şeyler 80 ime yaklaşırken :))))

      Sil
    2. 80 nedir ayol?! :)
      Kaldı ki 80'ninde yazmaya devam edebilmek, büyük mutluluk olurdu, olacak bence.
      Sen yaz şekerim, sen yaz da okuyalım. ❤️

      Sil
  2. ne güzeldi okumak, heycanlı, duygulu, hüzünlü, komikliiii :)

    YanıtlaSil
  3. Ben de hâlâ rüyamda ilk evimize taşındığımızı görürüm. Ama ne mutluluktur o an hissettiğim. Bir de bak hep rüyamda görmemin sebebi buymuş derim rüyamda.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rüyalar tuhaf, bilinçaltı tuhaf, kısacası insan tuhaf :)))

      Sil
  4. Bayıldım eve değil anlatıma :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de senin yazdıklarına bayılıyorum Yelizcim, az evvel ziyaretteydim :)

      Sil