Sayfalar

13 Eylül 2018 Perşembe

YEMEKLER-ŞARKILAR-KİTAPLAR

Sabahın köründe panikle uyandım, havaalanına ulaştırılması gereken biri vardı ve telefonun alarmı çalmadı. İç saatime kurban olayım, digital out, manual in 😀 Neyse yolcuyu geciktirmedik ama bir daha uyku tutmadı, zaten gece boyu yatakla düello etmiş ve sabaha karşı ancak sızmayı başarmıştım, kısacası yine uykusuzum. Yataktan o saatte kalkınca yemek yapmaya karar verdim. Hava netameli görünüyordu, yağacak gibiydi, gri bulutlar yığılmıştı gökyüzüne. Ben mutfaktayken şöyle bir serpip geçmiş, şimdi günlük güneşlik. 

Menü olarak zeytinyağlı barbunya, şehriyeli pilav ve imambayıldı belirledim. Malum şarbon var, etten uzak duruyoruz. Ayrıca her zaman üç çeşit yemek yapmam, yarın işim çok, o yüzden elim değmişken mevcut sebzeler tencereye girsin dedim. Patlıcanları yıkayıp soymaya başladım ve birinin tadına baktım, acı. O zaman ne yapacağız, tuzlu suda bekleteceğiz. Kendilerine Beşiktaş forması giydirip toksinlerini atsınlar diye havuza yolladım, paltolarını çıkarmış barbunyalara duş aldırdım, acıklı bir şeyler düşünerek soğan doğradım ki gözyaşlarım boşa gitmesin, sarmısak soydum, düdüklü tencereye koydum, ben bir yemek uydurdum, duma duma dum, kırmızı mum. Sonra pilava giriştim, şehriyeleri sıvı yağda kavururken yağ gözüme çok az göründü, biraz daha ekleyim dedim. Yağ şişesi yerine bulaşık deterjanı şişesini elime aldım ve ne yaptığımı ancak yağ yeşerince anladım. Hayatımın ilk Kurbağa marka, aloe vera deterjanlı pirinç pilavı deneyimini başlamadan sonlandırdım. Deterjanlı yağda kavrulmuş şehriyeleri bir poşete döktüm, dökerken sıcaklığını hesaplamadığım için poşet delindi ve şehriyeler mutfak zeminine yayıldı. Valla sinirlenmedim, sadece "Kendim ettim kendim buldum, gül gibi sararıp soldum, eyvah eyvah" türküsünü çığırmaya başladım. Yerleri sildim, tekrar yağ koyup pilavı bu kez-kesin bilgi-deterjansız hallettim ve kimselere duyurmadan, kendi kulağıma eğilip "çaktırma ama galiba yaşlanıyorsun" dedim, sonra kendi kendimi tokatlayıp "Hadi ordan densiz!" diye çıkıştım. Bahaneyi uykusuzluğa ve henüz kahvaltı yapmamış olmama buldum, patlıcanlara "siz biraz daha yüzün" dedim ve kahvaltı tepsimi alıp bilgisayarın başına geçerek bir süre internette gezindim. Ardından 5 el "Toyblast" oynadım, 3 gündür geçemediğim aşamayı hala geçemeyince tableti kapatıp mutfağa geri döndüm. Sudan çıkardığım patlıcanları fırçayla yağlayıp tepsiye dizdim ve havuzdan sonra sauna uyar diyerek fırına gönderdim. Sebzelere spa hizmeti veren muallimelikten tekaüt fedakar bir ev kadınıyım. Zaten Meddiha Şenşen de o evlere şenlik şarkısını benden ilham alarak yazmıştı: "Aydın bir Türk kadınıyım".

Bu arada imamı bayıltan lezzetteki iç harcı da ocakta birbiriyle hemhal olmuş, patlıcanların ağuşuna yerleşmek üzere bekliyordu. Sauna faslı bitene kadar makineye çamaşır attım, sonra da harcı, imambayıldı olmak üzere karnıyarık formunda fırınlanmış patlıcanların göbeğine doldurdum, biraz su, süslemek için domates dilimi, yallah tekrar fırına. Oh! Yemek derdi bitti. Çamaşırlar da yıkandığına göre günün geri kalan kısmı keyfime keder 😋

Bugün size dün bir akşam boyunca okuyup bitirdiğim kitaptan bahsedeceğim, Tülay German'ın özyaşamöyküsü olan "Düşmemiş Bir Uçağın Kara Kutusu"ndan:


Tülay German'ı çok yeni nesil dışında herkes bilir diye düşünüyorum. Bizim kuşak, hatta bizden bir önceki kuşak ise çok daha iyi bilir. Ben O'nu ilk mısraını hayli uzatarak söylediği "Burçak Tarlası" adlı şarkısı, daha doğrusu türküsü ile tanımıştım. Tok ve şahane bir ses "Sabahtan kalkım kiii ezaan sesi vaaaaaaar" diye giriyordu melodiye. İlkokuldaydım ve Tülay German adı çığ gibi büyümekteydi memlekette:


Yıllarca bu şarkı hep onun adıyla anıldı. Dün okuduğum kitapta ise sözlerinin zorunluluktan değiştirildiği yazıyordu. German sahnede başka, plakta başka kullanıyordu şarkı sözlerini sansür nedeniyle. Türkünün hikayesi şöyle imiş: Şehirli bir kız köyden bir gence aşık olur ve evlenip onun köyüne yerleşir, lakin evlendiği gün zaptiyeler gelip eşini askere alırlar. Zavallı kızcağız baba ocağından, eşinden ve alıştığı düzenden ayrı düşmüş, köyde kaynananın yanında, tarlada burçak yolmaya başlamış, hayatından bezmiştir. Üstüne üstlük köyün ağası da taze geline göz koymuştur. "Aman da kızlar ne zor imiş burçak yolması/Burçak tarlasında yar yar gelin olması" şikayeti bundandır. "Bakın şu adamın kaç tarlası var" diye söylenen mısranın esası ise ağayı kastederek "Bakın şu deyyusun kaç tarlası var" şeklindedir. Lakin plağa alınırken sansür nedeniyle "deyyus" adam olarak, kocayı askere alan zaptiyeye edilen beddua da "zaptiye"den "kaynana" olarak değiştirilmiş, "İlahi kaynana, ömrün tükene" olmuş. Tülay German sahnede şarkıyı plağa okuduğu şekliyle değil "deyyus" ve "zaptiye" sözcüklerini kullanarak söylerken bir gece adamın biri tabanca çekip "Bu orospunun yüzünden tarlalarımız elimizden gidecek" diye bas bas bağırarak sahneye yürümüş. Adamın elinden tabancayı o sırada gece klübünde olan Kadir Has almış.

Tülay German 4 yaşında "Gurbet elde kimsesizim, buna sebep yar oldu" şarkısını hatasız söyleyerek müzik hayatına ilk amatör adımını atmış, sonra da bir daha müzik hayatından kopmamış. Hayatına giren en önemli insan ise 30 yıllık hayat arkadaşı Erdem Buri. Türkiye'de zirveye yükseldiği yıllarda Erdem Buri'yle birlikte Fransa'ya yerleşmiş ve orada da ünlenerek sahne hayatını 1997'de sonlandırana kadarpek çok plak doldurup konserler vermiş. Erdem Buri Tülay'ın hayatında çok önemli bir yere sahip, bu kitap da biraz ona adanmış zaten. Aşağıdaki fotoğrafta Tülay German, Erdem Buri ve ona "Tract" adlı elektronik müzik albümünü yapan İlhan Mimaroğlu birlikteler:


Çok renkli bir yaşamı olmuş Tülay German'ın, kitabı zevkle okudum ve okurken de en sevdiğim şarkılarını dinledim; "Burçak Tarlası", "Kumbaya", "Ave Maria", "Kızılcıklar Oldu mu?".

1935 doğumlu sanatçı halen hayatta, kalan ömrü sağlıklı olsun, kitabı okursanız seveceksiniz:


Fotoğraflar: Buradan

7 yorum:

  1. Cok yeni nesil degil hatta yeni nesil bile degilim ama Tülay German ismini duymamisim sanirim. Turkuleri biliyorum ama Burcak Tarlasi'nin onun soyledigi bu versiyonunu da dinlememistim, ne guzelmis sesi, ozellikle girisin bu hali cok hosuma gitti. Kitabi da bir ara edinip okurum, ilgimi cekti :)

    "acıklı bir şeyler düşünerek soğan doğradım ki gözyaşlarım boşa gitmesin" 😂 Ilahi Nurşen ablacim, olan pilava ve ortaligi temizleyen sana olmus ama gulumsemeden duramadim yine, cok yasa sen 😘😘

    YanıtlaSil
  2. Nasılda bir çırpıda okudum yazdıklarınızı...deterjana çok güldüm :))
    Tülay German...merak ettim, mutlaka edineceğim, akşam da türkülerini dinleyeyim :)

    YanıtlaSil
  3. Leylak Hanım siz çok yaşayın!
    Çoktandır blog aleminde okumalar yapmıyordum. Bu alem o kadar derin ki, bir defa girince insan kolay kolay çıkamıyor. İşleri aksatmamak adına da hiç girmiyordum.
    Şimdi işde biraz yoruldum. Zihnimi dinlendireyim diye girdim sizin yazınızı okudum. Hatta ofiste birkaç arkadaşa da okudum bu keyifli yazıdan satırları. Tülay German'ı sizin sayenizde hatırladım. Burçak Tarlası'nı dinledim. Nostalji yaptım. Pijamalı imambayıldıdan, çıplak barbunya pilakisinden ve Kurbağa markalı deterjanla hem hal olmaktan yırtan şehriyeli pilavdan günlük menülerim için esin aldım. Ellerinize sağlık! Hem leziz yemekler, hem de bu keyifli yazı için.
    Sevgilerimle:)

    YanıtlaSil
  4. Bayılırım biyografilere. Tam benlikmiş. Aldım listeye.

    YanıtlaSil
  5. Pirinçler yeşillenebilir hiç sıkıntı yok, yaşlılık ne demek... Çeşitli akıl oyunları bunlar sadece :))))

    Tülay Germn'ı üzülerek bilmediğimi fark ettim... Bu aralar otobiyografik kitaplardan zevk almaya başlamışken böyle bir leyifli kitabı zevkle okurum ben, yorumunuza, tavsiyenize sağlık ♥

    YanıtlaSil
  6. Ben de bazı sabahlar diş fırçasına macun yerine sıvı sabun sürebiliyorum mesela :)

    YanıtlaSil
  7. Son günlere çok şey sığdırma çabasından o bence , yaştan falan değil :) Biyografi seviyorum, not aldım, teşekkürler :)

    YanıtlaSil