Sayfalar

20 Mart 2020 Cuma

20 MART (CORONA GÜNLERİ 2)

Tüm vaktini evde geçirince insan uzun uzun düşünmeye, eski günleri hatırlamaya başlıyor. "Şu yalan dünyaya geldim geleli/Tas tas içtim ağuları sağ iken" demiş Karac'oğlan, Cem Karaca da o gümbür gümbür sesiyle az dinletmedi bize gençliğimizde bunu. Tas tas ağu içmesek de şöyle bir düşündüm de bizim kuşak da az sınavdan geçmemiş. Neredeyse bebekken gerçekleşen 27 Mayıs İhtilali'ni haliyle hatırlamıyorum. Babam o gün beni omuzlarına alarak Kızılay'a gittiğini, dönüşte de bir seyyar satıcıdan oyuncak koltuk takımı aldığını anlatırdı. Olay hafızada sıfır ama koltuk takımı ile uzun zaman oynadım.

İlkokul 1 ya da 2 deydim, bir sabah okulun bahçesinden tatil diye geri çevrildik. Mesele neydi anlamadan eve-biraz da sevinçle-döndüğümüzde annemi ve anneannemi ağlar buldum. Meğer Talat Aydemir darbe girişiminde bulunmuş, annem de pilot teğmen olan kardeşinin başına da bir iş gelirse diye dertlere düşmüş. Söylemiş miydim bilmem ailecek kaygı katsayımız çok yüksektir. Olayın dayımla hiç ilgisi yoktu haliyle, mesele Talat Aydemir'in idamı ve o dönem Harbokulu öğrencilerinin okuldan uzaklaştırılmasıyla sona erdi, bizim evdeki sonucu ise hamile olan annemin o üzüntüyle bebeğini kaybetmesi oldu. 

Sanırım lise 1'de idim, bu defa kolera salgını başladı. Ertesi gün tatil olacak diye sevinerek aşı kuyruğuna girdiğimizi, kimya öğretmenimizin hastalıktan korunma konusuna bir dersi ayırdığını, eve gelen sebze ve meyveleri sabunla yıkadığımızı, suları kaynattığımızı, Hac'dan dönenlerin zemzem sularının klorlandığını, hurmalara el konup yakıldığını hatırlıyorum. Yani salgına aşina bir nesiliz ama en azından o salgının aşısı ve ilacı vardı. 

Kolera salgını bitti diye sevinirken hoop 12 Mart muhtırası geldi. Öncesini ve sonrasını bizim kuşak gayet iyi hatırlar, gençler de eminim bir yerlerden okumuş, bazı dizilerden öğrenmişlerdir. Bir sürek avı gibi yaşandı o yıllar. Evler basıldı, kitaplar yakıldı, insanlar tutuklandı, işkence gördü. Hüseyin Cevahir ve Mahir Çayan'ın sığındıkları evde rehin aldıkları Sibel Erkan'ın kurtarılma faaliyetini henüz evlerimize girmediği için komşunun evindeki tek kanallı siyah-beyaz TV'den nefeslerimizi tutarak izlemiştik canlı yayında. Sibel Erkan'ın kurtarıldığı olayda Cevahir ölmüş, Çayan ise yaralı olarak yakalanmıştı. Hatırlamak bile istemediğimiz o berbat zamanların bir süre sonra daha da beter bir şekilde tekrar yaşanacağını henüz bilmiyorduk tabii.

Sonra 74 yılı ve Kıbrıs Barış Harekatı geldi. Karartma geceleri, ne olacağız endişesi, bu kez nakliye uçağıyla harekata katılan dayı için duyulan endişeler derken Türkiye BM kararlarına uyarak çıkarmayı sonlandırdı, lakin Cenevre Konferansı'ndan beklenen sonuç alınmayınca "Ayşe tatile çıktı". Bu 2. harekat emri için bir parolaydı ve Ayşe o zamanki Dışişleri Bakanı Turan Güneş'in kızıydı. İlk harekat sonrası tatil için Amasra'ya gitmiştik, ikinci harekatın başladığını belediyenin yaptığı anonslarla öğrenip apar topar geri dönmüştük.

12 Eylül öncesi üniversite öğrencisiydim ve herhalde hayatımızın en mutsuz zamanlarıydı. MC hükümetleri gelip gidiyor, anarşi almış başını gidiyor, insanlar sokakta kurşunlanıyor, gece sokağa çıkmak cesaret istiyor, mahalleler politik görüşlerine göre ayrılıyor, geceleri mısır patlar gibi tabanca sesleriyle uyanıyorduk. Bir sabah da Hasan Mutlucan'ın tok sesiyle uyandık: "Yine de şahlanıyor aman kolbaşının kıratı". Sonrasını biliyorsunuzdur herhalde.

Ve yine bir bahar günü, 1986'da Çernobil Nükleer Santralı patladı. Radyoaktif serpintiler dört bir yana yayıldı, özellik Karadeniz çok etkilendi. Yetkililer TV ekranında muhtemel ki kaç zaman öncesinin çaylarını afiyetle içerek bizleri hiçbir ürünümüzde radyasyon olmadığına inandırmaya çalıştılar. Fındıklar ilkokul öğrencilerine dağıtılarak ziyan olmasının önüne geçildi, nasılsa kalp krizi gibi şakkadanak öldürmüyordu radyasyon. o dönemde henüz çok küçük olan çocuğuma eski tarihli süt bulmak için market market koşturuşumu, TV karşısında geçirdiğim dehşet dakikalarını, bahçeye bırakmadığım oğlumun balkondan aşağıda oynayan çocuklara "evinise gidin, evinise gidin, yadyasyon var" demesini hiç unutamam. Meğer daha da büyüğünü yaşayacakmışız. 

1. Dünya ve 2. Dünya Savaşlarını yaşamış kuşak kadar talihsiz değiliz belki ama 68 ve 78 kuşağı da şu dünyanın ve memleketin olumsuzluklarından yeterince pay aldılar diye düşünüyorum, bir de coronanın hiç gereği yoktu yani. 

İçinizi şişirdiğimin farkındayım ama bugünlerde de pek iç açıcı düşünüp yazamıyor insan. Yine de enseyi karartmayalım, evden zorunlu olmadıkça çıkmayalım, hijyene dikkat edelim, bir de 60 yaş civarına "Öleceksinizzzz" demekten vazgeçelim, çok genci cepten çıkarırız valla 😃

Şu raftakiler okunmak için sırada bekleyenler, arkalı önlü çift sıra dizilmişlerdir. Umarım coronanın ömrü hepsini bitirmeye yetecek kadar uzun değildir. Haydi kalın sağlıcakla...

Not: Bu arada 99 depremini unutmuşum, Ekmekçi bacım hatırlattı, Allah bir daha göstermesin diyerek bitireyim...


16 yorum:

  1. Leylakcığım,
    Sen neden üstüne alınıyorsun şu yaş konusunu? Sen de ben de cebimizden çıkarırız yarı yaşımızdakileri, takılma sayıya. :)
    Tamam söz ettiğin olayları ben de bi tamam hatırlıyorum, bizim İstanbu'da olmak nedeniyle bir de 99 depremi eklentimiz var ki, evlerden uzak diyeyim.
    Yine de bütün hayatımız kötü günlerle geçmedi, şükür, iyi günlerimiz de oldu. Şimdi onları hatırlamak zamanı. Dökme yüzünü, gülümse biraz haydi.
    Uzaktan kucaklıyorum seni. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla eminim taş çıkarırız ama Twitter yaşlılara küfredenlerle dolu.
      Elbette ki her günümüz bu kadar kötü değildi ama az şey de yaşamadık yani, alışacağız buna da mecbur. Ben de seni kucaklıyorum uzaktan, sevgiler...

      Sil
  2. Neler yaşamışız neler?Hatırlamak iyi oldu.Sağol Nurşen’ciğim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pek güzel hatıralar olmasa da yaşadıklarımızın hepsi bizim değil mi Haticecim, daha güzel anılarımız olsun dilerim...

      Sil
  3. Ben de Çernobil'i hatırlıyorum, bi de Challenger uzay faciası, Berlin duvarının yıkılması, SSCB'nnin çöküşü, alnı damgalı Gorbaçov, glastnost ve perestroyka, tansu çiller dönemi ve çöken ekonomi, Prenses Diana'nın ölümü, William ile Kate'nin düğünü :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zaten son iki maddeyi hatırlamasan şaşardım Judycim, öptüm seni...

      Sil
  4. benim de yaş 50 astım bronşit hastasıyım, 80 yaşında annem ve 60 yaşında gözleri az gören ağbimle yaşıyorum. Dışarı ben çıkmayım da kimler çıksın:((

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla mecbur çıkılıyor, ihtiyaçlar bitmiyor ki. Hepinize sağlık diliyorum...

      Sil
  5. Kıbrıs barış harekatından itibaren hatırlıyorum ben de... Ama 15 Temmuz'u da anmadan geçmemek gerek... Kontrollü-kontrolsüz birileri tepinedursun, düpedüz darbe idi, demokrasiye vurulmuş hain bir darbe.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir sürü şeyi unuttum aslında yazarken, evet doğru o da var tabii...

      Sil
  6. İyiki varsın Nurşen' im ♡♡

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kim olduğunu bilemedim ama iyi ki sen de varsın :)

      Sil
  7. 2.Dünya Savaşı sonrası doğanlara "Savaş, salgın, kıtlık görmemiş nesil" deyip duruyorlar ama haksızlar. Az buz şeyler yaşanmadı, az gerginlik olmadı:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla biz de az şey yaşamadık Sezercim, Allah beterinden saklasın ne diyelim...

      Sil
  8. Leylağım tuvalet kağıdı stoğu yapacağına insanlar kitap stoğu yapsalardı hiç sıkılmazlardı
    senin kitapları görünce içim açıldı
    sevgiler ve öpücükler sana

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ak akçe kara gün içinmiş Maviannem, biriktirmenin yararı var :) Sevgiler...

      Sil