Sayfalar

4 Şubat 2019 Pazartesi

4 ŞUBAT (ORDAN-BURDAN-OCAK OKUMALARI)

Sonunda güneşe kavuştuk dostlar. Meğer ne güzelmiş pırıldak gökyüzü, serin ama üşütmeyen hava, rutubetsiz ortam, tepeleri karlı Bey Dağları'nın kalemle çizilmiş gibi net görüntüsü. Bir dahaki yağmura kadar tadını çıkarmaya devam.

Geçen haftayı tam anlamıyla kutlu doğum haftası modunda geçirdim. Yeni bir yaşa level atlarken sağolsun dostlar beni yalnız bırakmadı; dışarda, arkadaş evinde, evde, öncesinde, sonrasında bol bol kutladık. emeği geçenler varolsun. 


Level atlama çiçeğim, kendime ısmarladım 😀🌼. Herkes tek taşını kendi alıyor, ben çiçeğimi ısmarlayamaz mıyım yani. Esasen tek taşımı da alacaktım da Konyaaltı Plajı'na gitmeye üşendim, çiçekle iktifa ettim. Yaşasın kendi işini kendi gören kadınlar 👏👏👏

Galiba şeytanın bacağını kırdım, okuma hızıma geri döndüm. Birazdan Ocak ayında okuduğum yetersiz miktardaki kitapları tanıtacağım ama öncesinde bir film ve bir konserden bahsedeyim, hatta iki de diziden. Cumartesi günü "Organize İşler 2-Sazan Sarmalı" filmine gittik. Oldukça kalabalık bir salonda cep telefonu ışıkları, mısır hışırtıları ve kokuları, çocuk sesleri arasında izlediğimiz film vasattı. En güzel yanı insanda kalkıp oraya gitme arzusu uyandıran İstanbul görüntüleri ve "Sarı Saruhan" rolündeki Kıvanç Tatlıtuğ'du. Bir oyuncu kendini ancak bu kadar geliştirebilir ve o bebek yüzüne güvenmeden her rolün hakkından gelebilir, resmen döktürmüştü, helal olsun. Film sona erdiğinde izleyiciler arkalarında adeta bir enkaz bıraktılar. Salon koltukların üstüne kadar ezilmiş mısır, kağıt peçete, meşrubat tenekeleri ve su şişeleri ile doluydu. Temizlik görevlilerinden bu pisliği yapanlar adına ben utandım. Ettikleri küfrün her kelimesi helal olsun onlara. Kafese kapatılmış hayvanlar bile mekanı daha temiz kullanırdı.

Diziye gelince; ilk olarak Blu TV'den Netflix'e transfer olan "Masum"u izledim ve çok beğendim. Haluk Bilginer oynamamış adeta yaşamıştı rolünü. Okan Yalabık ve Nur Sürer'i de yabana atmayalım tabii ki. Diğer dizi ise Blu TV'de yayına giren 10 bölümlük "Bozkır". Övünmek gibi olmasın 😀 senaryosu kızkardeşimin eşine ait ve şimdiye kadar izlediğim 5 bölümden gayet memnun kaldım. Ana rollerdeki Yiğit Özşener ve Ekin Koç çok iyiler.

Sıra geldi konsere, yazıya ara verip bir koşu gittim, dinledim geldim. Antalya Devlet Opera ve Balesi geçen aydan beri müze içinde konserler düzenliyor. Lahitler Salonu'nda, "Yorgun Herkül" heykelinin önünde geçen ay şan konseri, bugün de Oda Müziği konseri dinledik. Senem Çine arp ile Nilay Canca klarinet ile bizi başka alemlere götürdüler.



Çok güzel bir konserdi, Cevriye'nin sürekli dürtüklemesine kulak asmayıp ayakta dinleyerek onu kızdırsam da değdi doğrusu.

Evet şimdi bakalım neler okumuşum Ocak ayında:


-Ocak ayının ilk kitabı yıllardır süregetirdiğimiz bir gelenekle bana ulaşan "Sessizliğe Hayranlık" oldu. Lale'nin Bahçesi ve Macera Kitabım Özlem'le blogun ilk yıllarından bu yana yeni yılda birbirimize kitap hediye eder ve yıla onları okuyarak başlarız. Bu da onlardan biri. Zanzibarlı yazar Abdulrazak Gurnah muhtemel ki kendi hayatından izler yansıtmış kitapta. İngiltere'de eğitimini tamamlayıp aile kuran isimsiz anlatıcı yıllardır yaşadığı aidiyet sorununu memleketi Zanzibar'a dönerek çözmeye çalışır ama acaba çözebilir mi? İlginç bir kitap, seveni olduğu kadar sevilmeme ihtimali de mevcut...


-Ocak ayı kitapları içinde en severek okuduğum Per Petterson'un "Lanet Olsun Zaman Nehrine" isimli kitabı oldu. Yaşamı boyunca aradığını bir türlü bulamamış Arvid Jansen annesinin hastalığını öğrendikten sonra geri dönüşlerle hayatını gözden geçirmeye başlar. Sakin akan bir su gibi ilerleyen bir roman bu, İskandinav edebiyatı, kendi coğrafyasından izler taşıyor. Okunmalı, hem de yazarın tüm kitapları...


-Çok kafa yormadan okunur, tıkanan  okuma trafiğimi açar düşüncesiyle başladığım "Beyaz Kasımpatı" beklediğimden zorlu çıktı. Japon istilası altındaki Kore'de iki kızkardeşin trajik öyküsünü anlatıyor. Hüzünlü bir kitap...



-Epeydir rafta okunma sırası bekleyen bu kitaba haksızlık etmişim. İtalya'da geçen çok keyifli öyküler okudum. Bilhassa kitapla aynı adı taşıyan "Şarap Rengi Deniz"i çok sevdim...



-"Gündoğumuna Yolculuk" tüm Julian Barnes kitapları gibi hayli sıkı, düşündürücü ve sindire sindire okunması gereken bir kitaptı. 2. Dünya Savaşı sırasında bir savaş uçağının içinde şahit olunan gündoğumu ile başlayan kitap sayfalar boyunca Jean'ın yaşamının izini sürüyor. Julian Barnes'ın cümleleri tarif edilemez. Usta işi bir yazım, usta işi bir okuma...


-"Ayasofya'da Bir Gün"ün yazarı arkadaşımın kızı Elif Sönmez. 16 yaşında bir genç kızın kaleme aldığı düşünülünce kullandığı Türkçe, kurgusu, ayrıntılı tarih bilgisi son derece takdire şayan. İstanbul'u ve Ayasofya'yı seven herkesin, 7 den 70'e keyifle okuyup yararlanacağı bir kitap olmuş...

Ocak ayı okumaları bu kadar. Cüce Şubat'ta daha çok kitabı elden geçirebilmek dileğiyle hoşçakalın... 
 

5 yorum:

  1. Bende kendime hediye almayı severim :) Bizim buralar resmen buz tuttu.Gunesin tadını cikarin❤

    YanıtlaSil
  2. Mutlu yaşlar dilerim.Kitaplari not aldim

    YanıtlaSil
  3. Mutlu yıllaaar,nice yıllaaar,güzel yıllar :)

    YanıtlaSil