Sayfalar

21 Ağustos 2015 Cuma

ANILARA YOLCULUK

Bu sabah gözlerimi kapkaranlık bir gökyüzüne ve derinden gelen gümbürtülere açtım. Önce sesleri evin önünde süren kaldırım çalışmalarından geliyor sandım ama pencereden bakınca gök gürlediğini ve hafiften de yağmaya başladığını anladım. Bir an jet hızıyla sonbahara girdiğimizi sandım ama çok sürmedi, bir saat sonra yaza geri dönmüştük. 

Dün çocukluğuma ve ilk gençliğime doğru nostaljik bir gezi yaptık kızkardeşle. Ülkenin içinde bulunduğu vaziyette ruh sağlığımızı korumak için kendimize bahaneler uyduruyoruz esasen. Yoksa kitle kapını, büzül bir köşeye, acıdan öl. Hoş çocukluğa dönmek için gittiğin yerde bıraktıklarının ne kadarını bulabiliyorsun o da ayrı bir konu ama yine de bazen bir bina, bazen bir ağaç, bazen bir bahçe duvarı güzel şeyler anımsatabiliyor. İlk uğrak yerimiz geçen yılın sonunda yıkılan, çocukluğum ve ilk gençliğimin en güzel yıllarını geçirdiğim, şahane komşuluk ilişkileri içerisinde adeta bir komün hayatı yaşadığımız evimizin olduğu siteydi, daha doğrusu sitenin enkazı. Etrafı tahta perdelerle çevrilmiş, bulduğumuz bir aralıktan içeri girdik, gördüğümüz sanki orada hiç yaşanmamış, çocuklar doğmamış, insanlar ölmemiş, hep birlikte yemekler yenmemiş, düğünlerde eğlenilmemiş, arka bahçede Hıdrellez'de taştan evler yapılıp gül dallarına niyet bağlanmamış, merdivenlerinde oturulup ergenlik heyecanları yaşanmamış, yakan top, saklambaç, seksek oynanmamış, Müyesser teyzenin el izlerini taşıyan ağaçların gölgesine kilimler serilmemiş, balkonlarında çekirdek çitlenmemiş, sohbetler edilmemiş gibi ruhsuz bir moloz yığınıydı. 


Bir tuhaf oldum, geçmişten kalan tek somut iz kapılarındaki ölüm tehlikesi uyarılarına rağmen önündeki beton yükseltide çeşitli oyunlar oynadığımız trafo idi, o bile çok yaşlanıp hırpalanmış:


Bir kez de yüksekten bakalım diyerek hemen yakındaki teleferiğe bindik, 4 bloktan geriye kalan 4 izi kuşbakışı seyreyledik, anneannemin bloğunun üstünden geçerken ruhuna bir selam üfledik. En baştaki enkazın en üst katındaki, çok sevdiği esintili dairesinin yazsa balkonunda, kışsa pencere önünde oturur panoramik manzarasını seyrederdi tesbihini çekerken, iyi ki bu günleri görmedi.


Teleferikten ilk istasyonda inip yokuş aşağı sallandık, Yenimahalle'nin ara sokaklarına dalıp hala yıkılmamış eski, az katlı, bahçeli evleri görüntülemekti niyetimiz. O kadar az kalmışlar ki:




Kalanların bir kısmı ya yıkılmış, ya yıkılmak üzere. İzleri eski bir albümdeki sepya fotoğraf gibi yandaki binanın duvarına düşmüş.



Biraz hüzünlendik galiba, kendimize mutlu edecek bir ödül verelim dedik ve ne mutlu ki çocukluğumdan beri faaliyetini sürdüren, ilk kornet külahta dondurmayı orada yediğimiz Vardar Pastanesi'ne yöneldik.



63 yıllık tarihi makinede üretmeye devam ettikleri gerçek meyveli dondurmaları hala nefis, binası ve iç dekorunun çoğu hala aynı idi. Korneti icat eden dedeyi artık işi devralan torunuyla birlikte anıp incirli-cevizli dondurmamızı yiyerek ayrıldık oradan. 

Sonra bir başka eve, ilkokula başladığım ve her hatırladığımda çok mutlu olduğum 1,5 yılımı geçirdiğim bahçeli minicik evimize gittik, hala yerinde duruyor ama terkedilmiş sanki:



O bahçe bana bir cangıl kadar büyük ve karmaşık, o evse dünyanın en güzel evi gibi görünürdü. Bahçeye açılan kapı örülmüş, pencereler perdesiz. Diğer katlarda hayat var ama burası ıssızdı bilmem neden. Pazar günleri o kapıdan bahçeye Zehra Eren'in tangoları taşardı radyodan, babam Subay sigarasını tellendirir, orta şekerli kahvesi eşliğinde gazetesini okurdu çardağın altında. Evsahibinin kızları Aynur ve Ayşe ile oynadığımız ağaç altlarına, oturup sohbet ettiğimiz bahçe duvarına bakıp hüzünlendim, gencecik yaşında başka bir aleme göçen Ayşe'yi andım, evi ıssızlığıyla başbaşa bırakıp ayrıldım oradan. 

Nostalji turumuzu böyle sonlandırdık. Korkarım bir dahaki gidişimde bunları da bulamayacağım ama hayat böyle bir şey, insanoğlu sürekli yeniyi, rahatı istiyor. Ne diyeyim onlar da haklıdır elbet, anılarımızın bir kısmını kaybederek de yaşarız, yeter ki barış içinde olalım...

4 yorum:

  1. Nede güzel yapmışsınız leylakım ... öpüyorum sizi

    YanıtlaSil
  2. İnsan ne kadar hüzünleniyor değil mi? Ben de geçmişteki yerlere bakınca zamanında mekanların gözüme ne kadar büyük göründüğüne şaşırıyorum her defasında. Neyse iyi ki anılar var...

    YanıtlaSil
  3. Seninle uğradığımız gün geldi aklıma, yıkılmış halini görmek beni bile nasıl üzdü, siz kim bilir nasıl hissettiniz. Benim böyle anılarım yok oradan oraya sürüklendik ben büyürken. Yine söylüyorum çok güzel anılarınız var ve ben onları dinlemeyi ama en çok okumayı seviyorum. Bilmem anlatabildim mi diyerek ve öperek bitiriyorum:))

    YanıtlaSil
  4. Bu Vardar, Altınoluk da her yaz önündeki kuyruklara dahil olduğumuz Vardar mı acaba? Gerçi onun tabelasında 1960 dan beri yazar?

    Yazdıklarını okumak aklıma bir şiirin mısralarını getirdi bu arada;

    " Cıvıl cıvıl bahçelerden el ayak çekilir.
    Yapraklar düşünceli, dallar hüzün kesilir.
    Her akşam uzaklara alır götürür seni.
    Güllerin ağladğı bir saat vardır hani "

    YanıtlaSil