Sayfalar

29 Haziran 2017 Perşembe

BURALARDA YOKKEN

Cevriye'nin cevrinden hayata küstüm; günlerdir ev, fizik tedavi merkezi ve taksiler dışında bir mekan görmedim. Bir-iki gündür sakinleştiğini düşünüp bugün yürüyüşe çıkarayım dedim, sen misin çıkaran, Cevriye çıldırdı, eve nasıl geldim bilemedim. Ne olacak halimiz bu cadı ile bilmiyorum. 

En sevmediğim şeyler arasında kuaförler ve şoförlerle sohbet etmek vardır, gel gör ki 15 gündür aşırı dozda taksiyle muhatap olduğum için ben konuşmasam da şoförler susmuyor. Her biri ayrı bir alem. Kimi halime acıyıp yol boyu diz ağrısı için çözümler geliştiriyor, kimi kendi konuşmuyor ama radyosu susmuyor, kimisi memleketimi merak ediyor, kimi trafiğe veryansın ediyor, hasılı bezdim. Bazı taksilere birden fazla kere binmek durumunda kalıyorum. Evin karşısındaki otelin önünde bekleyen bir taksi var, beni gördü mü yanaşıyor. Mecburi bir ahbaplık yaşıyoruz bu nedenle. Her seferinde tıp merkezinin önüne bırakınca merak etti, şimdi her bindiğimde diz ağrısı konusunda yeni seçenekler sunup benim için üzülüyor 😀 Bir seferinde bindiğim taksinin Recep İvedik benzeri genç irisi sürücüsü ise Antalya'da yaşadığımı öğrenince ev fiyatları hakkında bilgi almak istedi. Emlakçı gibi bir görüntüm var sanırım, inerken de kartını takdim etti, ne zaman taksi lazım olursa arayacakmışım. Evin önündeki caddede taksi debisi aşırı yoğun zaten, dönüşte de hastanenin önünde bir taksi durağı mevcut, sanırsın Teksas çöllerindeyim, ne yapacaksam kartını. Fizik tedavinin ilk günlerinde bindiklerimden birinde ise Angara havalarına meftun bir sürücüye denk geldim. Gidene kadar beynim su kaynattı. Son ses dıngırdattığı yetmiyormuş gibi bir de cep telefonuyla konuştu ki en sonunda dışarı üflediğim derin nefesten etkilenmiş olacak ki "pardon" deyip telefonu kapattı ama Angara havaları berdevamdı. Bir seferinde kültürel varlıkları korumaya merakli birine denk geldim, bir diğerinde de "yıkılsın eski binalar, yerine mis gibi yenileri yapılsın" diyene. Şu fizik tedavi bir sonlansa en çok taksicilerden kurtulduğuma sevineceğim. 

Taksiciler dışında Cevriye'nin başıma açtığı dertlerden biri de "paça". Evet yanlış duymadınız, "paça". Hayatta en nefret ettiğim yiyecek. Ama yemem konusunda o kadar ısrar edildi ki "var zahir bir bildikleri" dedim. Denize düşen yılana sarılır ya, Cevriye'ye düşen de paçaya sarılırmış. Aman Tanrım, en son böyle bir eziyeti küçük bir kızken yaşamıştım. Zafiyet başlangıcı olduğum söylenmişti ve anneannem idareyi eline almıştı. Yediğim iğnelerin dışında her sabah aç karnına bir fincan pekmez ve akşam yemeğinde de doğru dürüst pişmemiş kanı üstünde dalak diyetime ilave edilmişti. Şu anda bile kokusu burnuma, tadı ağzıma geldi de midem bulandı. Hala dalak gördüm mü bucak bucak kaçarım, pekmeze de yıllar sonra zor alıştım. Şu yaşımda da paçaya mecbur olmak varmış kader utansın. Bir kase paça çorbasını içene kadar içim dışıma çıkıyor, çiğnemeden yutuyorum. Henüz hiçbir faydasını da görmedim. Ben içerken Cevriye kıs kıs gülüyor nalet.

Ha bir de telefon tacizi var, akşam oluyor bir ıslık. Açıyorum ekranı koca bir azar: "Bana bak Leylak bugün yine hiç etkinliğin yok, yürümemişsin, niye yürümedin, yolarım bak saçını başını". Nerden indirdim bu programı başıma dert, adımsayar değil eli sopalı Madam Rotenmayer.

Bayram çok sıkıcı geçti, bir-iki konuk ağırlayıp kızkardeşte ailecek bir bayram yemeği yemek dışında etkinliğimiz yoktu. Kanepeye yayılıp kitap okuyarak ve sosyal medyada paylaşılmış tatil resimlerine yutkunarak bakarak geçirdim üç sıkıcı günü. 

Ben de vaziyet böyle, kelimenin tam anlamıyla sıkıldım, bakalım daha ne kadar sıkılacağım ama inanıyorum ki bir gün şu hareketi yapmayı başaracağım :)


1 yorum:

  1. Size Cevriyesiz,taksisiz günler diliyorum.Tez vakitte çıkarlar giderler hayatınızdan.:)

    YanıtlaSil