Bugün Antalya neredeyse uçup göğe yükselecekti; yağmur, fırtına, dolu ne varsa yere indi. Şimdi biraz sakinledi ama hala yağmaya devam ediyor. Ben de bir tencere yaprak sardım ve şu aşağıdakini yazdım, iyi okumalar:
"Anneanne sabah namazını
aceleyle kıldıktan sonra seccadeyi katlayıp annenin odasına yöneldi, yavaşça
seslendi: “Nermiiin?”. İçerden cevap gelmedi, tekrar seslendi, “Kalkın gayrı
uşaak, sarma yapacaz dedik ya akşamdan, ne yatıp durursunuz. Aş da zabaan, iş
de zabaan, öğlen oldu”. Anne uykulu gözlerle kapıda göründü, “acelen ne ya,
rüyanda mı gördün?” dedi esneyerek. “He, rüyamda gördüm, size kalsa akşamı
buluruz”. Anne söylenerek çay koymaya giderken anneanne tesbihini alıp
koltuğuna kuruldu: “Allahüekber, allahüekber…”
Kahvaltıdan sonra
anneanne tekmil vermeye başlamıştı bile: “Hadi sufra bezini serin, pirinci ayıtlan,
maedunuzu yıkan, yaprakları ısladınız mıydı, süzüp getirin. Soğan nirde?”. Anne bir yandan
istenenleri getirirken bir yandan kendi kendine konuşuyordu, “bunları ben
getireceksem, sarmayı sen mi yapmış olacaksın?” Anneanneyse yine çorap
lastiklerini dizlerinin altına indirmiş, sağ bacağını uzatmış, sol ayağını
altına alıp sofra bezini üstüne çekerek işe koyulmuştu bile. Büyük bakır
tepsiye pirinci ve kıymayı koydu, ardından soğanları soymaya başladı. Soğan
soyarken tek gözünü kapatıyor, dilini de ağzının kenarından dışarı çıkarıyordu.
İş yaparken alamet-i farikasıydı dilinin dışarıda olması, seslendi sonra: “Bulgur
da getirin gıı, daha nezzetli olur”. Malzemeler tamamlanıp iç karıldıktan sonra
sıra en önemli işleme gelmişti, yaprakların sarılması. Küçük kız sofra bezinin
yanına ilişti, ilk sarmalar tencereye yerleşirken kedi gibi beklemeye geçmişti.
Anneanne makine gibi sarıyordu, küçük parmak inceliğinde ve boyunda, asker gibi
sıralanmaya başlamıştı sarmalar. Sol bileğini lastik kordonlu saatin, sağ
bileğini üç altın bileziğin sıktığı elleri aralıksız çalışıyordu. Küçük kız
uygun bir anı kollayıp tencerenin içine uzandığında eline inen şamarla irkildi:
“Çiğ yime, karnında kurt olur.”. “Öf be anane, ne kurdu ya, bi tadına bakacam,
bi tane nooolur”. “Sardıklarıma elleme, yaprak al, iç koy ye”. “Ama öyle tadı
çıkmaz ki, bi tane noolur”. En kötü sarılmışlardan birini uzattı anneanne,
“babanızın uşağı var burada, ben sarayım siz yudun, kak bana su getir, dıllanıp
durma”. Kıkırdayarak mutfağa yöneldi küçük kız, suyu verirken bir sarma daha
koparırdı belki.
Anneannenin “karnında
kurt olur” çeşitlemeleri vardı. Sarmayı çiğ yersen karnında kurt olur, peyniri
ekmeksiz yersen karnında kurt olur, pastırmayı çok yersen karnında kurt olur,
ham meyve yersen karnında kurt olur. “Katık et” derdi, “katık et, ekmeksiz
yime”. Oysa küçük kız ekmek yemeyi sevmiyordu, çiğ sarmaya bayılıyordu, hem
meyveler için deli oluyordu ama anneanne zabıta gibi başındaydı, ona
çaktırmadan yapmak gerekiyordu bunları. Anneanne yoklukla büyümüştü, ardı
ardına savaşlardan çıkmış bir nesildendi, idareli kullanmayı öğrenmişti,
savrukluğa yer yoktu hayatında. “Yılan bile toprağı gıdayla yalar” baş lafıydı.
Çok yiyene kızardı ama çok yemeyi de severdi. Sofraya çağrıldı mı nazlanır,
“canım istemiyor” diyerek oturur, sonra da hakkını verirdi önüne ne konursa.
Gülümsedi küçük kız, anneannenin dalgın bir anını kolladı, bir sarma daha
aşırıp kahkahalar atarak odasına kaçtı.
Tencere ağzına kadar
sarmayla dolmuştu, eserine gururla baktı anneanne, oflayarak doğruldu sonra,
“belim ağrımış uşaaak” dedi. Tencere elinde mutfağa yürüdü. “Ne örtelim
bunların ağzına, bir kapak ver” dedi anneye. Sonra ellerini yıkamak için
lavaboya yöneldi. “Yarın da topak köfte mi yapsak ki?” diye kendi kendine
söyleniyordu sabuna uzanırken…"
E ben sana ne diyeyim? Ellerine sağlık :) Yaprağa da yazıya da..
YanıtlaSilMucks Çiğdemcim :)
SilOffff Arel'in teyzesi olarak canım çekti şimdik :) ellerine kollarına sağlık:)
YanıtlaSilAy sen gel bana yaparım :)
SilAaaaa ama bunda maedunuz yok! Ben onu bekledim hep. :))) Bin kere okusam doyamam.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilAy eklerim ayol, maedunuz köpeğin olsun :)
SilAy inanamıyorum! Özel istek üzerine maedunuz eklenmiş! Leylak dalı'ım beni var ya çok şımartıyorsun kaç gündür. Zaten o çerçevelerden hiç olmadığım kadar onore olmuştum. Şimdi de bu. !!!!!!!!!!!
SilAy sen istersin de eklemez miyim hiç, iyi ki hatırlattın onsuz olmazdı zaten :)
Silsizin bu hikayelerinizi esprili bir dille yazmanıza bayılıyorum Nurşen Hanım :) siz hep yazın emi.Kimse okumazsa ben okurum.
YanıtlaSilSağolun Gülter Hanım, eh bir okuyucu garanti demek ki, devamı da gelir herhalde :)
Silçiğ patates yeyince de kurt olurmuş, öyle derdi annem, heh.
YanıtlaSilçok güzel yazmış ve sarmışsınız. elinize sağlık :)
Kurt hikayeleri sonsuz galiba, çok teşekkürler, sevgiler...
SilÇok sevdim. Babaannenin konuşmasındaki doğallığın yazıya geçirilmesine bayıldım. Eline sağlık.
YanıtlaSilSağol Selgincim. Babaannem değil anneannem, ah sen onu bir de dinleyebilseydin :)
Silçok güzel hem yazı hem sarmalar :)
YanıtlaSilÇok teşekkürler, sararken anneannemi özleyiverdim bu yazı çıktı :)
SilÇok güzel yazmışsın gııı :))) okurken yine " aynı evde miydik acaba" dedim :) maedunuz bitirdi beni :)
YanıtlaSilSağol hemşerim gıı, nöörüyon :)
Sil