Sayfalar

12 Ağustos 2014 Salı

KIRMIZI MUTFAK


Görsel: Buradan



Kapının zili duyulur duyulmaz heyecanla fırlar küçük kız ama büyükler onun heyecanının farkında bile değildirler, dirsekleyip öne geçerler. Anneanne “gişilik” dediği giyimlerinden biri sırtında, beyaz yaşmağı başında en öndedir, kapıyı anne açar. Büyük dayının yanında içeriye giren orta boylu, frapan giyimli, küçücük ayaklı, göz makyajı kuyruklu kadın siklamen rengine boyalı dudaklarında kocaman bir tebessümle “Merhaba” diye bağırarak küçük kıza doğru yönelir, “sen dayının bahsettiği küçük kız olmalısın, adını çok duydum”. Küçük kız kalbinin kapılarını ossaat açar ve “dayının evlenmeyi düşündüğü kadın” sıfatıyla aileye ilk ziyaretini yapan yenge adayını mutena bir yere yerleştirir. Kalpteki yer yılbaşında hep özlemini çektiği türden bir oyuncak bebek ve doğum gününde 36 renk suluboya hediyeleriyle giderek genişleyecektir. Sadece küçük kızın kalbi değildir aday yengenin fethettiği, ailenin tüm bireylerini güler yüzü, cana yakınlığı ve konuşkanlığı ile kendine bağlayıp bitirmiştir ilk tanışma akşamını. Huysuz anneannenin bile gözleri parlamış, dudağının kenarına çaktırmak istemediği bir tebessüm yerleşmiştir. Onay işlemi tamamdır, hazırlıklar başlayabilir.

Sırada aday yenge ve ailesine verilecek yemek daveti vardır. Anneanne sabahtan başlamıştır hazırlığa, küçük kız anneyle akşama doğru gider, baba mesai sonrası gelir, sofra kurulur, konuklar kapıda hararetle karşılanır, sonunda yemeğe oturulur. Pirinç çorbası pişirmiştir anneanne, anne servisi yapar. Küçük kız ikinci kaşığı aldığında pirince benzemeyen bir şeyler fark eder, inanmak istemez ama o şeyler tombul, minnak kurtçuklardır. Anneden “niye bitirmedin çorbanı” azarını işiteceğini bile bile sessizce kaşığı bırakır, masadakiler ya farkında değildir ya da değilmiş gibi yapıyorlardır. Bir şekilde biter yemek ve gece. Ertesi gün tekrar anneanneye gidilir. Dayı herkesin salonda olduğu bir an “Bir dakika” der ve içeriye yönelir, az sonra elinde katlanmış minik bir kâğıtla geri döner, kâğıdın katını açtığında küçük kız bağırır: “Aaa işte bu kurtlardan dün benim çorba tabağımda da vardı”. Dayı üşenmemiş biriktirmiştir çorbasındaki kurtları. Herkesin bakışı anneanneye yönelir, omuz silker anneanne: “Nidiyim, dul garıyım ben, maaşım mı var, evde ne varsa onu pişirdim, kurtlanmış zahir pirinç, bişey olmaz o kadardan”.

Menüsünde kurtlu çorba olan tanışma yemeğinin olumsuz bir etkisi olmaz, iki aile kaynaşır, nişan, düğün yapılır. Anne küçük kıza pembe dantelden bir elbise diker düğün için. Çok sükse yapar onunla, kendi evlerinden anneanneye giden yolda salına salına yürür de B Bloğun normal zamanda yüz vermeyen kızları arkasından ısrarla adını seslenirler, dönüp bakmaz bile.  Düğünde gelinin eteğini tutar, kimi bulduysa dans eder, kim fotoğraf çektiriyorsa kadraja girer, tek yeğen olmanın tadını çıkarır. Dayı ve yenge balayının ardından iki katlı tipik bir Yenimahalle evinin balkonu hanımeliyle sarılmış üst katına yerleşirler. Öyle güzel kokar ki baharda çiçekler, küçük kıza o zamandan beri balkonunda hanımeli olan evler hep mutluymuş gibi gelir. Dayıyla yengenin evi çok güzel döşelidir, küçük kızın evinde olmayan, hatta bildiği başka evlerde de olmayan eşyalar vardır; tam ortasında bir pikap olan siyah büfe,  her minderi başka renkte, siyaha boyalı sandalyeler, damla biçiminde kristal sarkaçları olan avizeler, yatağın üstünde yengenin büyük anneannesinden kalma sırma işlemeli kadife örtü, pencerede yeşil organze üstüne yağlıboya laleler resmedilmiş perdeler, tuvalet masasının üstünde antika kristal parfüm şişeleri, silindir biçimli Tolon marka çamaşır makinesi ve küçük kızın evine daha uzun süre giremeyecek olan bir ayrıntı, duvara asılı siyah bir telefon.

Sadece telefon ve dekorasyonda değildi farklılık. Küçük kız ilk yemek davetinde anlayacaktır bunu, yenge müthiş sofralar kurar, bilinmedik şeyler pişirir. Tablo gibi hazırlanmış masada yenilen yemeğin üstüne tek kişilik kâselerde şeffaf bir tatlı gelir, henüz jöle nedir bilmeyen küçük kız kaşığında titreyen sarı renkli şeye bakakalır. 

Hanımeli kokulu evden bir süre sonra taşınır dayı ile yenge, artık üç kişilerdir, bir küçük kızları olmuştur. Kocaman bir dairedir yeni ev, kot farkından dolayı merdivenle inilir, üç bölüm halinde uzanan devasa salon apartmanın arka bahçesine bakar. Yatak odaları ve evin büyüklüğüne oranla küçük kalan mutfaksa merdiven boşluğuna. Karanlık mutfağa neşe katmak için ne varsa kırmızıya boyatmıştır yenge, o kırmızı mutfaktan her davet sofrasında farklı bir yemek çıkar, farklı takımlarda sunulur.

Küçük kız yavaş yavaş büyüyordur artık. O gün ailenin tamamı yengenin evinde yemeğe davetlidir. Sofra hazırlanmış, masanın demirbaşı kulpu çatlak sürahi-ki kimin elinde kırılırsa dayı ile yenge o kişiye sürpriz bir ödül vaat eder-başköşeye konmuştur. Küçük kız mutfağa, yengenin yanına gider. Kırmızı ocağın üstündeki kocaman kırmızı tencerede su kaynıyordur. Yenge kırmızı dolaplardan birini açar, içinden neredeyse bir metre uzunluğunda ince bir paket çıkarır. Spagettidir bu, küçük kız hiç o kadar uzununu görmemiştir, gözleri tencere ile spagetti paketi arasında gidip gelir, tencere ne kadar büyük olursa olsun o kocaman makarnaların sığması mümkün değildir. “Kıracak mısın?” diye sorar. “Hayır” der yenge, “bak böyle yapacağım”. Kapağı kaldırıp fokurdayan suya eline aldığı spagettileri diklemesine yerleştirir. Bir çiçek gibi açılan spagettiler tencerenin kenarına dayanırlar ve alttan yumuşadıkça dibe doğru yol alırlar. İki dakika geçmeden upuzun spagettilerin tamamı açılmış bir yün yumağı gibi suyun içine yayılmış, pişmeye başlamıştır. Küçük kız ilk spagetti pişirme dersini yengeden almış olmanın heyecanını taşıyarak aile bireylerini sofraya çağırır. Masanın etrafına yerleşirler. Küçük kızın artık bir kız kardeşi vardır, anneannenin bir yanına küçük kız, diğer yanına kız kardeş oturur. Dayı ve baba yan yanadır, dayı rakı şişesine uzanır, bardakları doldurup su ekler, sonra kadehleri birbirine vurup çok eski yıllardan kalma, çok sevilen bir komşudan öğrendikleri şarkıyı söylemeye başlarlar adetleri üzere:

“viva la viva la viva la amur

Viva la amur viva la amur

Viva la kampaniiiii”

Anneannenin bu şarkıyı her duyduğunda olduğu gibi yine suratı asılır, “Vangil çığırıp durman papaz gibi” der oğluyla damadına, onlar gülüşürler. Anneannenin kızgınlığının, anlamını bilmeden öğrenip sevdikleri, aslında aşka ve dostluğa bir övgü olan şarkıya değil içilen içkiye olduğunun farkındadırlar ama aldırmazlar, “şerefine ana” der damat gülerek. Yüzünü tabağa eğip “babamın bokunu için” diye fısıldar anneanne kimseye duyurmadan, sonra iki yanında oturan küçük kızla kardeşini dürtükler: “Kırıtıp durman kız, yiyin”. Kızlar yüksek sesle koro halinde cevap verirler: “Dürtmesene anneanne yiyoruz işte”. Anneanne iyice sinirlenir, “babasının ikinci porsiyon bokunu” ikram olarak küçük kızla kardeşine sunar…

8 yorum:

  1. Bu küçük kızın yaşamı böylesine güzel gözlemleyebilmesi, ileride bu güzel hikayeleri yazabilecek mükemmellikte bir yazar olacağının işareti imiş bence. Devam Leylak' cım.

    YanıtlaSil
  2. Güzel bir filim seyrettim ,anneanne benm büyük teyzem gibi ruhları şad olsun.Sevgiler Leylak 'cığım.

    YanıtlaSil
  3. Devamı gelecek herhalde yarım kaldı gibi...
    Anane eski yaşamı, yenge yeni yaşamı simgeliyor. Daima ileri, hep ileri.
    Yazılarınızı çok beğeniyorum. Benim eksik olan yanımı anlatıyor bana, ben çok teferruata bakmıyormuşum, bir çok şeyin inceliklerini hatırlamıyormuşum. Hayatımdaki eksiklik bu bence. Sizi okuyarak geliştiğimi hissediyorum bu yaşımda...
    Teşekkürler yazılarınız için.

    YanıtlaSil
  4. İşte yaşamdan sıcacık bir öykü. Ellerine sağlık.

    YanıtlaSil
  5. Leylak Dalı!!!!! Ne güzel anlatıyorsun. Seni tanıdıktan sonra daha da güzel geliyor insana. Bence öykü değil roman yazmalısın.

    YanıtlaSil
  6. Hepinize en kocamanından teşekkürler, başladım gidiyorum bakalım, umadım birşeyler çıkarabilirim...

    YanıtlaSil