Sayfalar

15 Nisan 2016 Cuma

KİMLER GELDİ, KİMLER GEÇTİ 3 (ELİZABET) VE ÇELINÇ 4




Görsel: Buradan 
Onu gördüğümde elinde o güne kadar sahip olmayı düşlediğim ama bir türlü sahip olamadığım şeyi, saçları olan bir oyuncak bebeği tutuyordu. Gözüm yüzünden önce bebeğe kilitlenmişti. Sonra biri “Elizabet” diye seslendi ve o zaman kaldırıp başımı yüzüne baktım. Ben yaşlarda masum bakışlı bir kız çocuğuydu ama niye ismi “Elizabet”ti? Bir an Elizabeth Taylor’u çok sevdiğini ve kendine takma isim olarak onu aldığını düşündüm ama annesi de ona Elizabet diye sesleniyordu. Sonradan öğrenecektim Ermeni olduklarını, yeni taşındığımız, anneannemle paylaşacağımız motel tipi mimariyle inşa edilmiş apartmanda aynı balkona açılan dairelerden birinde kat komşusu olduğumuzu. Ve bir süre sonra ben onunla, annem ve anneannem de annesi sevgili Valentin teyzeyle sıkı fıkı ahbap olacaktık. Ben daha çok giderdim en köşedeki aydınlık dairelerine, anneannemin başı pek çocuk gürültüsü kaldırmazdı. Bildiğimiz, duyduğumuz masalları canlandırırdık Elizabet’le ve hep o kraliçe olurdu. Çünkü prenses yaptığımız saçlı bebek onundu. Arada abisi Numan da katılırdı oyunlarımıza ama onun sabrı fazla kaldırmazdı bizim kırıtmalı, sırıtmalı masallarımızı. Valentin teyze kendi yaptığı ve balkon güneşinde olgunlaşmaya bıraktığı likörlerin vişnelerinden verirdi bazen. Oyunun ortasında ağzımıza attığımız alkollü vişnelerin verdiği rehavetle divanın üstünde elimizde bebekler sızdığımız çok olurdu. Neden bu kadar çok vişne likörü yapıldığını ve Elizabet’in bizim doğum günü sandığımız kutlamalara neden “isim günü” dediğini yıllar sonra Takuhi Tovmasyan’ın kitabını okurken çözecektim. İsim günü ve o günlerde vişne likörü ikramı bir Ermeni geleneği imiş. 

Valentin teyze güzel yürekli bir kadındı, evlerine onca gittim, bir kez asık görmedim o yüzü. Annem hasta olup bir süre yataktan kalkamadığında o uzun ortak balkondan sürükleyerek bizde olmayan çamaşır makinesini anneannemin dairesine taşımış ve tüm çamaşırlarımızı yıkayıp pakladığı gibi annem iyileşene kadar yemek taşımıştı. Ne yazık ki çok uzun sürmedi dostluğumuz, kuyumculukla uğraşan babalarının işleri bozulunca İstanbul’a göç kararı aldılar ve gidiş o gidiş ne Elizabet’ten ne de Valentin teyzeden bir daha haber alamadım ama kalbimdeki yerlerini hep korudular. Umarım iyi ve sağlıklıdırlar...

Ve gelelim Çelınçımızın 4. sorusuna:

-Kim veya ne olmadan yaşayamazsınız, nedenini açıklayınız?

Kim sorusunun cevabı pek çok kişide olduğu gibi bende de "ailem" olacaktır doğal olarak. Yanımda veya uzakta, sağ ve sağlıklı olduklarını bilerek yaşamaktan daha güzel bir şey olabilir mi?
Ne sorusuna ise beni tanıyan hemen herkes "kitap" cevabını verecektir. Okumayı öğrendiğim andan itibaren tutkum haline dönüştü. Bu konuda Victor Hugo ile aynı fikirdeyim, bence de "Kitap basımı icadı, dünya tarihinin en mühim hadisesidir" ve bizim evin en keyifli odası kitaplıkların en yoğun olduğu odadır :)

Gününüz güzel geçsin...








4 yorum:

  1. Ellerine sağlık Nurşenciğim, ama hafıza !!!! muthişsin, ben de ne görüntü ne de isim kalmiş. Okudukça hatırladım. Şimdilerde Gülnar Abla ile karşılaşmak fikri cok ağır basıyor. Umarım Istanbul'a yolum düştüğünde gerçekleştirebilirim. Sen de olsan ve yazsan ne iyi olur ..... Serpil

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Serpilcim, ah ne kadar isterdim Gülnar ablayı görmeyi, keşke denk getirebilsek...

      Sil
  2. Aman yarabbi ne güzel anı ve ne güzel hafıza! :) bu hafıza işi genetik mi sonradan canlandırabiliyor muyuz? fakire bir yardım :P

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne yazık ki fakire edebileceğim bir yardım yok, sanırım bu doğuştan. Biraz da genetik olduğunu düşünüyorum, ben istesem de istemesem de kalıyor aklımda :) Öğretmenliğimin son yıllarında öğrencilerin adı hafızamda kalıp kalabalık etmesin diye isimlerini sormaz olmuştum, zira içerisi çarşamba pazarına dönmüştü :)

      Sil