Sayfalar

22 Ekim 2016 Cumartesi

PORTAKALSIZ PORTAKAL 6

Festivalin 6. günü biraz yorucu geçti. Öğlen izlediğim ilk film Seren Yüce'nin yönettiği "Rüzgarda Salınan Nilüfer" idi. 

 

Farklı gelir ve kültür grubundan iki çift üzerinden toplumsal bir irdeleme yapmış Seren Yüce. Filmdeki her şey o kadar tanıdıktı ki. Sahte ilişkiler, sanal alem yalanları, özentiler, mutlu görünen mutsuz evlilikler, ikiyüzlü dostluklar, kıskançlıklar, kısacası günümüz toplumuna derinlikli bir bakış ince ince işlenmiş. Çok beğendim, oyuncular rollerini layıkıyla oynamışlar, iğreti olan hiçbir şey yoktu filmde, umarım hakettiği ödülü alır. 

Günün ikinci filmi, Uluslararası yarışma adaylarından bir Bulgar filmi idi: "Kol Saati". Film hakkında okuduklarımdan sonra pek umutlu değildim göreceğim şeyden ama tahminlerimin aksine çok iyi bir yapımla karşılaştım. İlginç bir konu yer yer mizah unsuru da eklenerek ustaca oyunculuklarla sunulmuştu. 


Yoksul bir demiryolu işçisi bir gün rayların arasında yüklü bir miktar para bulur. Sessiz kalıp parayı kendisi sahipleneceğine bakanlığa haber verir. Kahraman ilan edilir ve kendisine ödül olarak bir saat verilir. Ancak TV'deki canlı yayında sorun yaratmaması için kendi saati halkla ilişkiler müdürü tarafından emanete alınır ve yayında koluna bakan tarafından yeni saati takılır. Lakin işçi Tsanko yeni saatten memnun değildir ve babasından kalma kendi saatinin peşine düşer. Gelgelelim saat kayıptır ve olaylar bundan sonra başlar. "Kol Saati" Uluslararası Yarışma favorilerimden biri, bakalım sonuç ne olacak.

Üçüncü film Polonya yapımı bir film olan "Last Family/Baba ve Oğul" idi. Bir nevi belgesel nitelik taşıyan film Polonya'da çok ünlü ama ülkesi dışında tanınmayan ressam Zdzislaw Beksinski'nin hayatından esinlenerek çekilmiş. Her bir bireyi ayrı sorunlu olan ailenin 70'li yılların sonundan 2000'li yıllara kadar olan yaşantıları bizzat ressamın kayıtlarından hareketle filme çekilmiş.


Çekilmiş çekilmesine de 2 saat boyunca biz de çile çektik desem yalan olmaz. Bugüne kadar izlediğim filmler arasında en sevmediğim oldu diyebilirim. Tek sürpriz Kieslowski filmlerinde sıkça gördümüz toplu konutların burada da karşımıza çıkması oldu, böylece andık Kieslowski biraderimizi. Filmin yarışmada alacağı sonuç ne olur bilemem ama şaşırtabilir de.

Sinemadan çıkınca Cam Piramit önündeki Festival Yolu'na gidip Sümer Ezgü konserini dinledik. Keyifli bir dinletiydi.



Bugün de böyle geçti. Cumartesi günü tek film izleyeceğim. Zira öğleden sonra seyretmek istediğim ve gösterimi o gün sona erecek bir tiyatro oyunu var: "Neş'e Dert Aşk". Neşet Ertaş'ın hayatını konu alan bir oyun, izleyelim bakalım neler göreceğiz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder