Sayfalar

13 Ocak 2020 Pazartesi

13 OCAK (YENİ YILLA GELEN)

Sanırım 1994 ya da 95'di. Antalya Devlet Tiyatrosu yeni açılmıştı, bir heves her oyuna koşturuyorduk. İşte o sıralarda Ankara Devlet Tiyatrosu'nun bir oyunu turneye geldi, tek kişilik bir oyun: "Hüzzam". Maral Üner isimli, orta yaşlı bir oyuncu canlandırıyordu Mahpeyker rolünü. Müthiş bir iş çıkarıyordu, lakin Antalya seyircisi henüz tiyatro izleme acemisi idi. Salonda hareketlilik vardı, kıpırtılar, fısıltılar (cep telefonu hayatlarımızın ortasına oturmamıştı daha) ve galiba oyuncunun görebileceği ön sıralarda başka bir şeyler. Kendimi oyunun seyrine kaptırmış giderken Maral Üner aniden oyunu kesti, sahnenin önüne yanaştı ve şöyle dedi: "Tiyatroda konuşulmaz, bir şey yenip içilmez, sakız çiğnenmez, oyun sırasında oturduğunuz yerden kalkılmaz". Salonda buz gibi bir hava oluştu, insanlar derlenip toparlanırken o kaldığı yerden devam etti.

Yıllardır pek çok oyun izledim, çoğunu unuttum ama  "Hüzzam" hem bu sebeple, hem de Maral Üner'in tek kişi olarak sahne hakimiyeti ve güçlü oyunu ile aklımdan hiç çıkmadı. Bir-iki yıldır oyunun tekrar sahnelendiğini, hem de yine Maral Üner tarafından oynandığını gördüm bilet sitelerinde. Yaptığım parmak hesabı oyuncunun en az 80 yaş civarında olmasını gerektiriyordu ve bu nedenle çok merak ediyordum. Lakin hem tiyatro sezonunda Ankara'da olmamam, hem de Oda Tiyatrosu gibi küçücük bir salonda bilete ulaşmanın zorluğu yüzünden izleyememiştim. Umut'un doğumu başka güzel şeyler gibi buna da vesile oldu. Bilet sitesinde rastgele gezinirken "Hüzzam"a gözüm takıldı ve ne mutlu ki salondaki son iki koltuğu kapıverdim. 

Oyun akşamı kızkardeşle küçücük salondaki koltuklara arkalı önlü oturduk, tabii ki ben abla olduğum için onu arkaya attım, nihoho, yaşasın kötülük 😀Normalde oyun öncesi sadece telefon uyarısı yapılır salonlarda ama bu kez uyarıların dozu biraz fazla idi, "Pet şişeleri hışırdatmayın", "Telefonunuzu kapalı tutun, ışığı dahi yanmasın", "Salonda fotoğraf, video çekmeyin", "Bir şey yiyip içmeyin", neyse ki "Nefes almayın" denmedi 😀 Elbette haklılık payı yadsınamaz ama bu kez dozu biraz aştı, perde arasında bile ağzına bir lokma bir şey atan izleyiciye uyarı geldi görevliden. Anladım ki Maral Üner'in titizliği devam ediyor. Neyse oyun başladı, sahnenin tepesinden inen salıncağa büyükanne yaşlarında bir kadın gelip arkasını dönerek oturdu ve sahne gerisinden yükselen ve annesi olduğunu anladığımız "Maaah, gel sütünü iç" çağrılarına şımarık bir çocuk sesiyle "İstemiyorum!" cevabını vermeye başladı. Seslendirmeyi yine başkasının yaptığını düşünmüştüm ama ilerleyen dakikalarda oyuncudan geldiğini anladım. Tek kişilik oyun olduğu için sık sık yer değiştirmek, oturup kalkmak gerekiyordu ve her seferinde sahne kararıyor ve sahne gerisinden gelen bir adam oyuncunun oturup kalkmasına yardımcı oluyordu. İlk izlediğimden tam 25 yıl sonra, bir başkasının pencere önünde oturup dantel örmekten bile vazgeçtiği bir yaşta, ağrılı dizler ve ağır bir bedenle bu enerji, bu hayata bağlılık, bu sanat aşkı ve bu yeteneğe şapka çıkarmak bile yeterli gelmez, ancak saygı duruşunda bulunulur. 2 saatlik oyun tek bir falso olmadan, olağanüstü bir oyunla sona erdi. Arada oyunun adına yakışır bir şarkıyı da şahane bir şekilde seslendirdiğini de söylemeden geçemeyeceğim: "Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır".







Ayakta alkışladığımız oyunun bitiminde tarihe tanıklık etmiş gibiydim, hüzünle karışık bir takdir ve imrenme duygusu da içimi doldurmuştu. Varol Maral Üner, sağlıklı ömürlerin olsun, daha yıllarca oyna dilerim. Ve Ankaralılar, bence bu oyunu kaçırmayın. 

2020'nin üçüncü tiyatro oyunu da Küçük Tiyatro'da izlediğim "Aşkımız Aksaray'ın En Büyük Yangını" oldu. Hoş, eğlenceli bir seyirlikti. 

Ankara'nın sanatsal ve kültürel faaliyetlerinin tozunu attırmadan dönmek yok, bu bağlamda iki de sergi gezdim Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde: Nur Koçağın "Mutluluk Resimlerimiz" ve Genco Gülan'ın "Soyut Arkeoloji" sergileri. İkinci sergi oldukça enteresandı.




"Dart Vader Romalı'ydı"



"Pinokyo Apollo"


"Üç Güzeller"


"Sekiz Gözlü İskender"


Böyleyken böyle dostlar. Bu pazartesi gününde çağımızın vebası gripten muzdarip höykürerek öksürmekte ve kendimi eve mahkum etmekteyim. Tez zamanda iyileşip hayata ve sanata kırışmayı diliyorum, gripsiz günlere...

5 yorum:

  1. Ne güzel olmuş, ne güzel anlatmışsınız örtmenimmm. İçim kıpır kıpır oldu okurken, muazzam bir şey gerçekten bu yaşlarda bu kadar enfes seyirlikler sunmak, duanıza katılıyorumi var olsunlar hep. Geçmiş olsun, olsun ki hemen bize yeni haberler de versin. Umut'u usul usul öptüm minnak ayaklarından.

    YanıtlaSil
  2. Geçmiş gitmiş olsun Nurşen Abla...🍀
    Veeeeeee etkinlikler gibisi yok ruha iyi gelenlerde. Sevgili Tiyatro Sanatçımız içşn ettiğiniz duaya kocaman amin.

    YanıtlaSil
  3. Keşke bu oyun İstanbul'da da sahnelense ve izleme şansım olsa.

    YanıtlaSil
  4. Bloguma nekadar guzel bir haber birakmissiniz sevgili Nursen hanim. Çok sevindim. Hem çekirdek aileyi hem genis aileyi kutlarim. Sevenleri ile birlikte saglikla, mutlulukla, huzurla buyusun insallah torununuz.
    Yolu hep açik olsun. Sevgilerimle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler Güngör hanım, dilekleriniz dileklerimdir. Sevgiyle kalın...

      Sil