Sayfalar

13 Mayıs 2018 Pazar

ÇELINÇLI ANMALAR

Çelınç'da geciktim bu hafta. Bir nevi görev oldu sanki ama başladığım şeyi bitirmek gibi bir alışkanlığım var, son gün de olsa hafta sona ermeden yazayım dedim, hem de günün mana ve önemine uygun bir yazı olsun:

-19. Hafta: Sevdiğiniz biri hakkında yazın:


Annem ve anneannem, şimdi ikisi koyun koyuna, Karşıyaka mezarlığında bir çam ağacının gölgesinde yatıyorlar. Annem dar ve kapalı yerlere, sıkıntıya pek gelemezdi, umarım alışmıştır son istirahat yerine. Anneannemse bir ağacın altında yatmaktan mutludur diye düşünüyorum, hele çam değil de kavak olsa, rüzgar estikçe hışır hışır hışırdasa, eminim ki ta oralardan "Es kara bağrıma es" diyecekti. Ama o çamı da oğlu getirip dikmişti, o yüzden kavaktı, çamdı pek dert etmemiştir. Bir türlü büyütemediği, yere göğe koyamadığı, haylaz oğlu. Sekiz yıl sonra ardından gidip, o da babasının koynuna girecek kara gözlü oğlu. 

İnsan şu fotoğrafa baktıkça artık bu dünyada olmadıklarına inanamıyor. Yıllar yıllar önce, annemin hala ince topuklu stilettolar giydiği, ince yazlık hırkaların omuzlara şöyle bir atılıverdiği, altın bileziklerin bilekleri süslediği zamanlar. Üzerindeki döpiyesin rengi bile aklımda, kırmızı. Anneannem yıllar boyu kullandığı kocaman çantalarından birini kucaklamış. Henüz siyah başörtülere geçiş yapmamış, her ütü masası açıldığında tiril tiril ütülü olsa da kapıp ütülemem için getirdiği eşarplarından biri başında. Ve galiba mutlu, dudağındaki çaktırmak istemediği tebessüm ve bakışlarından belli. Zor mutlu olan kadınlardandı o (ya da mutluluğunu belli etmeyenlerdendi), sertti, yerine göre hoyrattı hatta. Hayatta en çok, 40 yaşındayken bile "Öksüzüm, tırnak kadar etim" dediği oğlunu, sonra da kendini sevdi. Annem bile sıralamada üçüncü sırayı-belki-kapabilirdi. Lakin öyle uzun ve görkemli bir şeytan tüyüne sahipti ki etrafında ciddi bir fan kitlesi vardı. Tüm apartmanın, hatta koca sitenin Niğdeli teyzesiydi. Birazcık gürültü ettikleri için kapıdan kovaladığı çocuklar yüksünmeden bakkaldan ekmeğini alır, merdiven inmesin diye çöpünü dökerlerdi. Halkla ilişkiler uzmanı olsa kafalayamayacağı insan olmazdı diye düşünüyorum. Kardeşim ve benim için anneanneden ziyade Zarif'di o. Gözümüzü açtığımız günden beri hep hayatımızda, yakınımızda oldu. Kimi zaman birlikte oturduk, kimi zamansa komşu olduk. Keyfi yerindeyse pamuk şeker, canı sıkkınsa pul biber tadında olurdu. Küçükken uzun saçlarımı onun taramasını isterdim. Annem sabırsızdı zira, canımı acıtırdı tararken. Anneannemse sanırım kendi saçlarından alışkın, usulunce, acıtmadan, sakin sakin yapardı bu işi. Bir tasa su koyar, tarağı suya batırır, saç tutamlarını ucundan başlayarak ağır ağır, yolmadan tarardı. Birlikte geçirdiğimiz en şefkatli anlardı o anlar. Yoksa parlamaya hazır kıvılcım gibiydi, kızdırmak an meselesiydi. Banyo yapmaya bayılır, kendi evinde termosifonu yakmak zoruna gittiği için kimin evinde sıcak su bulsa yıkanırdı. Yıkanmasının ritüelleri vardı, sırtı mutlaka keselenmeli, banyo çok sıcak olmalı, su öyle çabucak soğumamalı idi. Banyo sonrası giyinip tarağını eline alırdı. Artık neredeyse bir tutam kalmış uzun, ak saçlarını tıpkı benim saçlarımı taradığı gibi ağır ağır tarar, bir lastikle bağlayıp örer, lastiğin etrafında çevirip tokalayarak topuz yapar, tarakta biriken saçları da asla atmaz ya sobada yakar ya da bir yerde saklardı. Sebebini sorunca da "Kuşlar götürür, aklım da onlarla gider" derdi. "Kessene Zarifciğim şu saçları, zor olmuyor mu böyle?" diye sorardık, "Olur mu hiç, ahirette o saçlara tutunarak kalkacağım mezardan" diye cevaplardi. Biz gülerdik, ardından da "Çekilin gidin başımdan, köpek suratlılar" diye azarı yerdik. Sinemaya, teetoraya, gazinolardaki kadınlar matinelerine, pikniklere, seyahatlere bayılırdı. Nerede bir yeşillik görse, "Şurada bir bulgur pilavı pişirip yesek" derdi hevesle. Bağlarda, bahçelerde büyümüştü, el kadar yeşillikte bile o günleri anardı. Çocuk yaşta evlenmiş, hovardameşrep kocasından çok çekmiş, üstüne kumalar gelmiş ama kan kusup kızılcık şerbeti içmiş. Sertliği, hoyratlığı biraz da bu yaşadıklarından kaynaklı idi. Ölene kadar yardımsız yaşadı, kimseye muhtaç olmadı. Ne zaman "Cevizin yaprağı dal arasında" türküsünü duysam ince bir sızıyla onu hatırlarım. Ruhun şad olsun Zarifanım, anneme selam söyle. İkinizin de Anneler Günü'nüz kutlu olsun...

6 yorum:

  1. Ağlattın beni... Umarım her neredelerse huzur içindedirler.

    Hayatta olan, olmayan, doğurmuş ya da doğurmamış her annenin günü bugün. Hepsinin Anneler Günü kutlu olsun.

    YanıtlaSil
  2. Off ne güzel yazmışsın yine. Aklıma başka başka şeyler geldi de yazamadım bir türlü. Geldiğinde bir fırsat bulursak konuşuruz belki. Kavuşmamıza az kaldı sanki :)
    Anneler Günün kutlu olsun Nurşen Ablacım. Anneciğin ve anneanneciğin de nurlar içinde yatsın.

    YanıtlaSil
  3. Nihayet kavak ağacını seven birini duydum sayenizde benimde en çok sevdiğim ağaçtır.Zira sevdiğimi söylediğim bu ağaca herkese alaycı bir laf atardı. Işıklarda uyusunlar.

    YanıtlaSil
  4. Hayat; film şeridi gibi akıyor gözlerimizin önünden! Bir yanda gelenler bir yanda gidenler derken, yaşadıklarımıza dair; 'Onlar da bir günmüş meğer!' diyoruz..Duygulandım yazınızı okuyunca. Anneniz ve anneanneniz ışıklar içinde uyusun. Size de sevdiklerinizle birlikte güzel anılar biriktireceğiniz nice yıllara. Anneler Gününüz Kutlu olsun...

    YanıtlaSil